|
Hayat bizim değilse hatıralar kimindir?

Matkap sesine rağmen okumaya çalışıyordum, matkap sesi kesilince dünya yerinde duruyor mu diye insiyaki olarak başımı kaldırmış olmalıyım.


Gözüm henüz bir şey görmeden; kulaklarım açık pencerelerin dışarısını içeri taşıyan törenine şahit oldu.

Önce sözlerini hiç hatırlayamadığım/belki de hiç bilmediğim bir Barış Manço şarkısı doldurdu sokakları, sonra bildiğim bir şarkı -arkadaşım eşek şarkısı- ile “dur dur o açıdan çekme her türlü organizasyon yazısı giriyor” cümlesi, birbirine karıştı.

“Dur o açıdan çek/çekme” cümlesine daha önce de pek çok defalar maruz kaldığım için, anlamakta zorlanmadım. Belli ki kuaföre, nişan düğün hazırlığı içindeki çiftlerden biri gelmiş; kuaförün yanındaki bahçe dubleksinin önünde fotoğraf çektirmeye uğraşıyorlardı.

Yani hatıra biriktiriyorlardı. Bir başkasının evinin önünde sanki bizimmiş, bir zamanlar işte biz böyle idik hatırası.

“Dur dur o açıdan çekme” cümlesi okumakta olduğun kitabın sayfaları ile –Vergilius’un Ölümü- bu kadar uyumlu olmasaydı, kitaptan kaldırdığım başım geri yerine dönmek için bu kadar vakit kaybetmezdi büyük ihtimal. Matkap sesi yine başlamıştı çünkü. Hz Ali’nin acıya sadece namaz kılarken dayanması gibi bendeniz de gürültüye sadece iyi bir kitabı okurken katlanabiliyorum. Katlanabiliyorum çünkü iyi bir kitabın kendine ait şiiri, şarkısı, dış dünyanın gürültüsüne rağmen armağan ettiği bir dinginlik var.

Başkasının bahçesinin görüntüsünden hatıra devşirmeye kalkan çiftin sesini duyduğumda, kitabın sayfalarında hatıra bahsindeydim.

Alman edebiyatının en büyük yazarlarından sayılan Broch, bu kitabı yedi yılda yazmış; mütercimi Ahmet Cemal adeta Türkçe olarak yeniden yazmak için kırk yıl ilmek ilmek dokumuş metni. Bir heyecanla bir haftada okuduğu metni kırk yılda çevirmek ancak bir tutkunun ürünü olabilir.

Geçmiş yılların rakamlarını verdiğime bakmayın roman Roma döneminde geçtiği halde duyarlılıkları ve tespitleri ile zamansız. Tam da şimdi burada, “şimdi”nin dünden ve yarından nasıl da koptuğunu, günümüzde yazılmış metinlerin karşılayamayacağı bir yetkinlikte anlatıyor.

500 sayfalık roman, ölüm döşeğindeki Romalı şair Vergilius’un 18 saatini anlatıyor. 18 saat bizim ömrümüze tekabül eden 18 bin saat gibi akıyor.

Büyük romanlar, romancı sezgisini görmemizi sağlayan müstesna metinlerdir. Başkasının hayatında, kendi hayatımızın kaza ve kaderini, pişmanlıklarını görür gibi oluruz. Başkasının hayatında tanık olduğumuz “muhasebe” bize buruk bir tat verirken, nedendir bilinmez o muhasebeyi kendi hayatımızda bir türlü gerçekleştiremeyiz.

Yaz boyunca size bu kitaptan değişik vesilelerle bahsederim büyük ihtimal.

Şimdi size kitaptan “hatıra” cümleleri takdim edeyim:

“Küçük Suriyeli, herhangi bir hatıradan yoksun olarak, sanki yakılıp yıkılmış, kirletilmiş bir şimdiki zamandan başkaca bir şeyin varlığı söz konusu değilmişçesine sırıtmıştı; bu şimdiki zaman, herhangi bir gelecekten, bu nedenle de herhangi bir geçmişten yoksundu; bir sonra olmadığından, bir öncesinin yaşanmışlığı da düşünülemezdi; aynı zincire vurulmuş bu iki insan sanki hiçbir zaman çocuk olmamış, gençliklerinin bahçelerinde oynamamışlardı; sanki vatanlarında dağlar, çayırlar, çiçekler yoktu ve sanki akşam çöktüğünde, uzaklardaki bir vadide çevresine kulak kabartarak, tatlı şırıltılar çıkararak akan dereleri bile hiç olmamıştı; böyle bir ortamda insanın kendi hatıralarına yapışıp kalması, onları koruma uğrunda çaba harcayıp özen göstermesi de utanç vericiydi!”

Yukarıda bahsi geçen küçük Suriyeli çocuk, Roma ordusunda köle.

Roman zamansız derken neyi kast ettiğim aşikar değil mi?

#Barış Manço
#Ahmed Cemal
#Suriyeli
7 yıl önce
Hayat bizim değilse hatıralar kimindir?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?