|
Atsız’ın ikinci mektubu

Atsız, ikinci mektubunda da birincisi gibi fevkalade idi; bu davada Atsız kendisini savunmuyor, milletimizi ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu suretle Milli Eğitim camiasını eleştiriyor, Başvekil Saraçoğlu’na şunları yazıyordu:

‘Yine esefle söylüyorum ki, hükümet bir ordu mensubunu komünistliğe başlamış gördüğü zaman ciddileşiyor da binlerce maarif mensubunu kıpkızıl komünist gördüğü zaman neden aldırış etmiyor?

***

Mektubunda, maarif sahasına girmiş olan komünistlerden örnek vererek devam etmişti. O dönemde komünist olan ve devlet dairesinde önemli bir mevkide bulunan Sabahattin Ali, yazdığı bir şiirde şöyle diyordu:

‘İsmet girmedi mi hâlâ hapse

Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?’

Atsız, İsmet Paşa’yı, Kel Ali’yi, namı diğer Ali Çetinkaya’yı günahı kadar sevmezdi, fakat bunlar bugünkü devletimize ellerinden geldiği kadar hizmet etmişlerdi. Bir komünist tarafından aşağılanması onun kanına dokunmuştur.

‘Bugün Ankara’daki Dil Fakültesinde folklor doçenti olan Pertev Naili Boratav vardır. Nasıl bir komünist olduğunu bilhassa ben çok iyi bilirim. l936’da Maarif Vekâleti tarafından Asur ve Sümer dilleri öğrenmek için Almanya’ya gönderilmişti. Oralarda komünist propagandası yaptığı için arkadaşları tarafından önce uyarılmış, o komünistliğe devam ettiğinden dolayı da arkadaşları bakanlığa şikâyet etmişlerdir. Gönderilen iki müfettiş suçu sabit görülerek derhal Türkiye’ye döndürülmüştür. İşin garip tarafı şu olmuştur: Pertev Naili 6 yıl tahsil ettikten sonra doçent olacaktı. Fakat komünizmin faziletine bakınız ki yarıda kalan iki yıllık bir tahsilden sonra Türkiye’ye dönünce ilk önce maarif vekâletinde bir ambar memuru tayin edilmişken bazı mebusların araya girmesiyle folklor doçentliğine getirildi ve dört yıl daha kazanmış oldu.’

***

Milli Eğitim Bakanlığında suistimaller, komünist olduğu için adam kayırmalar iddiası hükümetin kalemşoru olan Falih Rıfkı’yı harekete geçirdi. Sabahattin Ali’yi Atsız hakkında dava açması için teşvik etti. O da dava açtı; bunun üzerine Atsız, savunmasında özetle şunları söyledi;

Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi, Ahmet Cevat’ı, Pertev Naili, komünist hamisi olan Hasan Ali’yi, her günün adamı olan Falih Rıfkı’yı fazla büyüttüklerini belirttikten sonra şöyle devam etti:

‘Yazımda şeref ve haysiyetinin kırılmış olduğunu iddia etmesi, ikincisi kırılan şeref ve haysiyetinin tamir etmesi için benden on bin lira talep etmesidir. Almanya’da Sabahattin Ali’nin hırsızlık suçundan kovulmasıdır. Bu sözlerimin şahidi o zaman ikisi de maarif erkânında bulunan iki mebustur; Reşat Şemsettin ve Cevat Dursunoğlu… Şimdi ben soruyorum: Hırsızlık yaptığı için yabancı memleketten kovulan, vatanın ve devletin büyüklerini tehzil ettiği içinde bir yıl hapiste yatan bu adam hangi yüzle şerefi kırıldığından bahsediyor?’

***

Savcı olan Kazım Alöç, Milli Eğitim Bakanlığının tarafını tutuyor, Atsız’a ateş püskürüyordu. Atsız’ın yazıları elinde bulunmasına rağmen, Atsız’ın Alman ve İtalyanları savunduğunu dile getiriyordu. Fakat Atsız, milletimize mensup olduğu için övünüyor, bir başkasına benzetilmeyi eşyanın tabiatına aykırı buluyordu. Bu gariplikler maalesef bizim tarihimizde olmuştur. O sırada Almanya ile Rusya savaşıyordu. Rusya bizim tarihi düşmanımızdı; Almanlar da Türklere karşı idi; yalnız Rusya ile sınırdaştık. Birinci dünya Savaşı’na girerken Rus Çarı Kırım’a dinlenmeye gelmişti. Talat Paşa onunla görüşmek için oraya gittiğinde Rus Çarı milletimizi tehdit etmişti. Bundan dolayı da Almanya’nın yanında yer almıştık.

***

Atsız, arkadaşları Reha Oğuz Türkkan, Osman Yüksel ve diğerlerini “tabutluk” denilen, tepesinde beş yüzer mumluk üç ampul yanan, bir insanın ancak ayakta durabileceği kadar da bir hücreye soktuklarını ve bunun insanlık dışı bir olay olduğunu mahkeme huzurunda dile getirdi. Daha sonra Atsız, savunmasında şöyle diyordu:

‘Gerçi savcı Kâzım’ın haykırarak savurduğu bu küfürler benim şerefimin safiyeti bulanamaz. Çünkü benim şerefim bir değil, birkaç yüz Kâzım Alöç’ün alçaltamayacağı kadar yüksektir. Beşinci sınıf askerî hâkim Kâzım Alöç bu dünyadan şöylece bir gelip geçecektir. Fakat ben muhteşem anamızın bağrında, yani vatan topraklarında yatarken yarınki nesiller benim ektiğim tohumun yemişlerini devşireceklerdir.’ dedikleri gerçekten olmuştur. Türk milliyetçiliğinin fikir hayatında onun yeri çok mühimdir; kimse bunu silemez.

‘Masum zevcimi tevkif ettirerek yavrusundan ayırıp o zaman dört yaşında bulunan küçük oğlumu anası babası sağken öksüz bırakan bu adamın vicdansız diyerek beni tahrike cüret etmesi vicdana karşı bir iftira ve işgal ettiği makama hakarettir.’

‘Türkçüyüm. Türkçülük milliyetçiliktir. Irkçılık ve Turancılık da bunun şümulüne dâhildir…’ diyen Atsız, mahkemede bir lider tarzında duruş sergilemiştir. Son cümlesi ise çok önemlidir:

‘Siz de, eğer bir parça olsun benim gibi düşünmüyorsanız, iyi veya kötü daima doğruyu söylediğime kani değilseniz istediğiniz şekilde karar veriniz... Siz hâkimlerde insan olduğunuz için belki insanlık icabı zuhûllerde bulunabilirsiniz. Fakat yanılmaz hâkim olan zaman, yani tarih, hepimiz hakkında en âdil kararı verecek, Irkçı ve Turancı olduğum için mahkûm olursam bu mahkûmluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir.’

#Milli Eğitim Bakanlığı
#Pertev Naili Boratav
7 yıl önce
Atsız’ın ikinci mektubu
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…