|
Deli rüzgar II

Osman Yüksel ve arkadaşları, valinin yanından ayrılıp Emniyet Müdürünün odasına girdikleri sırada diğer arkadaşlarının çoğunun ifadesi alınmıştı. Emniyet Müdürü, ifadeyi alacak memura:

‘İşte domuzun başı, çete başı bu!’ diyerek Osman Yüksel’i gösterir. Sonra ona döner:

‘Aksekili, doğruyu söylemezsen seninle sabaha kadar buradayız!’ der.

Buna karşılık Serdengeçti ona bakarak şunları söyler:

‘‘Topu topu 600-700 öğrenci, kahrolsun komünistler! Kahrolsun onları himaye edenler! diye yürüdük. Bundan ne çıkar?’’

O günlerde pahalılık, açlık, sefalet milletin canına tak demişti. Memnuniyetsizlik son derecesini bulmuştu. Gözaltına alınanlar arasında öğrencilerden başka halktan insanlarda vardı. Hâlâ arkasında küfesi, beti benzi atmış bir hamal Serdengeçtiye yaklaşıp ona şunları söylemişti:

“Efendi, biz ne bilelim, talebeler ortalığı ucuzlatacağız demişler, biz de takıldık arkalarına...”

Çocukları evlerine dönmeyen aileler, akşamdan sonra Emniyet Müdürlüğünü gitmişlerdi. Kimi yiyecek getirmiş, kimi battaniye, kimi yorgan... Herkes şaşkınlık içinde idi. O gece çoğunun ifadesi alınır, adresi tespit edilenler bırakılmıştı. Aslında Ziraat Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu bunların hepsinin bırakılmasını sağlamıştır. Ama Osman Yüksel’i ve bazılarını bırakmazlar. Zira bu işin elebaşısı onlardır.

4 Mayıs günü Serdengeçti’yi Vali Nevzat Tandoğan’ın huzuruna tekrar çıkarırlar. Vali iyice sinirlenmiştir:

‘‘Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek”

Valinin masasının üzeri yığın yığın fotoğraflarla doludur. Kızgın vali resimlere bakarak ona şunu sorar:

“Gel bakalım, gel. Şu fotoğraflar ne? Şu kimin resmi? Hani nümayişte yoktun?”

Bunun üzerine Serdengeçti bir yalana sığınır:

‘‘Efendim, ben felsefe talebesiyim, bu işlerden az çok anlarım. Felsefede bir suret-cevher nazariyesi var. Bu fotoğraflar benim suretim. Aslım ve cevherim fakültede idi; felsefe şubesinde ders dinliyordu. Ben nümayişte sureten vardım. Hakikatte yoktum, ilk verdiğim ifade doğrudur. ’’

Bunun üzerine Vali çok kızar ve ayağa kalkar:

‘‘Suratına bir tane aşk edersem, sureti cevheri görürsün! Çık şuradan maskara! ’’

Osman Yüksel kapıdan çıkarken gülüyordu, kapıda bekleyen polis halini görünce şaşırır:

‘‘Sevinçlisin, herhâlde bırakıyorlar seni?’’ der.

Serdengeçti’nin cevabı ilginçtir:

‘‘Hakikaten kurtulmuş gibi seviniyorum. Felsefeden öyle bir imtihan verdim ki sorma… Hani ben de beğendim. ’’

***

Samsun’da Ali Soylu isminde bir felsefe öğretmeni, Adalet Bakanı bulunan Rüknettin Nasuhioğlu’nun da bulunduğu bir toplantıda Hasan Âli Yücel’i komünistleri himaye etmekle itham etmiş. Herkesin içinde, “Cevap ver!” diye bağırmış. Öğretmen gözaltına alınmış, bunu duyan öğrenciler binanın çevresini kuşatmışlar, ‘Hocamızı almadan gitmeyiz’ demişler. Bu yüzden gözaltına alınanlar da olmuş.

***

Hasan Ali Yücel Samsun’dan gelip, üniversite olaylarını eline almış, düzeni sağlamaya çalışıyordu. Bu sırada Serdengeçti ve bazı öğrenciler hâlâ Emniyet Müdürlüğü’nde idi. 5 Mayıs sabahı memurlar gelir, her gelen bir haber getirir. Bu haberlerden biride; Siyasal Bilgiler Fakültesi Müdürü Zeki Mesut Alsan’la Hasan Ali Yücel’in takıştığıdır. Bunun sebebi de; Siyasal Bilgilerde okuyan Ali Çankaya, Osman Gümrükçüoğlu, Ziya Çoker ismindeki üç milliyetçi öğrencinin Orhun Dergisi’nin açtığı ankete cevap vermesidir. Hasan Ali Yücel de bunların okuldan kovulmasını ister. Bunun üzerine müdür:

‘‘Böyle bir cinayeti işleyemem, üç vatan çocuğunun istikballerini boş yere mahvedemem.’’ diyerek istifa eder.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin bazı öğrencileri bu kargaşadan dolayı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay’ı ziyaret ederler. Orbay, onlara İnönü ve hükümetine güvenmelerini, kendisinin şefe ve hükümetine inandığını söyler.

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Genelkurmay Başkanı’na giden öğrencileri çağırarak hırpalar. Ali Çankaya ile Ziya Çoker’e birer yıl, Osman Gümrükçüoğlu’na da iki yıl geçici uzaklaştırma cezası verilir. Falih Rıfkı Atay, Ulus Gazetesi’nde ‘‘İnönü ve Stalin Başımızda’’ başlıklı korkunç bir yazı yazar. 7 Mayıs’ta da Atay ‘‘Nizam Düşmanlığı Yaptırmayız’’ başlıklı yazısında şunları kaleme alır:

“Vakayı herkes biliyor: İstanbul’da bir öğretmen, Ankara’da bulunan bir öğretmene “vatan haini” diye hakaret etmiştir. Hakarete uğrayan vatandaş mahkemeye giderek adalet istemiştir. Zabıta tahkikatı ile meydana çıktığına göre, birkaç tahrikçi, bir avuç genci aldatarak mahkemenin içinde ve dışında tertipli nümayişlerde bulunmuşlar, akıllarınca davacıyı teşhis etmek, hâkimi ve hükûmeti tesir altına almak yeltenişinde bulunmuşlardır. Suçlular sorguya çekilmiş, aldatılmış olanlar serbest bırakılmıştır. Olup biten bundan ibaret!

M. Zekeriya Sertel de Tan Gazetesi’nde ‘Beşinci kol’ başlıklı bir makale yayınlamıştır:

‘Bizde son günlerde hakarete geçen tahrikçiler ve ayırıcılar bu beşinci kolun mensuplarıdır. Bunlar memleket için ne büyük bir tehlike teşkil ettiğini ispatlamıştır. Bereket versin ki Hükümetin kudretli eli yakalarına yapışmıştır.’

Ahmet Emin Yalman da Vatan Gazetesi’nde aynı yönde yorumlar yazmıştır.

***

Serdengeçti, milliyetçi gençliğin üzerine gelenleri şu şekilde tanımlamıştır:

"Hasan Ali Yücel bu harekâtın sinsice politika tarafını, Nevzat Tandoğan jandarmalığını, Falih Rıfkı Atay da propagandasını yapmaktadır."

#Osman Yüksel
#Hasan Ali Yücel
#Ahmet Emin Yalman
7 yıl önce
Deli rüzgar II
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi