|
Osman Yüksel’in dünya görüşü

Osman Yüksel, çocukluğundan Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar geçen sürede İslâmcı ve Türkçü düşünceye sahiptir. Zaten onun gençliğe sloganı da şu olmuştur:

‘Biz Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslüman’ız.’

Onun ilkelerini yansıtan cümlelerden birisi de şöyledir:

‘Hakk’a tapar, halkı tutar…’

Serdengeçti dergisinin alt başlığı, ‘Allah’a, millete, vatana koşanların dergisi’ idi. Allah’tan başka kimseden korkmaz; ‘Allah, millet, vatan yolunda…’ gibi sözlerle İslâm platformu üzerine oturmuş Türk Milliyetçiliğini savunurdu.

***

Bugünkü Türk milleti, artık eski çağlardaki Şamanist millet değildir; bin yıldan fazla bir zamandan beri bütün varlığı ile İslâmiyet’i benimsemiş, yaşattıkları Türklükle öylesine karışmış ve bağdaşmıştır ki, ortaya çıkan bir törenin İslâmlıktan mı, yoksa Türklükten mi geldiği bilinmemektedir. İslâmiyet’le, milliyetçilik aşırılıktan kurtulup orta yolu bulmuştur; bir insan ırkı ne olursa olsun beraber yaşama idealini benimsemiştir. Osman Yüksel, arkadaşları ile yaptığı tartışmalarda ırkçılık ve milliyetçiliğe ‘Mezbaha Zihniyeti’ adını vermiştir.

O, bir yandan Kur’anı, sünneti, Yunus’u, Mevlana’yı; diğer yandan Namık Kemal’in, Ziya Gökalp’ın ve Mehmed Âkif’in görüşlerini birlikte değerlendirmiştir.

***

Bulunduğumuz çağda uzaklar artık yakın olmaktadır. Teknoloji geliştikçe daha da yakınlaşacaktır. Bunun için dünya üzerinde bulunan yüksek teknolojiye sahip bir medeniyet, bizim milletçe bütün varlığımızı yakıp kül edebilir. Fertler arasında merhamet vardır; fakat milletler arasında merhamet yoktur. Bundan dolayı o medeniyetin teknolojik üstünlüğüne bizler de erişmeliyiz. Namık Kemal, Ziya Gökalp ve Mehmed Âkif bu görüştedir. Ziya Gökalp ‘Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Garp medeniyetindenim’ sloganını ortaya atmıştır. Serdengeçti Neşriyatı da Ziya Gökalp’ın ‘Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak’ isimli eserini yayınlamıştır. Tabi bu konuda Osman Yüksel batının kültür unsurlarını ele almaz; buna adeta bir rezerv koyar, ama teknik üstünlüğünü, ona zemin hazırlayacak ilmi üstünlüğünü ele almak gerektiğini söyler.

***

Milliyetçiliğimiz, değişik mütefekkirlerin farklı fikirleri ile üst üste birikip bugünkü durumuna gelmiştir. Meselâ, Osman Yüksel’in ‘Bu Millet Neden Ağlar?’ kitabında bunu görüyoruz; eğer karşımıza öldüremedikleri, saklayamadıkları bir Namık Kemal, bir Mehmed Âkif, bir Yunus Emre çıkmasaydı, biz de sapanların, sapıtanların güruhuna katılırdık. Biz Namık Kemal’den vatan ve hürriyeti, istibdada karşı kafa tutmayı öğrendik. Fakat bu vatan mücerret (soyut), nazari idi. Âkif, bu mücerret vatanı müşahhaslaştırdı (somut). Bu sihir hoş fakat boş kalıba ruh verdi; ses verdi. Onu, realitenin haşin yüzü ile başsız ümmetlerin, mazlum milletlerin feryatları ile doldurdu. Halkın dertlerini, arka sokakların sefaletini, aylakçı bezirgân zümrenin sefahatini, camilerin secdelerinin heyecanını, cephelerin kan ve kıyametini dile getirdi. Namık Kemal’in vatanı, Mehmed Âkif de memleket, millet haline geldi. Namık Kemal’in hürriyeti Âkif’de istiklâl oldu, bayraklaştı.

***

Osman Yüksel, Mehmed Âkif’in hayatına ve şiirlerine hayrandır. Mehmed Âkif, ömrünü milletinden esirgememiştir; Necid çöllerine mi gitmemiş, Ankara’nın buzlu soğuklarında paltosuz mu dolaşmamıştır? Şiirlerinde bireysel duygular yerine toplumsal konuları işlemiştir. Ne onun döneminde ne de ondan sonra Âkif’in eserleri ayarında ne bir şâirimiz, ne de romancımız kitap yazmamıştır. Tevfik Fikret, Âşiyan’a çekilerek oğlu Halûk’a şiirler yazmıştır. O da Protestan papazı olmuştur. Abdülhak Hamid bir yandan metafizik meseleleri ile uğraşmış, diğer yandan ölen karısına mersiyeler yazmış; ayrıca başka bir kadına da aşk mektupları göndermiştir. Mayasında şâirlik bulunan Ahmet Haşim, milletimizin dertleri ile uğraşmamış;‘O belde’ şiiri ile tuzu kuruları mest etmiştir. Ama Mehmed Âkif, veremli talebelerin öksürüğünü, küçük Hasan’ın küfesinin altında ezilen vücudunu, Seyfi babanın hastalığını, hâsılı milletimizin bütün dertlerini dile getirmiştir. Âkif, hayatı boyunca milleti için ağlamıştır.

‘Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,

Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu!

Gül devrimi bilseydim onun, bülbül olurdum;

Ya Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?

Böyle söyleyen Âkif, Milli Marşta milletin heyecanını haykırarak şöyle dile getirmiştir:

‘Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…’

Ve milletini şaha kaldırmak için şiiri kamçı gibi kullanmıştır:

‘Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,

Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!’

‘Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!

Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!’

Osman Yüksel ‘Mevlâna ve Mehmed Âkif” adlı eserinin son sayfasında büyük Âkif’e müjdesini veriyor; tabi bu sadece Âkif için değil, bilhassa Osman Ağabeyimiz de bundan payını alıyor; çünkü o da bu milletin, ümmetin çilesini çok çekmiştir:

‘Müsterih ol ey koca Âkif, beklediğin istediğin nur doğmuştur. Bahsettiğin o kızıl esaret çemberini mağripten maşrika, Cava’dan Atlas Okyanusu’na kadar uzanan sahalardaki Müslümanlar kırmışlar, bir kısmını da kırmak üzeredirler. Müsterih ol! Rahat uyu. Senin o mazlum ümmetin ayaklanmış, yeni Basübadelmevt’e kavuşmak üzeredir.’

#Milliyetçilik
#Teknoloji
6 yıl önce
Osman Yüksel’in dünya görüşü
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?