|
Kılıçdaroğlu’nun yürüyen adam olarak heykeli dikilsin

Bizim meşhur adamın biri, yola düşmüş. Yol uzun, yürü yürü bitmiyor.

Bir yere geldiğinde, rastladığı bir kişiye danışmak istemiş.

“Buradan, filanca yere ne kadar zamanda giderim?” diye sormuş.

Öteki “Bilmem” diye cevaplamış.

Bizimki bozulmuş ama ‘bilmem’ diyen birine ‘bilirsin’ diye ısrar etmenin âlemi yok.

Ses etmeden kendi istikametine doğru yürümüş.

Danıştığı kişi arkadan seslenmiş:

“İki saatte gidersin.”

Yolcu daha çok şaşırmış bu sefer.

“Yahu” demiş, “demin sorduğumda niye bilmediğini söyledin de şimdi arkamdan iki saat diye bağırıyorsun?”

“Az önce nasıl yürüdüğünü bilmiyordum.”


*

Böyledir…

Herkesin yol alma hızı farklı olduğundan sebep, varış süresi de aynı olmaz.

Birinin yarım saatte gittiği yolu, bir başkası yarım günde tamamlayabilir.

Normal şartlarda Ankara-İstanbul arası karayolu üzerinden beş-altı saatte alınır.

Hızlı giden daha erken ulaşır.

Demiryoluyla gidilirse başka, uçakla gidilirse başka…

Atla gitmekse bambaşka.

Bambaşkadan daha başka olanı da var.

O da Kemal Bey’in yaptığı gibi, yürüyerek gitmek.

Tıpkı eski zamanlardaki gibi.

*

Bugün o kadar kaliteli yollar yapılmış.

Neredeyse eni boyuna denk; şerit şerit.

Gidiş ayrı, geliş ayrı.

Demiryolları yenilenmiş, hızlı trenler işlemeye başlamış.

Uçaklar deseniz, daha koltuk yeni ısınmışken inişe geçiyor.

Ve karşılıklı seferler sık yapılıyor.

Fakat maksat bir yere gitmek değil, yürüyüş yapmak olunca, çağın imkânlarını kullanmadan eski usul tabana kuvvet…

Dileriz ki Kemal Beyimiz de varmaktan ziyade, yolda olmanın güzelliğini keşfetmiştir.

*

Eğer sağlığına yararı olduğunu fark ettiyse, dönüşü de aynı şekilde yapmayı isteyebilir.

Hele maksadına kavuşursa…

İşte o zaman, değmeyin keyfine.

Artık, canı sıkıldıkça yollara düşer.

Sahi, Kemal Bey’in maksadı neydi?

Bakın bir an hatırlamakta zorlandım, iyi mi?

Tamamen unutmuş değilim elbette.

Fakat yürüyüşünün magazin tarafı daha çok öne çıktığından, asıl maksadı sanki tali meseleymiş gibi geldi ve anlık bir unutkanlığa yol açtı.

Berberin oğlu salınsın istiyordu.

*

Kim salacak?

Kemal Bey ve yoldaşlarının suçladığı gibi bu işin kararı yöneticilerin elinde mi, mahkemelerde mi?

Şimdi yürüyenler, kime baskı yapma derdinde?

Ve daha ilginç yanı şu ki, Meclis’te dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme geldiğinde, mangalda kül bırakmayanlar kimlerdi?

Dokunulmazlığın kalkması durumunda, neler olabileceğini görmek için teleskop gerekmiyordu.

Bu partinin hukukçuları, danışmanları, düşünenleri yok mu?

Var elbette.

O halde bu ne turşusu?

Bu halde o ne artizlik?

*

Kemal Bey, yoldaşlarıyla beraber (kimler olduklarını biliyorsunuz; en az yarısı terörist takımı) yürürken, millet bir yandan da az endişe etmedi.

Yürüyüş yarayışlı olsun da, başına bir kaza bela gelmesin diye.

Nitekim DEAŞ üyelerinin eylem hazırlığındayken yakalanması, o endişelerin yersiz olmadığını gösterdi.

(Geçmiş oldu.)

*

Bu sıcaklarda yürümek kolay değildi.

O tarafını bir kere daha takdir edelim ve bir teklifte bulunalım.

Kemal Bey’in “Yürüyen adam” olarak heykeli dikilmeli.

Hatta mümkünse, sabit bir yerde kalmayıp, Ankara-İstanbul arasında ray üstünde hareket eden bir “yürüyen adam” heykeli olmalı.

#Kemal Kılıçdaroğlu
#Yürüyüş
#DEAŞ
7 yıl önce
Kılıçdaroğlu’nun yürüyen adam olarak heykeli dikilsin
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’