|
Sonu hüsran olabilir

Geldi, karşıma oturdu bir arkadaş.

Koltuğa zor sığıyordu.

“Çok kilo aldım, çok.”

“Söylemesen bilemeyecektim” demek dilimin ucuna kadar geldi, vazgeçtim.


Ramazan mübarek gün, kırıcı olmamak lâzım.

“Spor yok galiba” dedim, “yürüyüş falan?”

“Ne gezer…”

“Yürümen gerekir. Günde en az bir saat.”

“Doğru diyorsun da, ne zaman? Evden işe, işten eve. Araba, asansör…”

“Bir yolunu bulman şart. Özellikle vakit ayıracaksın. Bak Kemal Bey’e… O yaşta filinta gibi. Üstelik bir saat değil, bütün gün yürüyor.”

“Ne yapayım? Ben de gidip onun kervanına mı katılsam?”

*

O fikri benimsemedim tabii. “Sen kendi başına kendi muhitinde yürü” dedim. “O işin sonu karanlık.”

Ve uzattığım satırları okumasını istedim.

*

“Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur. Kendisine ve çevresine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez.

Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar...

Buda haklı: Var olmak için yok olmak lâzım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.

Bütün musıki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak? Ne olacağını bilen var mı?

Kader hep oynayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekârların...”

*

Cemil Meriç’ten bu satırlar.

“Nasıl da isabetli…”

“Her zamanki gibi.”

Arkadaş etkilendi.

“Yürüsen bir türlü, yürümesen bir türlü…” dedi, yürüdü gitti.

Gittikten sonra yürüdü mü, bilmem.

*

Cemil Meriç’i okuyunca, düşünmek mecburi.

Yürüyenler ve yürümeyenler ikiye ayrılabilir insanlar.

Oyuncak olanlar ve olmayanlar şeklinde ayırmak da mümkün tabii.

*

Genç adam, iş başvurusunda bulunmuş.

Bu defa “Biz sizi ararız” diyenler, sözünde durmuş ve görüşmeye çağırmışlar.

Görüşme sırasında şirket yetkilisi genç adama sormuş:

“Bu iş için yeterli şartlara sahip olduğunuz görünüyor. Sizin istediğiniz nedir?”

Delikanlı toplu ulaşımla işe gidip gelmenin zor olacağını söylemiş ve bir araba istemiş.

“Başka?”

“Ayrıca oturduğum evin kirasına zam geldi, kirayı şirket karşılarsa çok iyi olur.”

“Sonra?”

“Maaş olarak da dokuz-on bin lira isterim.”

Karşısındaki adam gülümsemiş.

“Bizim bu pozisyon için düşündüğümüz son model bir cip ve Boğaz’da bir villa” demiş. “Maaş olarak da en az yirmi bin düşünmüştük.”

Genç adamın gözleri açılmış.

“Şaka yapıyorsunuz…”

Şirket yetkilisi ellerini açarak şöyle söylemiş:

“Siz başlattınız.”

*

Bir not:

Mesele uçmakta değil, konmasını bilmekte.

Ayrıca her zaman akılda tutmak gerekir ki, başın derde girmesin:

Neyi başlattığını bileceksin.

Nasıl biteceğini de az çok tahmin edeceksin.

#Cemil Meriç
#Musıki
#Fikir
7 yıl önce
Sonu hüsran olabilir
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset