YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Türklere Karşı Ordu Vaazı"

Batı'nın "öteki" sözcüğünü terim haline getirmesiyle birlikte ve tabii ki "birarada yaşama" projelerine işlerlik kazandırmak amacıyla milletlerin "öteki" milletler hakkındaki tasavvurlarını anlamak bakımından birçok kitap, makale ve akademik tezler yazıldı; halen de yazılmaya devam ediliyor.

"Ötekini anlamak", şimdilerde -her zamankinden daha çok- merak konusu... Türkiye'nin "mozaik yapısı"na (!) yönelik vurgular da bu merakla birlikte artmış durumda...

Hâl böyle olunca, imparatorluk devri toplum yapımızın "değer" kazanması, birçok ulusu birarada yaşatan "Osmanlı toplum yapısı"nın özlemle anılması da ister istemez bu söylemin pırtaklarından biri oluverdi...

"Sözlü tarih" çalışmalarının haznesi, bir an evvel geçmişin yaşayan yaşlı temsilcileriyle görüşmek, onlardan "geçmiş" hakkındaki bildiklerini öğrenmek ve böylelikle "geçmiş"in ayrıntılarından bugüne ışık huzmeleri düşürmek isteyen araştırmacıların çaba ve katkılarıyla büyümekte, zenginleşmekte...

Yine son yıllarda söyleşileri, hâtıraları kayda geçirme çabalarının önemsenir olmasının bir nedeni de bu.

Fakat hangi "geçmiş"?!..

VE nereye kadar "geçmiş"?!..

Elbette, gücün kaybedildiği ve "tebaa"nın birer "öteki" haline gelmeye başladığı, güç kazandığı, ayartılabilir olduğu ve tabiatıyla "öteki'nin ötekisi"nin yok olma emarelerinin başgösterdiği bir devirden başlayan bir "geçmiş"...

Geçenlerde elime Ludwig Hagemann'ın "Martin Luther ve İslam Anlayışı" (İzmir, 2000) adlı eseri geçti. Kitabı okuyunca, "öteki"nin "biz" hakkındaki tasavvurâtının nereden nereye geldiğini düşünmekten kendimi alamadım ve bir kez daha "geçmiş"in niçin umûmiyetle Tanzimat sonrasıyla sınırlandırılmak istendiğini düşündüm.

Ünlü Alman reformisti Luther'in, "Türkler" hakkındaki nefret dolu vaazlarının ve "kıyametin iktidarı" olarak gördüğü Türklere yönelik hakaret ve lanetlerinin yanısıra ilgi çekici gözlemlerde de bulunduğunu kabul etmek lâzım...

İşte size "Türklere Karşı Ordu Vaazı" adlı yazısında yer alan tasvirlerinden kısa bir pasaj:

- "Türklerin diğer özellikleri arasında en esaslı olanı, onların rahip ve din adamlarının vakarlı, cesur ve titiz bir yaşam sürmeleridir. Onlara bizim papalıktaki din adamlarımız ve papazlarımız yanında 'melek' denebilir ve bunlarla mukayese bile edilemez.

Diğer taraftan onların (Türklerin) kendi kiliselerinde sık sık ibadet için biraraya geldiklerini, özenli bir terbiye, sessizlik ve hoş davranışları olduğunu görürsün. Bizim kiliselerimizin hiçbirinde böyle bir terbiye ve sessizlik bulunmuyor.

Üçüncü nokta olarak da Türklerin Hıristiyan inancında değil, Muhammed'in inancında ölen kendi azizlerine mukaddes ziyaretlerini ve anmalarını eksik etmediklerini, onları ne derece saydıklarını ve överek yükselttiklerini görürsün.

Dördüncü olarak da Türklerin dış yaşam tarzlarına bakarak sert, cesur ve şerefli bir varlık olduklarını görürsün:

[a] şarap içmiyorlar, bizim gibi aşırı derecede içki içip yemek yemiyorlar,

[b] basit ve süslü giyinmiyorlar,

[c] şaaşalı bina yapmıyorlar,

[d] çalım satmıyorlar, öyle basit yemin edip lanet okumuyorlar,

[e] kral ve sahiplerine [yöneticilerine] karşı büyük bir itaat, terbiye ve onur gösteriyorlar,

[f] VE orduları bizim kendi Alman topraklarımızda oluşturmayı arzu ettiğimiz şekilde sağlam ve hareketlidir." (s. 21)

Bilindiği üzere, sözcüklerin anlamını belirlemenin en iyi yollarından biri, o sözcükleri diğer eş-anlamlı ve zıt-anlamlı sözcüklerle karşılaştırmaktır. Nitekim bir zamanlar -ki halk arasında hâlen öyledir- "Türk" sözcüğüne karşılık gelen eş-anlamlı sözcük "Müslüman", zıt-anlamlı sözcük ise "Gâvur" idi.

Gerek Luther'in "Türkler geliyor!" çığlığı, gerekse "Türk değiliz de gâvur muyuz?" ifadesi, bu anlamdaşlığın ve karşıtlığın ciddiye alınabilir göstergelerindendir. Oysa dün Luther'in "Türk" sözcüğü ile kasdettiği mânâ ve mefhûm, bugün Türklerin nedense kendisinden uzaklaşmayı marifet bildiği vasıflarla yüklü...

Avrupa Birliği üyeleri, "Türkler geliyor" derken sözcüğü hâlâ Luther'in tasavvurâtına uygun kullanıyorlar; bizimkiler ise zavallıca "İş sizin bildiğiniz gibi değil" demekte ısrar ediyorlar.

Hâsılı, kendi tarih tasavvurunuzu, dil tasavvurunuzu, dünya tasavvurunuzu değiştirebilir, belki sözcüklere ve sözcüklerin anlamlarına müdahale edebilirsiniz; ve fakat aslâ tarihin yükümlülüklerinden kaçınamazsınız.

Çünkü aksi takdirde gelemezsiniz, gidersiniz.


17 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...