|

Akif Emre'nin kaleminden...

Yazarımız Akif Emre bu sabah geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Gündeme getirdiği yorumlarla ön plana çıkan ama bir yandan da kendi gündemini korumayı bilen düşünce adamlarından Emre'nin yazılarından seçkiler derledik...

Yeni Şafak
14:16 - 23/05/2017 Salı
Güncelleme: 15:14 - 23/05/2017 Salı
Yeni Şafak
Akif Emre'nin Srebrenitsa, Ramazan ve toplumumuz hakkındaki yazılarından seçkiler...
Akif Emre'nin Srebrenitsa, Ramazan ve toplumumuz hakkındaki yazılarından seçkiler...

Yeni Şafak yazarlarından Akif Emre, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 60 yaşındaki Emre, bir dönem Yeni Şafak'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yapmıştı. Emre'nin cenazesi, 24 Mayıs Çarşamba ikindi namazına müteakip Fatih Camii'nden kaldırılacak.

Akif Emre'nin yazılarından seçkileri derledik. Emre'nin kaleminden Srebrenitsa, Ramazan ayı ve toplumun içinde bulunduğu durum:

Srebrenitsa yahut ölüm dikkati


Ölüm dikkati hayata dinamizm katar. Hayata anlam katan en önemli işaret taşlarıdır her bir ölüm. İslam toplumlarında ölüm hayatın içindedir. Hayatla barışık ölüm duygusu, yaşanmışlıkların anlamını yerli yerine oturtur.

Mezarlıkların şehirlerde olması hayata küsmenin değil hayata anlam katan fanilik duygusunun ebedi olana işaret ederken insanı dünyataparlıktan uzaklaştırır. Hayatın olanca çelişkilerine, yaşanan travmalarına, elemlerine karşın yaşama sevincine anlam katar. 

Srebrenitsa katliamının 21. yıldönümünde kimliği tespit edilen 127 beden daha toprağa verildi. 7 binden fazla Müslüman Boşnak erkek ve çocuğun uygar dünyanın ölümden korkan BM askerlerinin gözü önünde katledilişini hüzünle, öfkeyle ve de çaresizliğin verdiği utançla anıyor insanlık. Bosna'da yaşanan katliamların BM güvenli bölgesinde gerçekleşmiş olmasının, ölüm korkusuyla binlerce masumun ölüme atılmasına göz yuman, ölüm dikkatini terk etmiş (Batı) kültürün sonucu olması tesadüf değil.

Yazının tamamını okumak için tıklayın...

Çürüme de umut da hep olacak


Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi… 

İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için.  

Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak her birimiz değil toplum da içten içe çürüyor. Korozyona uğrayan metal aksam gibi temas ettiğimiz hava çürütüyor. Soluklanırken damarlarımızdaki akışın pelteleştiğini hisseder gibiyiz..

Bunca karamsarlık kuşatmasına maruz kalmamızın asıl nedeni de birilerinin bunları hiç düşünmüyor olması, tam anlamıyla şenlikli bir zafer havasını yaşıyor olmaları. Çürürken bile zafer takı kurduğunu düşündüren bir muhayyile hakim.

Her şeyin bir kuşku sebebi olduğu ortamda sağlıklı düşünmek, davranmak mümkün mü? Ya da her şeyin olağanlaştığı, her tür çürümenin normal karşılandığı bir ortamda normal davranmak ne kadar normal bir şeydir? 

Oysa hayat bulmak, yaşanmaya değer hayatı sunmak iddiasındaydık gençliğimizin o delişmen günlerinde. Bedenimiz fiziğimiz yaşlansa da içimizdeki o delişmen halimizle diri kalmayı başarmıştık. 

İllüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

.

Paradigmaya kafa tutan simitçi


Ramazan geldiğinden beri simitçinin köşesi boş.

Hayatını simit satarak kazanan birinin Ramazanda çalışmama lüksü olabilir miydi?

Kendisi oruç tutuyor diye oruç tutmayanları sabah çay-simit zevkinden mahrum bırakmaya hakkı var mıydı? Böyle ramazanda simit satmayarak oruç tutmayan vatandaşlarımıza dolaylı baskı uygulamış olmuyor muydu? Ne yani, sabahın erken saatlerinde kahvaltı yapmadan yola çıkıp yoğun trafikte ofislerine gelen insanlar çaylarının yanında alıştıkları damak tadını bozmak zorunda mı kalacaklardı?

Tüm bu sorular karşısında bu simitçinin ramazan eylemini nasıl değerlendirmeli? Belli ki bu ekonomik şartlarda rasyonel bir izahı yok bu davranışın.

Her şeyden önce oruçlu olduğum halde ilk bana orucu, ramazanı hatırlattı. Onun o gün, o köşe başında olmayışı ile sokakta, meydanda, işyerinde, otobüs duraklarında ramazanın geldiğini hatırlatan bir boşluk bırakmıştı. Hayatımıza adeta bir işaret bırakan bu çekiliş, aslında hayatımıza giren, gelen ve dolduran ramazana yer açmak isteyen bir çekilmeydi.


#Akif Emre
#Yeni Şafak
7 yıl önce