üskünlerin başvurusu, Meclis Başkanı Hikmet Çetin tarafından kabul edildi. Çetin'in Meclis'i 13 Mart'ta toplantıya çağırması yadırganmamalı.
Anayasa ne diyor?
Zira Anayasa'nın 93'üncü maddesi aynen şöyle:
"Meclis Başkanı, doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclis'i toplantıya çağırır. Ara verme veya tatil sırasında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, öncelikle bu toplantıyı gerektiren konu görüşülmeden, ara verme veya tatile devam edilemez."
Maddede, "üyelerin beşte birinin" yani 110 kişinin istemi üzerine, Meclis Başkanı TBMM'yi toplantıya "çağırır" deniliyor. "Çağırabilir" ibaresi bulunsaydı, konu Hikmet Çetin'in takdirine, değerlendirmesine bırakılmış olurdu. Geçmişte Meclis Başkanı Karaduman, Özal'ın baskısıyla, bu kurala uymadı ve milletvekillerinin başvurusunu dikkate almadı. 1995 yılında ise Meclis Başkanı İsmet Sezgin farklı davrandı ve Meclis'i topladı; ama toplantı yeter sayısına ulaşılamadı.
Hikmet Çetin'in davranışı doğru.
Anayasa'nın 96'ncı
maddesi
Mamafih, mesele toplantıya çağrılmakla bitmiyor.
Anayasa'nın 96'ncı maddesi toplantı yeter sayısını tesbit ediyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir."
Demek Hikmet Çetin 110 imza bulunduğu için Meclis'i topladı. Ama herhangi bir karar alınması için, 184 milletvekili (550'nin üçte biri) gerekiyor. Küskünlerin sayısı yeterli değil. Dolayısıyla, bir başka partiden destek bulmaları lazım. Tek başına, CHP'nin desteği bile kafi gelmiyor.
Bu yüzden bazı gazeteler, küskünlerin Fazilet Partisi ile ilişkisi olduğunu yazıyor. Halbuki, Recai Kutan, seçimlerin ertelenmesini düşünmediklerini, aksine biran önce seçime gidilmesini istediklerini defalarca açıkladı.
Tam bir macera
Kendini bilen hiçbir parti bu maceranın peşine takılmaz.
Çünkü:
1- İmza toplayan 116 milletvekilinin davranışı onurlu değil. Bu girişim öfke, intikam ve menfaat kokmaktadır.
2- Mahalli seçimleri (Anayasa gereği) ertelemek mümkün olmayacağı için, 18 Nisan'da gene seçimlere gidilecek ve partilerin boyu posu meydana çıkacak. Parlamento'daki sandalye dağılımı ile, mahalli seçimlerin sonuçları arasında, büyük bir fark varsa, yeni bir hükumet nasıl kurulacak? Mevcut olan hükumet nasıl sürecek?
3- Ayrıca partilerinden kopmuş milletvekillerinin doğuracağı istikrarsızlık ülkeyi tam bir kargaşaya sürüklemez mi?
Türkiye bu yükü kaldıramaz. Sadece Türkiye değil, hiçbir parti "menfaat şebekesiyle" işbirliği yapıp seçimden kaçma yoluna gidemez. Buna cüret edemez.
Devlet isterse
Bu arada, İlhan Kesici'nin ilk günlerde sarfettiği bazı sözleri hatırladım: "Bir ara devlet, iki seçim ayrılsın ve genel seçim ertelensin istiyordu. Eğer devlette bu irade devam ediyorsa, imza toplanır" demişti Kesici. Yeterli imza sayısına ulaşıp Meclis de toplandığına göre, acaba, İlhan Kesici'nin yukarıdaki sözlerinden hareketle "Devletin isteği oldu" diyebilir miyiz?
Erbakan
Küskünler, devlet (!) istedi diye, amaçlarına kısmen ulaştılarsa, toplantı yeter sayısını nasıl bulacaklar? Meseleyi Erbakan ile irtibatlandıranlar yanılıyor. Bir kere Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesini değiştirmek, Erbakan'ın siyasi haklarının iadesini sağlamaz. Bu durum, sadece Recep Tayyip Erdoğan'a yarar.
Erbakan'ın, Yüksek Seçim Kurulu'nun olumsuz kararına rağmen, bağımsız olarak seçilebilmesi, ancak, "milletvekili olamaz" ibaresinin, hazırlanacak uyum yasasından çıkarılmasına bağlıdır.
Anayasa'nın 69'ncu maddesi "bir partinin kapatılmasına söz ve fiilleriyle sebebiyet verenlerin, bir diğerinin, kurucusu, yöneticisi, üyesi veya deneticisi olamayacağını" öngörüyor.
Oysa Siyasi Partiler Yasası, "milletvekili de seçilemez" demekte. Eğer uyum yasasından bu yasak çıkarsa, Erbakan'ın milletvekilliği önünde o zaman engel kalmıyor. Yoksa konunun, Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesiyle alakası yok.
Bumerang misali
Devlet(!) istediği için, böyle olağanüstü şartlarda toplanan bir Meclis'te, hiç demokratikleşme yolunda adım atılır mı?
Zaten Erbakan, Anayasa'ya göre milletvekili seçilebilirdi. Ama "devlet" aksini arzu ettiği için adaylığı kabul görmedi.
Başı sıkışan gidiyor Erbakan ile görüşüyor. O da bu kişileri nezaketle dinliyor. Muhatabı, nezaketten, tasvip anlamını çıkarıyor. Cavit Çağlar'ın adaylığı konusu da aynen böyle olmadı mı? Ne Erbakan böyle bir yanlış yapar, ne de Fazilet Partisi bu yanlış ve faziletsiz yola, bu çıkmaz sokağa girer.
Hiç şüpheniz olmasın, 18 Nisan seçimleri ertelenemeyecektir.
Ecevit'in dediği gibi "Ok yaydan çıktı." Oku durdurmak isteyen, bumerang misali kendisini vurur.
10 Mart 1999 Çarşamba