T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Partiler kamu kurumu mu?

Başsavcı, AK Parti'nin altı kurucusu hakkında ihraç istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne yönelince, bir başka tartışmanın eşiğine dayandık. Başsavcı, "kamu kurumu" (?) olan üniversitelere alınmayan türbanlı öğrenciler örneğinden yola çıkarak, türbanlı kadınların bir siyasi partiye kurucu olamayacaklarını söylemiş oldu.

Siyasi partiler "teknik" anlamda kamu kurumu olarak nitelenemez. Siyasi partiler, esasta sivil toplum örgütü olarak ele alınmalıdır. Çünkü siyasi partiler, esas olarak toplumsal taleplerin siyasi temsile dönüşmesi konusunda "aracı" kurumlardır. Bu bakımdan sivil toplum örgütü niteliği, siyasi partileri tanımlamak için en uygun tanımlamadır. Bununla birlikte bu saf bir tanımlama değildir. Çünkü, iktidara talip olma anlamında, siyasi partilerin kamu kurumu olma niteliği de vardır. Yani, siyasi partiler sivil toplum örgütü olmakla beraber, belli fonksiyonları bakımından, kamu kurumu özelliklerini de istihdam ederler.

Başsavcının iddiasının içerdiği mantık ise, siyasi partileri kamu kurumu niteliği olarak tanımlamayı esas kabul ediyor. Bu bakımdan ele alındığında siyaset kurumunun temelini teşkil eden siyasi partiler, "kamusal" alanla bile sınırlı olmayan ve daha dar bir alana, salt "kamu alanı"na ait gibi ele alınıyor.

Bu tabii siyasetin işlevi ile ilgili bir bakışı da yansıtıyor ki, bu bakış Türkiye'de "istikrar" adına yerleşikleştirilen "siyasetsiz siyaset" bakışına götürüyor bizi. Siyasetsiz siyaset bakışı zaten siyasi partilere sadece devletin siyasetine aracılık yapma misyonu biçiyor. Buna göre, istikrar siyaseti adı altında, siyasetin farklılığa, tartışmaya model üretmeye ve rekabete dayalı doğası ortadan fiilien kaldırılmış oluyor. Bunun manası Türkiye'nin "siyasetsiz siyaset" mantığına teslim edilmesidir.

Eğer siyasi partiler sadece kamu kurumu olma işlevi ile sınırlı bir düzeyde tanımlanır ise, bu durumda, siyaset denilen varlık kategorisi tümüye gereksiz bir hale gelir. Siyasi partilere de ihtiyaç olmaz. Hepsi birbirinin benzeri olan partiler "kamu partisi" olmanın ve devletin siyasi görüşlerini yansıtmanın ötesinde bir anlamı istihdam edemezler.

Siyasetin bu işleve büründüğü bir ortamda, toplum konusunda da bir "karara" varılmış olur kendiliğinden. Farklılıkları olmayan, sadece iyice daraltılmış bir özel alanda insanlarını kendi kanaatlerine göre davranabildikleri bir kısıtlılık içinde kurgulanan ve işletilen, tek tip olmanın en katı noktasında sabitlenen bir toplum modelidir bu. Bu toplum modeli ancak siyasi partilerin "kamu kurumu" olmanın ötesinde bir niteliğe sahip olmalarına ihtiyaç duymaz. Zaten böyle bir toplumda siyasi partilere ve siyasete gerek de yoktur. Çünkü, bütün siyasi partiler sadece "devletin görüşünü" yansıtacaklardır.

Dolayısıyla, siyasi partilere kamu kurumu işlevi biçmek, bütünüyle demokratik olmayan bir toplum modelini istihdam etmek demektir. Siyasi partilerin sivil toplum örgütü olma işlevi budandığı andan itibaren, demokratik olmayan bir toplumun temeli atılmış demektir.

"Avrupa paradigması" açısından siyasi partiler "sivil toplum örgütü"dür. Siyasi partileri sivil toplum örgütü olmaktan başka bir düzlemde konumlandırarak kamu kurumu gibi ele almak tüm "Avrupa müktesabatı" ile karşı karşıya gelmek demektir. Türkiye açısından yeni ama geri bir durumdur. Klasik devlet anlayışının bile gerisine düşmek demektir. Giderek siyasi alan daralırken, siyaset sıfır noktasına inerken, Türkiye devlet cihazını modernleştirememenin tüm bagajlarını taşımak zorunda kalmaktadır. Eğer Türkiye gerçek bir gelecek perspektifine sahip olmak istiyorsa, öncelikle bunu aşmak zorundadır...


23 Ağustos 2001
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED