T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
2001 bize ne gösterdi?

Her bakımdan krizlerin kışkırttığı bir yıl oldu 2001. Her an yeni bir kriz tehlikesiyle yaşadı toplum. Neticede krizlerin toplam ağırlığı katmerlenerek damgasını vurdu siyasete.

Siyasetin kilitlenmesiyle beraber, sürekli olarak "yönetemeyen demokrasi"ye sahip olmanın bedelini ödemek zorunda kaldı Türkiye.

Yönetemeyen demokrasi, Türkiye'nin statükosu haline geldi. Bu statüko içinde çözüm aramak ise her seferinde yeni bir krizi tetikledi. Döngüsel bir biçimde her çözüm arayışını yeni bir kriz olarak istihdam etmek zorunda kaldı Türkiye.

Siyaseti ciddiye almayan, siyasetin insani durum için ne ifade ettiğini bilmeyen bir ülke görüntüsü veriyor Türkiye. Bunun neticesi de hep aynı oluyor; çözüm için el atılan her yer kuruyor.

Ekonomi yönetimini rasyonelleştirmek adına, ekonomiyi "insansızlaştırma" çabaları sergileniyor. Ekonominin manipülasyonlara açık yapısını gidermek için ekonominin her geçen gün daha çok siyasi irade'den arındırılması bir çözüm gibi sunuldu. Oysa büyük harfle "siyaset"e yaslanmayan ekonomi yönetiminin gelip dayandığı noktanın her seferinde bir başka kriz olacağı açıktır. Böyle de oldu zaten...

Her vesileyle parlamentonun zayıflatılması da bir başka unsuruydu 2001'in. Parlamentonun zayıflatılması üzerinden hangi güç ilişkilerinin kotarıldığı görülmesine rağmen, parlamentonun zayıflatılmasının sistemi güçlendireceği şeklindeki bir "gizli refleks" çok ağır damgalar vurdu 2001'e. Siyasetin ve siyasetçinin hatalarından kalkılarak, siyaset kurumunun neredeyse tamamen devre dışı bırakılmasını kışkırtan uygulamalar sergilendi çok kez.

Tüm bunlar ve daha da çoğaltılabilecek örnekler tek bir mantığa yaslanıyor aslında. Ve o mantık "siyasetsizleşme"nin sponsoru olarak iş görüyor. Bu mantık "istikrar" ile "demokrasi" arasında kurulan ensest ilişkiyi ifade ediyor. Buna göre demokrasiye dair bir kriz ortaya çıktığı zaman istikrarı korumak adına demokrasi kısıtlanıyor. Böylece demokrasi ile istikrar arasında ters orantı kurgulanmış oluyor.

Oysa normali, demokrasi ile istikrar arasında doğru orantı kurulmasıdır. Demokrasi risk altına girdiği zaman istikrarı korumak için demokrasinin alanını genişletmek gerekiyor. Böylece istikrarı korumak için "daha çok demokrasi" formülü işlemiş oluyor. Dünyadaki tüm büyük siyasetler buna yaslanır ve tüm yüksek siyasi hareketlilikler bu mantık üzerinden işler.

Bu mantık krizlerin henüz bir "kriz yönetimi"ne ihtiyaç duyulmaksızın "risk yönetimi" yoluyla çözülmesini sağlar. Oysa istikrar ile demokrasi arasında ters orantı kurgulayanlar, risk yönetimi ile tanışmadan sürekli bir kriz yönetimi ile tanımlı hale gelir.

2001, Türkiye'nin istikrar ile demokrasi arasında olması gereken ilişkiyi kurgulamamasından kaynaklanan krizlerin yoğunlaştığı bir yol oldu. 2001'i tanımlayan temel mantık budur. 2002'de bundan kurtulunacağı yolunda ise sadece beklentiler var. Ama kesin olan şudur: siyaset konusunda köklü bir kavrayış değişikliğine gitmeden Türkiye'nin krizlerden kurtulması mümkün değildir.


13 Aralık 2001
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED