|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yazının içine yerleştirilmiş, "Kimliği bilinirse hayatı tehlikeye gireceği için generalin adını açıklamıyoruz" cümleciğini okuyunca, içimde bir "Cızz" sesi duydum. "Eyvah, adamın hayatı esas şimdi tehlikeye girdi" dediğimi de hatırlıyorum. Bu 23 Ekim günü oldu. Üç gün sonra, ajanslardan, "CIA casusu Gen. Abdülhak Afganistan'a yakalandı ve idam edildi" haberi geldi. İçimi "Cızz" ettiren yazının başlığı şu: "Afganistan'ı nasıl kaybettik?" İsrail'de çıkan Haaretz gazetesinde yayımlanan Yossi Melman imzalı yazı, İsrail'in, eline fırsat geçtiği halde, istihbarat örgütlerinin aldırışsızlığı ve dışişleri bakanlığının dar görüşlülüğü yüzünden Afganistan üzerinde etkili olmayı nasıl beceremediğini anlatıyor... Yazıya göre, 1994-1996 yılları arasında, Afgan yönetimi, bir 'General' aracılığı ile İsrail'e yaklaşmış, irtibat kurulmuş, ancak 'gaflete düşen' yetkililer, fırsatı heba etmişler... Ülke Tâlibân'ın eline düştükten sonra "Ah, biz ne yaptık?" diye dövünenler çıkmış, ama ne çare... İsrail gibi bir devlet, Mossad gibi bir istihbarat örgütü, Afganistan gibi bir ülke üzerinde etkili olma fırsatı yakalamışken bu şansı ıskalar mı hiç? Bir sorum daha var: Dönemin Afgan hükümetiyle İsrail arasında bir istihbarat köprüsü kurulduğuna dair bir yazı çıkarsa, bunun, generalin adı saklansa bile 'ölümcül bir etkisi' olacağını İsrailliler düşünmezler mi? Bu soruları ben sormamış, siz de okumamış olun... 'General' diye anılan kişinin adı 'güvenlik gerekçesi' ile yazıda anılmıyor, ama Afganistan'ı bilenlerin kolayca tahminde bulunabileceği biçimde kimliği hakkında bayağı ayrıntılı bilgiler sunuluyor. Bir şey daha yapılıyor: General'in İsrailliler ile görüşmelerinden bazılarında Afganistan'ın Londra büyükelçisi olan Veli Mesud'un da hazır bulunduğu ifşâ ediliyor... Veli, 11 Eylül'den bir kaç gün önce suikasta uğrayarak hayatını kaybetmiş 'Pencşir aslanı' lâkaplı Ahmet Şah Mesud'un kardeşi... Afganistan'da Burhaneddin Rabbani - Ahmed Şah Mesud ikilisinin güçlü olduğu 1994 yılında, İsrail ile ilişki, Haaretz'e göre şöyle kurulmuş: İsrail Hava Kuvvetleri'nde görev yapmış bir pilot, emekliliğinden sonra, özellikle havacılık alanında çalışmaya başlamış. Londra'da yaşayan bir İsrailli işadamı emekli pilota yaklaşıp "İsraille temas kurmak isteyen bir grup Afgan tanıyorum" demiş... Afganlar'dan biri de pilotmuş ve "Hükümetim adına temas kurmak istiyorum" diyormuş... İsrailli pilot bir bakana ulaşıp temas için izin almış... İlk temas Slovakya'da. Afgan pilotun yanında 'General' diye hitap edilen kişi varmış. "Kısa boylu, sakallı, 30'lu yaşlarında, zeki, kurnaz, sempatik ve şakacı" diye tanımlanıyor General... O sırada savunma bakanlığı koltuğunda oturan Ahmet Şah Mesud'un yardımcısıymış... İsrailli'ye, "Rabbani ve Mesud nâmına buradayım" demiş... Cebinden çıkardığı askerî ihtiyaç listesini muhatabına vermiş... İsrailli, "Kolay" demiş listedeki talepler için... Sonraki iki yıl boyunca, Londra, Frankfurt ve benzeri Avrupa başkentlerinde buluşulmuş... İlişki İsrailli emekli pilota Afgan diplomatik pasaportu çıkarmaya kadar varmış… Üzerinde İsrailli'nin fotoğrafı bulunan pasaport çıkmış, ama sahibinin eline ulaşamadan Tâlibân güçleri Kabil'e girip hükümeti alaşağı etmişler… Ancak, iktidardan düşmeden önce, General ve Afgan pilot İsrail'e gitmiş ve 1995 sonunda gerçekleşen bu ziyarette, dışişleri bakanlığından Shmuel Merom dahil bazı yetkililerle de görüşmüşler… Haaretz'teki anlatım, casus romanı okuyormuşcasına renkli. İsrailli, bir Boeing 707 satmış Afgan Havayolları için; ayrıca Rus yapımı Ilyushin uçakları için de yedek parça temin etmiş.. Gıda maddeleri, çadırlar, üniformalar… Uçak benzini… Şişirildiğinde içinde benzin taşımaya yarayan plastik depolar… Bir keresinde, benzin gecikince, İsrailli'yi bizzat Ahmet Şah Mesud uydu telefonundan aramış… Bir başka kere, İran'dan havalanan benzin dolu kiralık uçağın Rus pilotu Kandahar üzerinde alçaktan uçarken Tâlibân tarafından inişe zorlanmış. Adamları, aylar sonra, ancak rüşvet vererek kaçırabilmişler… Afganlar 'askerî yardım' da talep etmişler İsrail'den, ama bu talep reddedilmiş. Bu yüzden, ilişki "İhtiyaca karşı nakit ödeme" biçiminde gitmiş… İsrailli pilot-işadamı, iki yıl içerisinde 20 milyon dolarlık mal satmış Afganistan'a… 100 milyon dolarlık bir hidro-elektrik santrali projesi üzerinde çalışmaktaymışlar ki, Kabil de Tâlibân'ın eline geçmiş… Tâlibân'dan sonra da ikili ilişkiler devam etmiş; gazeteye göre, İsrailli eski pilot, bir başka ülkeye yerleşen General'i maaşa da bağlamış… New York'ta çıkan 'Village Voice' gazetesi (26 Ekim), Pakistan içinden bir kaynağa dayanarak, "Abdülhak Tâlibân yönetiminin devrilmesini istemeyen Pakistan istihbarat örgütü ISI'nın ihaneti yüzünden hayatını kaybetti" iddiasında. Son yıllarını Dubai'de sürgünde geçirmiş olan Gen. Abdülhak öldüğünde 43 yaşındaydı. Yakalanırsa hayatını kaybedeceğini bile bile Tâlibân kontrolü altındaki bölgeye girmiş, aşiretleri ayaklandırmaya çalışıyordu. Yanında uydu telefonu vardı. Tehlikede olduğunu bildirmiş, ancak kurtulamamıştı… "Afganistan'ı nasıl kaybettik?" diye soran Haaretz bize bir yazı daha borçlu: "General'i ölüme nasıl gönderdik?"
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |