T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Savaş cazgırları" ve Bayramoğlu'nun beraati...

Başbakan Ecevit'in ABD ve İngiltere'nin başını çektiği "Sürekli Özgürlük Harekatı"na Türk askerini gönderirken yaklaşan "Ramazan" ayının hiçbir sakınca yaratmayacağını açıklaması, Türk medyasının "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik!" ruh halini nihayet tekrar yakalamış olan "Görevimiz Tehlike" ekibini hiç şaşırtmadı. Başbakan gibi bu ekip de, "Terörle mücadelenin Ramazan'ı filan olmaz" tezini savunuyor... Düşüncelerinden ve değerlerinden o derece emin, en ufak bir şüpheye yer vermeyen "dogmatik" akıllarından o derece memnunlar ki, bıraksanız bayram seyran da tanımayacaklar... Hem de önemli bir bölümü "Müslüman" kimliklerini sık sık hatırlatmadan edemeden... O derece net, o derece apaçık bir dünya; doğrusu böylesi çok az bulunur...

Bombardıman Ramazan'da devam etsin mi? Amerikan başkanının ulusal güvenlik danışmanı Condolcezza Rice'ın kafası çok net: "El Kaide ve Taliban geçmişte uygarlığın herhangi bir kuralına uymadıkları için, ABD'nin 'bir uygarlık kuralı'na uyması için hiçbir neden yok." Yani özetle, dillerden düşmeyen ünlü "paradoks"un yeni bir versiyonu:

Uygar davranmayanlara uygar davranılamaz! Eğer dil sürçmeleri ve dünya coğrafyasına "hakimiyeti" ile dikkat çeken bu "danışman"a inanacak olursak, üzerine bunca kafa yorulan "uygarlık meselesi" neredeyse (ne "neredeyse"si tamamen!) "Ne kadar köfte, o kadar ekmek!" düsturundan ibaret! Hadi diyelim ki o bir "danışman"; peki ya Başbakan Ecevit'e, nüfusunun önemli bir bölümü "sahur"a kalkmaya hazırlanan bu ülkenin Başbakanı'na ne demeli? Yoksa bu da mı bir "dil sürçmesi"?

Afganistan'da süren bombardımana Ramazan'da ara verilmesini Pakistan, Endonezya ve Mısır cumhurbaşkanları ısrarla talep ediyor. Hadi diyelim ki, onların ülkeleri "İslam dünyası"nda, bizimki ise "Batı dünyası"nda yer aldığı için, bu açıklamalar önemli değil... Peki ya bu dönem Avrupa Birliği'nin başkanlığını yürüten Belçika Dışişleri Bakanı'nın "Ramazan'da paydos" çağrısına ne demeli? Başbakan'ın ve onu "tekrar keşfetmek"te olan "görevimiz tehlike" medyasının kulakları bu derece mi "sağır"? Bu derece sağırlık ve duyarsızlık, bu derece "savaş cazgırlığı" bu dünyada hangi ülkenin medyasına şeref kazandırır? Şurası muhakkak ki, adına "Türk medyası" denilen medya, hemen her zaman olduğu gibi bu zor durumda da söz konusu "şeref"ten en büyük lokmayı kapmıştır. Bu çerçevede, hepsine ulaşmam mümkün değilse de, iddia ediyorum ki, "Asker gidiyor dolar düşüyor" (Hürriyet) benzeri bir haber başlığını atabilmek "şerefi", "uygar" ya da değil dünyanın hiçbir ceridesine nasip olmamıştır.

Ali Bayramoğlu, dört ayrı yazısında "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tahkir ve tezyif etmek" iddiasıyla yargılandığı dört davadan beraat etti. Bayramoğlu gibi biz duruşmayı izleyenler de, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden 2 saatte çıkan bu beraat kararlarına tabii ki çok memnun olduk. Davalar peşpeşe görüşüldüğünden, Bayramoğlu bir ara "savunma" metinlerini karıştırdı üçüncü yazının savunma metni yerine dördüncü yazının metnini okumaya başladı! Mahkeme heyeti başta olmak üzere hepimiz gülmeden edemedik... Nasıl gülmezsiniz, yazıların biri bitiyor, biri başlıyor!

Savcı Nurten Altınok'un mütalaaları hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak nitelikteydi.

Duruşmadan sonra bir televizyon kanalının uzattığı mikrofona, Altınok'un mütaalalarını merkeze koyarak, sevincimizi açıklayan bir kaç söz söyledim. Kararın "Hür dünyada olması gerektiği gibi" çıktığını belirtmeye çalıştım. Duruşma gününün akşamı beni telefonla arayan bir arkadaşım da şu yorumu yaptı: "Doğru söyledin; gerçekten de 'hür dünya'da olması gerektiği gibi. Ancak şunu eklemeyi unuttun: Ama 'hür dünya'da benzer iddialarda benzer davaların açılması da mümkün değil!"

Bayramoğlu'nun duruşmasına ilişkin bir gözlemim de şu: Mahkeme heyetinin hemen arkasında bir Atatürk maskı bulunuyordu. Olacak iş değil tabii... Ayrıca düşünün ki, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi özellikle "basın davaları"na bakarmış. Peki diyelim ki, "Atatürk'e hakaret"ten dolayı bir gazeteci yargılanıyor... Bu şimdi oldu mu? Davanın konusu "Atatürk", mahkeme heyetinin arkasında "Atatürk maskı"! Yani bir bakıma, "davacı"nın gözetiminde bir duruşma... Neyse... Bayramoğlu'nun bu dört davayı kazanması iyi oldu. Ertesi gün gözlerim bu iyi haberi Sabah gazetesinde aradı. Benim mi gözümden kaçtı bilmiyorum, konuya ilişkin en ufak bir haber yoktu... Bu "unutkanlık" önemli, çünkü bildiğimiz gibi Bayramoğlu, yakın zamana kadar Sabah yazarıydı ve de bu gazetede yayınlanan 4 yazısından dolayı yargılanıyordu. Bu derece "vefasızlık" da Türk medyasının özniteliklerinden birisidir!


5 Kasım 2001
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED