T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa 'aslında' ne demek istiyor?

İki kere iki dört: Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almayacaklar. Ankara'nın da buna niyeti yok. Zaten hiç olmadı...

İş dönüp dolaşıp Kıbrıs meselesinde düğümleniyor.

Kıbrıs'ta, Rum kesimini memnun edecek bir "çözüm" bulunursa, Türkiye bu kez "federatif" bazı dayatmalarla yeni bir sınava tâbi tutulacak. Kopenhag Kriterleri filan "şimdilik" işin cilası.

Çok açık konuştuğumun farkındayım.

Türk entelijansiyası, Avrupa'yı, geçmiş yüzyılın ortasında "büsbütün yücelttiğimiz" bir yerde düşünüyor hâlâ.

Avrupa Birliği tasarısı, oysa, Romain Gary'inin de dediği gibi, sömürgelerini, sömürge imparatorluklarını unutmamış Avrupalı eski büyük güçlerin (İngiltere, Fransa, Almanya), şimdi bu hayali bazı Üçüncü Dünya ülkeleriyle anlaşmalar yaparak sürdürmek istemesinden ibarettir. Çünkü kendi başına ne hammadde kaynakları yeterlidir, ne de maddi imkanları...

Fazla mı anakronik?

Doğrudur.

Soğuk savaş döneminde söyleniyor bu sözler çünkü!

Soğuk savaş bitecek, dünya "iki başlı" olmaktan çıkacak, Avrupa'nın "partner" olarak görmek istediği ülkelere ilişkin Gary'nin altını çizdiği "sakınca" ortadan kalkacak mıdır?

Hayır.

AB Dönem Başkanı'nın, "Avrupa Birliği'nin geleceğinde Türkiye'nin yeri yok" sözleri, "demokratikleşme" konusunda yan çizen kronik Batıcılarımız'ı sevindirmiş olmalı.

Buradan aldıkları cesaretle, belki de "Brüksel aslında egemenlik haklarımızı elimizden almak istiyor" deyip geleneksel güç odaklarının dümen suyunda "yetinmeye" devam edecekler.

Bu kesim, çünkü, bir bölüğü malum süreçte formüle edilmiş argümanlarla Avrupa Birliği'ne karşı çıkıyor; Kopenhag Kriterleri'nin ulusal çıkarlarımıza halel getirecek bir dizi "yaptırımı" içerdiğini ileri sürüyor.

Yanlış da değil...

Bunlar, Kemal Tahir'in de altını çizdiği gibi, "özde" değil, "lafzen" Batıcı'dırlar.

Batılılaşma'nın enikonu bir "üstyapı devrimi" olduğuna inanırlar.

Şapka giymek, Mozart dinlemek, fast food tıkınmak "Batılılaşmak" için yeter şarttır onlar için; ama Batılı kadar üretememenin, Batılı ölçüsünde düşünememenin bizatihi o ithal ikame üstyapı devriminden kaynaklandığını fehmedemezler.

Batılı kurum ve kuralları harfiyyen benimsediklerini söylerler ama, Doğu'nun "altrüist ahlakı"ndan koptukları için yabancı bir medeniyet havzası içinde huzur bulamazlar.

Ne yapmalı peki?

AB dayatmalarını reddetmeli, "varolanı" (sınırlarımızı) korumalı, dış politika rotasını "bölgesel güç" olmaya doğru mu çevirmeli?

Varolanı oysa, tarihimize ve medeniyetimize ait kavramları korumadan, tarihsel derinliğimizden kaynaklanan "tecrübe"yi harekete geçirmeden nasıl koruyabiliriz? Fiziksel ve psikolojik bütünlüğümüzü nasıl sağlayabiliriz?

İçimize kapanarak, iç tartışmalarla ve gerilimlerle vakit geçirerek mi?

Ne diyor Avrupa?

Demokratikleşin, MGK'yı lağvedin, işkence yapmayın, azınlık haklarını tanıyın, serbest piyasa koşullarına uyun, tarihsel iddialarınızdan vazgeçin... Bunları yaparsanız AB'ye "aza" yazarız; nüfusunuzla, temsil gücünüzle gelecekte Avrupa'nın etkin ve vazgeçilmez ülkelerinden biri haline gelebilirsiniz.

Yani, ya egemenlik haklarınızı Brüksel'e devredip geleceğin sömürgen, kokuşmuş refah ülkelerinden biri olursunuz, ya da sınırlarına ve egemenlik haklarına sahip çıkan "bağımsız", "yoksul", halkına eziyet eden beşinci sınıf bir "Üçüncü Dünya ülkesi" olarak kalırsınız.

Siz seçin...


5 Kasım 2001
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED