|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Son zamanlarda birbiri ardına güncel ve çok satan 'komplocu' kitaplarla okur karşısına çıkan genç bir yazar dostum, bir beraberliğimizde, "Biz bunları sizden öğrendik" iltifatını yönelttiğinde itiraz ettim: "Komplo teorileri benim işim değil. Herkesin olduğu gibi kabule hazır olduğu olaylarla ilgili kuşku duyar, bu kuşkularımı soruya dökerim; bu komplo teorisi yazmak değildir… Komplo teorisi bundan sonrasıdır: Kuşkularına kılıf bulmaya, açıklama getirmeye çalışırsın…" Bu hassas ayırımın pek az kişi farkında. Bilinene inanmayan, öküzün altında buzağı arayan sorulara bile birileri hemen "Komplo teorisi" deyiverdiği için, 'komplocu' etiketini kendisine vurdurmak istemeyenler susuyorlar … Oysa, insan soru sorar ve gerçeklere ancak sorularla ulaşılabilir… Şu sıralarda yazdıklarımı aynı sebeple küçümsemeye çalışanlar olduğunu bildiğim için, komplocu olmayan yaklaşımla komploculuğun sınırını bir örnek olayla çizmek niyetindeyim. İki yazıyı birbiri ardına okuyanların, yazdıklarım için, "Komplo teorisi" demiyeceklerini sanıyorum. Bu kadar kalem yorduktan sonra yine de diyen çıkarsa, artık o onların zekâ sorunu… Çoğunuz hatırlayacaktır: İki yıl kadar önce (31 Ekim 1999), Kahire'ye gitmek üzere New York'tan kalkan Mısır Hava Yolları'na ait bir Boeing 767 uçağı, yarım saat kadar süren normal bir uçuşu tâkiben, Atlas Okyanusu'na çakılıvermişti. İçinde 217 yolcusuyla birlikte… Önemli bir kazaydı. Mısırlı yetkililer, Boeing firmasını, hatta New York'taki kontrol kulesini suçladılar; Amerikalılar, Mısır Havayolları'nı ve uçağı kullanan pilotları… Açılan soruşturma, milyonlarca dolar sarf edilmesine rağmen, iki tarafı da tatmin edecek biçimde kapanmadı. Hiçbir uçak kendi kendine düşmez. Modern havacılık, hatayı minimize edecek tedbirleri almıştır. 11 Eylül günü düşürülen uçakların biri (American Airlines Flight 11) de Boeing 767'diydi, hatırlayacaksınız ve imalâtçı firma, "Yapım hatası" anlamına gelecek her eleştiriyi "İmkânsız" diye baştan reddetti. Böylesine mükemmel uçaklar durduk yerde düşer veya denize çakılırsa, birilerinin "Ne oluyoruz?" diye sorması doğaldır. Sigorta sorunları yüzünden her düşen uçaktan sonra soruşturma açılır, karakutulara bakılır … "EgyptAir Flight 990'na ne oldu?" diye sormak 'komploculuk' değildir… Son zamanlarda okuduğum en iyi araştırmacı gazetecilik örneklerinden biri Atlantic Monthly dergisinin kasım 2001 sayısında karşıma çıktı. Yazarı William Langewietsche pilotluk eğitimi almış ve havacılık konularında uzmanlaşmış biri. Mısır Hava Yolları'na ait 990 sefer sayılı uçağın öyküsünde, inanın, hiçbir açık kapı bırakmamış… Düzenlenen raporları, karakutu konuşmalarını okumuş, tarafların görüşlerini almış, ABD'de ve Mısır'da olayın kahramanlarıyla, pilotları tanıyanlarla görüşmüş... Konuya önyargılı da yaklaşmamış… 'Komplocu' denilmesini engelleyen sınırı tecavüz etmemiş… Vardığı sonuç şu: Tuvalete giden başpilotun yerini alan yedek pilot Gameel al-Batouti, kendisine özgü sebeplerle, uçağı 217 yolcusu ve mürettebatla birlikte sulara gömdü. Yazar Langewietsche, kazanın hemen ertesinde, Amerikan kaynaklarının yaydığı, "Pilotlardan biri irticacıydı, uçağı mahsus düşürdü; uçak düşerken sürekli dua okuyordu" dedikodusuna da hak vermiyor. O söylemiyor, ama siz yazısını okurken, bu tür dedikoduları, şirket adına olayı soruşturan Amerikalı ekibin başkanının (Bernard Loeb) çıkardığını düşünür hale geliyorsunuz… 'Dindarlık' kazada hayatını kaybeden başpilota uyuyor sözgelimi, uzun uçuşlarda kabinde namaz kıldığı olurmuş çünkü… Yardımcı pilotlar arasında da dindarlığıyla tanınanlar varmış… Ancak, onlar kazanın kurbanları… Uçağı okyanus dibine yolladığı karakutudan belli olan al-Batouti ise 'gerici' sıfatının hiç yakışmadığı biri… 60 yaşına üç ay kala bu olayın kahramanı olan yardımcı pilot al-Batouti gevşek biriymiş; kaldığı otellerin kadın personeline sarkıntılık etmesiyle meşhurmuş… Bir kaç kere küçük kızları korkutmuş… Yaşını başını almış bir adama yakışmayan, benim buraya aktarmakta zorlandığım, daha ne kadar yanlışlık varsa, al-Batouti onları yapar dururmuş… Zaten bu yüzden, emekliliği yaklaşmasına rağmen, 'yedek pilot' olmaktan kurtulamamış… FBI, çok sıkı bir araştırma yaptığı halde, adamın, Mısır'da veya yurt dışında herhangi bir 'gerici' örgütle irtibatını kuramamış… İyi de, uçağı zorla okyanusa gömerken sürekli tekrarladığı "Tevekkeltü ale'llah" cümlesini ne yapacağız? Amerikalı soruşturma heyeti, "Sizinki, dinle kafayı yemiş, 'Allah'a güveniyorum' diye diye o kadar insanın hayatına kast etti" suçlamasını yaptıkça, Mısırlılar, "O cümle, o anlama gelmez" cevabını vermişler… Ancak, al-Batouti gibi birinin, uçağı düşürürken, "Tevekkeltü ale'llah" cümlesini tekrarlaması onları da kuşkulandırmış olmalı… 'İrticai bir kaza' yakıştırması yapılamayınca, soruşturma heyeti, al-Batouti'nin, uçuştan bir kaç gece önce başpilotla herkesin önünde kavga ettiğini tespit ederek rahatlamış… "İşte size eylem sebebi" demişler… Vardıkları sonuç şu: Başpilotun kendisini aşağılamasına kızan al-Batouti, onu cezalandırmak için, kendisiyle birlikte bütün yolcu ve mürettebatı öldürmüş… Bu öykü burada bitmedi. Devamı için pazarı bekleyeceksiniz…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |