T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Sen beni sonsuz kıldın"

Şu soyut, şiir adına söylenmiş sözleri acaba nereye çekmeli? Ama ilkin şöyle bir göz atalım onlara:

"Sen beni sonsuz kıldın, hoşlanıyorsun bundan. Durmadan boşaltıp taze yaşayışlarla dolduruyorsun bu ince tası.

"Bu sazdan kavalı derelerden tepelerden geçirdin; yeni, bitmeyen ezgiler çıkardın ondan.

"Ellerinin ölümsüz dokunuşunda sevinçle kaybediyor sınırlarını küçük kalbim, anlatılmaz bir anlatım yaratıyor.

"Tükenmez armağanların yalnız bu ufak ellerle geliyor bana. Çağlar geçiyor, sen hâlâ akıtıyorsun, dolacak yer var hâlâ."
(Tagore'dan çev: Ülkü Tamer)

Öyle hissediyorum ki, şair, kutsallık izafe ettiği birine sesleniyor, bunu, onun saygı taşan hitabından çıkartabiliyoruz. Bir başlık konulmamış bu seslenişe. Öyle olsaydı işimiz kolaylaşabilirdi. Kutsallık izafe edilen muhatap kim olabilir? Onun, şairin Tanrısı olduğunu ileri sürebiliriz. Ama bu durumda, bu mısralarda dile getirilen olguların tümü olağanlık kazanmış olurdu. İşin içine "Tanrının parmağı" sokulduğunda olağanüstü görünen her şey, olağanın düzleminde yer almaya başlar, çünkü Tanrının kudretine sınır biçilmez. Öyleyse biz, bu mısralarda dile getirilen olağanüstüleri kendi özgül düzlemlerinde bırakmayı yeğleyelim. Bu durumda, bu kutsal muhatabın kimliğini bir daha sorgulayabiliriz.

O, bir sevgilidir. Şair sevgilisine sesleniyor. Bunu ileri sürebiliyoruz, çünkü ancak bir sevgili seveni sonsuz kılmaya muktedir olabilir. Ancak bir sevgili tarafından durmadan yenilendiğimizi duyumsarız. Biz kendimiz, kendi varlık tasımızı durmadan boşaltmaya belki güç yetiremeyiz, ama bir sevgili bu işi başarabilir, bu tası durmadan boşaltabilir ve her defasında onu taze yaşayışlarla durmadan doldurabilir.

Aşık derelerden tepelerden geçiyor, hayır, geçiriliyor. Onun, kendisini bir kaval olarak tasavvur etmesi boşuna olmamalı, çünkü boyuna sesler çıkartıyor, belki yakınma sesleridir bunlar, belki şükran uğultularıdır. Ama her halde sevgilinin ardından yükselen iniltiler, niyazlar, âhenkler, melodilerdir, ezgilerdir. Ancak bu ezgilerin o kişiden durup dururken sadır olmadığını biliyoruz; bu ezgiler ancak bir âşık tarafından terennüm edilebilir, o da, ancak sevgili marifetiyle gerçekleşebilir.

Aşığın kalbi, sevgilinin dokunuşlarıyla sınırlarını kaybediyor; sınırların kaybedilmesi demek, onların yok olmasını tazammun etmiyor mu? Bu demektir ki, aşığın kalbi böylece sınırsızlığa açılmış olmuyor mu? Böylece anlatılamaz olan bir ifade elde edilmiyor mu?

Ve yeniden başa dönüyoruz; çağlar geçiyor, tas bir uçtan boyuna dolduruluyor, ama bir yandan da onda hâlâ dolacak yer bulunuyor: âşığın kalbi sevgiye doymuyor, sevginin sonsuz armağanı için daima doldurulacak bir yeri kalbinde, kalbinin kalbinde barındırıyor.


13 Mayıs 2001
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED