T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J

1998'deki darbeyi Kıvrıkoğlu önledi!

Bugün artık işler kötü gitse de askerin geleceğini sanmıyorum. Ama, askerin içinde birilerinin 1998'te darbe yapmak istediğini ve buna da ABD'nin destek verdiğini biliyoruz. Birileri bu işe motive edildi ama Kıvrıkoğlu bunu engelledi. O kadro da şimdi tasfiye edilmiştir.

Türkiye bir krize girdiğinde, bundan önce hangi kurum rahatsız olur?

Bir ülkenin güvenliğini en ciddi şekilde tehdit eden ekonomik krizdir. Bunun için de önce asker rahatsız olur. Bürokrasi rahatsız olmaz çünkü eli taşın altında değil. Tabii bir yandan da sabit gelirli insanlar bundan rahatsız olurlar. Fakat şimdi onlar "aman bari işsiz kalmayalım da..." diye fazla ses çıkaramıyorlar. Asıl kriz esnafta. Doğrusu, bu krizi vatandaşın kendisi yarattı. Şöyle yarattı: Harcamayı durdurarak siyasal otoriteye ders verdi. Ufak tefek harcamaya başlansa bile nefes alınır. Halk, "dolandırıldım, artık yeter" diyor. Artık her yerde bunu konuşuyor. Siyasi otorite, bürokrasiyle birlikte bilerek ülkeyi duvara toslattı diye düşünüyor.

Krizin başlangıcına dönelim. 19 Şubat'ta olup-bitenler planlı mıydı?

Ne görüyoruz orada. Kıvrıkoğlu rica ediyor, "aman devam edeyim" diyor. Ama, siyasi otorite bunu ciddiye almıyor. Bu krizi, krizden menfaat uman gruplarla bağlantılı birileri özellikle ürettiler.

Krizle birlikte, açık bir siyasi yapılanma baskısı ortaya çıktı. Türkiye'nin kaderini değiştirecek yasalar takır takır çıkmaya başladı. Ne oluyor böyle?

Milletvekillerine soruyoruz: Bu affı kim çıkardı? "Vallahi biz bilmiyoruz" diyorlar. Bu 15 yasa da aynı.. Gazeteler bile, bu yasaların çıkmasının en çok yabancıların işine yarayacağını yazıyor. Bize daha önce, çok taraflı yatırım anlaşmasını imzalatmak istiyorlardı. Şimdi bu krizle bunu başka türlü hallediyorlar. Sadece Şeker Yasası bile bunu göstermeye yeter. Amerika'nın elinde 10 milyon ton, İngilizler'in elinde 1 milyon ton şeker var bunları eritecekler. Ardından da şeker fiyatları yüzde 25 arttı. Yetmedi bir haber daha geliyor pancar üretimi azaltılacak. Al sana şahane bir pazar.

Olumlu tarafından bakalım. Bir yandan da Türkiye, uluslararası ekonomiye açılıyor..

O kadar basit değil. George Bush burada ve krizden dolayı zor duruma düşen şirketleri satın alacak ve sonra toparlayıp satacak. Tabii, gemi batınca böyle oluyor...

Geminin batmasında uluslarası güçlerin de parmağı var mı?

Olmaz olur mu... Bu uluslararası operasyonlar gelişmekte olan ülkeleri dize getirir. Diyorlar ki globalleşme iyidir. Globalleşme, İngiltere için, ABD için Fransa için iyi olabilir. Türkiye için nasıl iyi olacak? Globalleşme dediğiniz kapitalizmi uluslararasılaştırmak. Diyorlar ki bizim kurallarımız var buna herkes uyacak, herkesin dini de Protestan olacak. Biz öyle Katolik, Müslüman vs. istemiyoruz. Katolikler bile Protestan olacak....

Globalleşmenin bir özelliği de yerel değerlerin korunması, yerleşik din ve kültürlerle birlikte dünyaya entegre olabilmektir. Bu dediğiniz, biraz fazla olmadı mı?

Sizin söyledikleriniz post-modern argümanlardır ve çevredeki ülkeleri aldatma amacı taşır. Bu yalanlar Batı'da çöktü.

Uluslararası sistem neden Türkiye'de kriz yaratmak istemiş olabilir? Çok iyi gidiyorduk da bundan mı çekindiler!

Uluslararası sistemin kendi kuralları vardır. Kendi içlerine de kolay kolay kimseyi almazlar. Rusya'yı bir dönem aldılar çünkü nükleer silahların kullanımı konusu vardı. Japonya'yı bile muazzam sermayesini kullanabilmek için aldılar. Türkiye'yi cezalandırıyorlar çünkü Türkiye Kıbrıs'ta Batı'nın istediklerini yapmıyor.

Amerika'nın krize yaklaşımında rahatsız edici olan husus nedir?

Amerika, Türkiye'de para olduğunu biliyor. Kemal Derviş'i de aracı koyuyor ki, Batı'daki sermaye kuruluşlarının borçlarını ödeyebilelim diye. Bu arada iç borcumuzun artması onları hiç ilgilendirmiyor. Hani 25 milyar dolar geliyordu. Bugün konuşulan 5 milyar dolar. Bunda ne var, Erbakan çıkıp "Ey millet, memlekete 5 milyar dolar lazım" dese bile bu para bulunur.

Kriz sonrası bir siyasi düzenleme bekliyor musunuz? Mesela Derviş'ten siyasi bir proje çıkabilir mi?

Kriz sonrası siyaseti tanzim etmeyi düşünüyorlar. Derviş'i liberal bir söylemle bir yerlere getirmeyi akıllarından geçiriyorlar ama yoksul bir ülkede liberal bir hareket olamaz. Derviş.. Adı Müslüman, güleryüzlü, Türk ve beyni de Amerikalı. Amacı da uluslararası sistemin çıkarlarını korumaktır. Bu 15 günde 15 yasa da siyasi düzenlemeye yöneliktir.

Asker de, Derviş'ten rahatsız mı?

Şundan rahatsızlar: Türkiye kendi işini göremedi de dışarıdan mı adam çağırıyor anlamında. Ama, hükümette bir değişikliğin sıkıntı doğuracağını düşünüyorlar.

ABD'nin Türkiye yardım şartları arasında Kıbrıs ve Kuzey Irak konularında direncimizin kırılmasının bulunduğu doğru mu?

Tabii, tabii...Yunanistan ne diyor? "Ben silahlanma harcamalarını düşürüyorum" diyor. Ne demek bu, Türkiye'ye baskı yapmak demek. Türkiye de silahlarını azaltacak...

İyi işte, silahlanma harcamamızı düşürmenin zararı ne?

Tamam da Silahlı Kuvvetler'in yükü keyfi değil ki... Yunanistan'a hiçbir yerden tehdit yok. Ama bizim durumumuz farklı. Kuzey Irak, Kafkaslar, sınırlarımız. Buralarda ne olacağı belli değil. Yunanistan gibi güvencemiz yok bizim.

"Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" mu diyorsunuz?

Öyle bir şey demiyorum. Dost her yerde olur. Ama emperyalizmin dostu olmaz. Bugün Putin olmasın Rusya'nın da belini bükerler. Putin bir çıkış yapınca NATO Genel Sekreteri atlayıp Moskova'ya gidiyor. Adamın millî bir damarı var...

Türkiye'de uluslararası güçlere mukavemet edecek millî damar var mı?

Askerin içinde var. Ama, ben bürokrata güvenmiyorum. Bürokrat, krizden sonra çıkıp diyor ki, "IMF'nin programı hatalıydı" Bunu diyen adamın görevi de bu işleri düzenlemek. Beyefendi sana niye para veriyorlar. Nasılsa Türkiye sıkışınca asker gelir kurtarır diye düşünüyor....

Böyle bir yöntem hâlâ var mı? Askerin gelip "kurtarma"sı hâlâ bir ihtimal mi?

Hayır, böyle bir yöntem yok, askerin de geleceğini sanmıyorum. Ama, askerin içinde bir grubun bir dönem, 1998'te darbe yapmak istediğini biliyoruz. Birileri bu işe motive edildi ama Kıvrıkoğlu bunu engelledi. Çünkü Kıvrıkoğlu, Mustafa Kemal geleneğindendir. Mustafa Kemal bunu, 1908'de İttihat Terakki toplantısında söylüyor: Siyaset yapacaksanız üniformayı çıkartın!

Süreçler birbirine paralel gidiyor. Bir yandan da yolsuzlukla mücadele konusu var. Ne oldu da düğmelerin hepsine basıldı?

Globalleşme, "Ben artık ulus devlet tanımayacağım. Çünkü, benim tekellerim kabına sığmıyor" diyor. Kendi ulus devletlerine bir şey olmayacak, Türkiye'nin ulus devleti bitecek. Bu yapıda artık, yolsuzluklara yer yok. İngilizler, "Nijerya'da rüşvetten dolayı iş yapamaz hale geldik" diye şikayet ediyorlar. Oraya rüşveti getiren de kendileri ama artık sistem tıkandı. Nijerya hükümetine, yolsuzluklarla mücadele etsin diye para veriyorlar. Türkiye'de yolsuzluk istemiyorlar çünkü kontrol edemiyorlar. İçeride de asker 1994'ten beri yolsuzluklara karşı savaş açtı. Asker, "ülkenin güvenliği elden gidiyor" diye; Batı da "demokrasi olsun istikrar, korunsun ben istediğim operasyonları yapabileyim" diye destekledi bu işi.

Derin devlet hepimizin refleksleri

Sizle konuşurken herşeyi çözecekmişim gibi bir his uyandı bende. Derin devlet kimdir, söyler misiniz?

Sen, ben, herkes derin devlet. Bizim reflekslerimiz.

Bir lokomotifi, beyni olmalı!

Bir gelenek var. Sadece cumhuriyetten değil, daha önceden gelen bir gelenektir. Devleti kuran seçkin sınıf diyebiliriz. Ben çıkıp Mustafa Kemal böyle diyor siz yanlış yapıyorsunuz diyebilirim. Bu ülkenin geleneği Nutuk'tur.

Nutuk'ta bugüne projeksiyon tutacak ne buluyorsunuz?

Aynı şeyleri yaşıyoruz işte

Aynı şeylerse bu, halktan ve dünyadan korkmaktır. Türkiye hep böyle korkularla mı yaşayacak?

Emperyalist güçler değişmedi ki. Aynı korkular Amerika için de geçerli.

İktidar odaklarının güçlerinin sınırı nedir? Herhangi birinde karşı tarafı bir vuruşta yıkacak güç var mı?

Yok. Neden yok çünkü bürokrasi Osmanlı'dan beri geliyor çok güçlü. Siyaset de aynen öyle devleti bazen batırmış bazen çıkarmış. Asker, 900 yıllık bir geleneğin ürünü onu zaten tasfiye edemezsin. Bu durumda ancak, ittifak olursa bir grup tasfiye edilir. Ya da bir grup aşırı bir hata yapar kendi kendini bitirir, tasfiyesi kaçınılmaz olur. Refah Partisi'nin tasfiyesi budur. RP de bir güç tarafından değil, güçler ittifakıyla tasfiye edilebildi. Çalmaya alışan medyanın ve iş dünyasının geleneksel kesiminin muslukları kapanınca Refah'a karşı safta yer aldılar.


 
Okkan suikasti, Tantan ve askere uyarı!
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emin Gürses çarpıcı görüşleriyle dikkat çekiyor. Özellikle "millî"ci tavrıyla öne çıkan Gürses'e göre "Gaffar Okkan suikasti bir uyarı operasyonu"ydu. Gürses bu olayı şu sözlerle yorumluyor: Suikast, Tantan ve dolayısıyla Genelkurmay'a uyarıydı. "Bu bölge ve K. Irak Amerika'dan sorulur. Oradaki adamlar talimatları Ankara'dan değil Amerika'dan alır" demek istiyorlar.

BİZİM KARA PARACILAR MİLLİ DEĞİL
Kara parayı eğer sanayiye yönlendirebilirseniz onu kullanmış olursunuz. İtalya böyle sanayileşti. İtalya'nın sermayedarı millîydi. Bizimkiler, çalıyorlar gidip İsviçre bankalarına yatırıyorlar.
Krizin bir nedeninin de kara para ile mücadele olduğu doğru mu?
Kara parayı eğer sanayiye yönlendirebilirseniz onu kullanmış olursunuz. İtalya böyle sanayileşti. İtalya'nın sermayedarı millîydi. Bizimkiler, nereden buluyorlarsa parayı çalıyorlar sonra da gidip İsviçre bankalarına yatırıyorlar. Putin bile, "20 milyar dolar para kaçıyor Rusya'dan. Bunu durduramazsak batarız" diyor.
Yolsuzluklarla mücadele, siyasi tasfiye ve nihayet kriz döneminde bir yandan ciddi bir sivil toplum talebi yükseliyor. Bu bir dönüşüm işareti mi?
Bunlara sivil toplum örgütleri deyince pozitif bir anlam yükleniyor. NGO'lar, yani hükümet dışı örgütler. Batı, toplumla devleti karşı karşıya getirerek bunları kullanıyor. Sivil unsurlar uluslararası güçlerle mücadele etmiyor, kendi devletiyle mücadele ediyor. Birçoğu da para alıyor bunların. ABD'nin raporu var; "Bizim için artık çevre ülkelerde demokrasiyi desteklemek en iyi yoldur. Bizim çıkarlarımız buradan geçiyor" diye. Hemen bakıyorsunuz bir sürü akademisyen Huntington, Fukuyama gibiler demokrasinin erdemlerinden bahsediyor. Huntington ırkçıdır, "Müslümanlar ve Konfüçyus dininden olanlar Batı için tehdittir" diyor.
Desenize, 28 Şubatçılar da Müslümanlar'ı tehdit olarak görürken Huntington'dan etkilenmişler!..
Bizde Müslümanlar'ın kendi aralarında sorunları vardı. Cemaatler birbirini tanımıyorlardı. Radikalleşme yaygınlaşmıştı.
Türkiye'de içinde sorun olmayan grup mu var? Bunun için din geriletilir mi?
28 Şubat'ta bir grup böyle bir tehlike olduğunu söylüyordu. Ama o grup tasfiye edildi. Şunu görmek lazım, bir inatlaşma var. Bu aşılırsa herşey rayına oturacaktır.
Sorun İslamcılar'ın iktidar talep edip bunu elde etmeleri değil miydi?
Refah Partisi, sisteme karşı argümanlar kullanıyordu. Erbakan Hoca'nın şeyhleri Başbakanlığa çağırıp yemek vermesi yanlıştı. Kasıtlı yapıldığı görüntüsü veriyor. O yemek geleneğe karşı bir işti. Bunu, Abdülhamit bile yapmazdı. Çağırır danışırdı ama böyle bir şey yapmazdı. 900 yıllık geleneğe aykırı bir iş yapıldı....
Siyasetin güçsüzlüğünden şikayet edilmesinin temelinde siyaset dışı güçlerin müdahalesi yatmıyor mu? Partileri ve liderleri yasaklarsanız olacağı bu değil mi?
Eğer 28 Şubat sisteme tehdit gördüğü bir partiyi tasfiye etme çabasına girmişse bu doğrudur. Dünyanın her yerinde böyledir. İşi halka bırakırsak, o zaman Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye niye hicret etti. Halk, Hz. Muhammed'i öldürmek istiyordu. O zaman haklı mıdır halk, değildir.
28 Şubatçılar madem korkuyorlardı, demokrasiyi iğfal etmek yerine kaçsalardı...
Hayır. Halk faktörünün bu tanımı Batı'daki kandırmacadır. Siyaset kurumu kendi temsilcilerini seçerken dikkat etmeli. Hırsız Meclis'te, eroinci Meclis'te, katil Meclis'te...

9 Nisan 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED