T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J

Şair-yazar Attila İlhan: 28 Şubat da, son operasyonlar da Cumhuriyet'in savunma refleksi
Laik tarikatlar tasfiye ediliyor

28 Şubat'ta sermaye sahibi tarikatların takibata tâbi tutulmasını isteyen yazılar yazdım. Ama bir şey daha söyledim: Başka tarikatlar da var. Onlar da aynı şeyleri yapıyorlar. Masonlar, Rotarylar, Lionlar, dükalıklar ve buna benzer diğerleri. Bunlar laik tarikatlardır ve hepsinin de kökü dışarıdadır. Bunlara karşı hareket de 5 sene sonra, bugün geldi. Burada çok net olarak, Cumhuriyet'in her ikisine karşı kendisini savunması var.

Politik analizleriniz çok çarpıcı. Derviş için, 'Amerikalılar'ın adamı' dediniz, kıyamet koptu.

Dur. Sen sormadan ben sana bir soru sorayım, cevap ver. Sovyetler döneminde bir Türk aydını Sovyetler'e gidip orada 25 yıl yaşasaydı. Onların tebasına geçseydi, bir Rus'la evlenseydi, ondan sonra Sovyetler'in üst düzey örgütlerinden birinde 25 sene çalışsaydı ve sonra da Türkiye'ye bir göreve gelseydi ona ne derdiniz? Yaa, işte bu kadar açık ve seçik. Rusya'da bunu yapan ajan oluyor da Amerika'da bunu yapınca tertemiz, sütten çıkmış ak kaşık oluyor! Ajanlığın bir tarifi var: Bir kişinin bir başka ülke hesabına çalışması, bu adam onu yapıyor?

Bir istisna olmalı... Amerika'da çalışan binlerce Türk var. Hepsi mi ajan bunların?

Hayır, böyle şeyde istisna olmaz...

Türkiye bugün, bütünüyle Amerika'nın denetimine girmişse, bunda sizin de zamanında onayladığınız 28 Şubat'ın günahı yok mu?

28 Şubat'ta ben bir yazı yazdım. Dedim ki: "Tarikatların sermaye sahibi olması, sermaye sahibi olan tarikatların politik işbirliğine girmesi, bunların medyaya sokulması ve medyada ağırlık kazanmaları... Bunların hepsi demokraside hakimiyetin başka bir elin geçmesi için tehlikeli görülebilir. Bunlar hakkında dava açılabilir, takibata geçilebilir...."

Fetvayı verdiniz yani...

Ama bir şey daha söyledim: "Başka tarikatlar da var. Masonlar, Rotarylar, Lionlar, dükalıklar ve diğerleri. Bunlar laik tarikatlardır ve kökleri dışarıdadır. Bunlara karşı da bir hareket gerekirdi." Bu hareket 5 sene sonra şimdi geldi. Burada çok net olarak, Cumhuriyet'in her ikisine karşı kendisini savunması var.

Her ikisinde de lokomotif asker mi?

Asker tabii hiç şüphe yok. Askerin içinde BÇG ile birlikte çalışan bir teşkilat var. "Millî" bir Cumhuriyet'i koruma refleksi.... Halk hakimiyetinin temsilcileri devlet güçleridir ama yalnız ordu değildir. Yüksek yargı vs gibi başka resmi kuruluşlar vardır.

Ben de onu söylüyorum işte. 28 Şubat'ı yapan bu "millî güçler", 5 yıl sonra Türkiye'yi Amerika'ya teslim etmiş olmuyorlar mı?

Siz bu operasyonun hangi güne rastladığına dikkat etmediniz mi? Türkiye 2-3 aydır Romanya, Bulgaristan, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan'la birtakım pazarlık yapıyordu. Bunun sonucunda Karadeniz Güçbirliği Anlaşması imzalanacaktı. Bu anlaşma anti-NATO'dur ve Amerika'nın Karadeniz'e girememesi anlamına geliyor. Tam anlaşma imzalandı, Türkiye'de ekonomik kriz patlak verdi. O gün bize bu keşkül-ü fukara'yı (Kemal Derviş) yolladılar. Türkiye'nin savunma politikaları ABD'yi rahatsız ediyor. Bize silah lazım. Türkiye, nükleer enerjiye gitmek zorundadır.

Bunu, bir şairden duymak ilginç!

Türkiye bir imparatorluğun varisidir. Bizim hem Balkanlar'da hem Kafkaslar'da hem de Ortadoğu'da öncelik haklarımız var. İşte bunun için silahlı güçlerimizi geliştirmek ve güçlendirmek zorundayız. Kafkaslar'daki Türk halklarını savunmak istediğimiz zaman kavga edeceğiz. Bu durumda Rusya ile ilişki kurmak ABD için rahatsız edici oluyor. Aynı bunalım Rusya'da da çıktı. Rusya krizi aştı, biz de aşarız. Türkiye ile Rusya anlaşırsa daha kolay aşılır.

Galiba, komünistlik yapıyorsunuz!..

Bunda komünistlik yok ki. Ruslar komünist değil ki. Bizim Ruslar'la son 1,5 asra gelinceye kadar aramızda tek bir savaş yoktur. 1,5 asırdan beri 12 savaş var. Çünkü, Batılılar girdi işin içine. İki Asyalı gücün tehdidinden kurtulmak için bizi birbirimize düşürdüler. Biz bu oyuna düştük. Şimdi yapılacak iş Avrasya politikasına dönmektir. Türkiye, Çin, Hindistan, Rusya bir araya gelirse dünya titrer.

Avrasya'nın Türkiye için bir seçenek olduğunu Dışişleri Bakanımız da söylüyor...

Dışişleri Bakanı Amerikancı, böyle bir şeye inanmaz. O, Avrupa'ya şantaj için bunu söylüyor. Ama, Avrupa bunu yutmaz.

Doğrusu Çin, Rusya, Hindistan vs. hiç de iç açıcı görünmüyor. Bu ülkelerle ittifak insanların refah talebini karşılayabilir mi?

Türkiye'de refah topu topu 1 milyon kişide. Batı ile ilişkilerin refahı falan getirdiği yok. Global dünya sana refah mı verecek sanıyorsun. Yahu Amerika'ya hizmet edip refaha ulaşan ülke var mı söylesene!

Analizlerinizden ABD'nin Türkiye üzerinde geniş bir hareket alanı olduğu sonucu çıkıyor....

Amerika'nın kontrolü, Çevik Bir'in tasfiyesinden sonra kayboldu.

Bu nasıl bir kayboluş ki, bir yandan da Derviş'i neredeyse Başbakan olarak getirdiler?

Derviş'in Türkiye'de hiç esamesi okunmaz. Nasıl Çevik Bir, bir Doğan Güreş olamadıysa o da olamaz. Amerika bu noktada, dilediğini yaptıramaz. Çevik Bir, Türk askerinden çok bir Amerikan subayına benziyordu. Amerika desteğiyle parlatıldı ama bir de baktı ki en önemli yer olan Genelkurmay Başkanlığı yolu kendisine kapalı.

Kim kapattı o yolu?

Bilmem! Birileri kapattı işte.

Genelkurmay'ın anti-Amerikan olduğuna inanalım mı?

Genelkurmay diye bir şey söylemedim... Cihet-i askeriye diyorum, bu tabiri daha çok seviyorum. Nasıl ABD'nin varsa Türkiye'nin ulusal savunması için kendine göre bir projeksiyonu var. Ulusal çıkarlarımızı korumalıyız.

Ulusal çıkarlarımızın korunmasının bir yolu da AB üyeliği olabilir mi?

Hayır. AB daha da kötüdür. Gümrük Birliği ile teslim olduk zaten. "Nasıl olsa gümrük yok" diye, burada yaptıkları fabrikaları söküp götürüyorlar.

Amerika'yı hem eleştiriyor hem küçümsüyorsunuz. Belediyenin yaşlılar için uygulamalarına bile, "Amerikan usûlü kazık" diyorsunuz...

Amerika bir görgüsüz ülkedir. Çok parası vardır hiç zevki yoktur. Ve dünyanın zevkini bozmakla meşguldür.

Hiç Amerika'ya gittiniz mi?

Hayır, kaç kere imkan hasıl oldu gitmek istemedim. Amerikalı dostlarım orada 60 milyon insanın Bangladeş seviyesinde yaşadığını söylediler, belgesini de gönderdiler.

Bu söyledikleriniz "biraz" komplo olabilir mi?

"Bütün bunlar komplo teorisidir" demek komplo teorisine dahildir. O da bir komplo teorisidir.

Küçük bir rapor bile Amerika'nın görüşü gibi algılanabiliyor. Analiz yaparken "hangi Amerika?" sorusunu kendinize sordunuz mu hiç?

Yahu, bunları yayınlayanlar sıradan yerler değil. Bunlar Amerika'nın derin devleti ve Amerika'nın geleceğine yön verenler. Başkanlar değişiyor doğrultu değişmiyor. Amerika için Angola'nın değil ama Türkiye'nin sanayileşmesi sorundur. Şu sıkıntıda bile, Türk ordusunun önüne mehteri koyarsak Viyana'ya kadar gider mi? Gider. İşte korkmak için bir sebep.

Bugün Türkiye'de "hangi Kemalizm" egemen?

Türkiye'de İsmet Paşa'dan itibaren hakim olan benim, "İnönü Atatürkçülüğü" dediğim bir Kemalizm'dir. Mustafa Kemal Paşa'nın 'Kemalizm'i laik, demokratik ve anti-emperyalisttir. Bu Kemalizm anti-emperyalist değildir. Bunlar sadece laiklik üzerinde dururlar ve Gazi'nin aksine Batı kültürünü öne çıkarırlar. İsmet Paşa'dan sonra Tanzimat başladı... Tanzimat aydını geldi...

Ecevit, Robert'li olduğu için halka yabancı!

Bizim çocukluğumuzda Tevhid-i Tedrisat vardı. Herkes aynı okullarda okur, aynı eğitimi alırdı. Benim yaşım 76, Bülent'in (Ecevit) yaşı 76, Demirel'in yaşı 76, Erbakan'ın yaşı o civarda. Yani biz aynı kuşağız. Fikirlerimiz taban tabana zıt ama Ecevit'i çıkar, öbürlerinin hepsiyle "Büyük Türkiye"de mutabıkız. Ben de aynı şeyi isterim, Erbakan da aynı şeyi ister, Demirel de... Ecevit, Robert Kolej'de okumuştur, bu özelliğini kaybetmiştir. Bir çocuğu yabancı eğitime soktuğun zaman halkını yabancı görmeye başlar.

Gazi, Rumelili şivesiyle konuşurdu

Mustafa Kemal çok Rumelili. Şu sıralar yazdığım Allah'ın Süngüleri isimli romanda bunu anlatıyorum. Dili Rumeli'ye çalıyor. Dayımın anlattığına göre, Mustafa Kemal Menemen'i ziyarete geldiğinde 48. Topçu Alayı'nı "Meraba topçileer" diye selamlamış. O tarafın dili Gazi'de vardır. Çocuk diyemiyor mesela. "Çücuk" diyor. 'Bre' kelimesini çok kullanıyor. Resmi konuşmalarında Osmanlıca konuşuyor. Ama, özel konuşmalarında, "At şu tabaa iki küftecik, be çücuk" gibi şeyler söylüyor.

 
Kadın şefkat ister... Türk erkeği bunu bilmez!
Son şiir kitabınız büyük bir satış rakamına ulaştı. Biz açlık, yoksulluk derken insanların şiire olan açlığını farkedemedik galiba!
Türkiye'de şiir, yeni Tanzimatçılık mantığıyla Batılı bir taklit haline dönüştü. Bunlar, Türk halkının ne hissiyatına ne de zevkine uyan şeyler yazıyorlar. Türk şairi doğru dürüst Türk şiiri yazamadığı için, çevrilmiş kötü şiirler gibi oluyor yazdıkları. Bu yapı içinde benimkisi, Türk şiiri olarak geldi. Sahici Türk şiiri, Türkçe yazılmış. Okuduğunu anlayabiliyorsun. Adamın ne dediği belli.
Kitaba adını veren şiir "Kimi sevsem sensin." Gel de sorma: Kimi sevseniz kim?
İnsanlarda gençlikten itibaren farkında olarak olmayarak; erkeklerde bir kadın, kadınlarda bir erkek onun seveceği ideal kadın, ideal erkek oluyor. Erkek evleneceği zaman rastladığı kızı, hayalindeki kadına benzetiyor. "Tamam bu o, buldum" diyor. Sonra bir bakıyor ki o değil. Bir hayalkırıklığı başlıyor, ayrılıyorlar. Kimi sevsem sensin, işte o baştaki....
Ama o hep kalıyor...
O kadar.... Benim başka bir şiirimde o adres belli edilmiştir: Ne kadınlar sevdim zaten yoktular. Başlangıçta bir heyecan yaşanır, "işte o'dur" dersin sonra birdenbire bakarsın bir huyunu beğenmezsin...
Böyle olması bir mukadderat mıdır?
Hayır, asla bu bir mukadderat değildir.
Aşk için bir reçete yazabilir misiniz?
İlk gençliğimden itibaren solcu olmam hasebiyle gerilimli ve belalı bir hayat yaşadım. Benim yaşadığım aşklar hep birtakım kaygıların içinde, birtakım korkuların içinde yaşandı. Bu yüzden benim yazdığım aşkların gerisinde hep bir gerilim vardır. Ta, çocukluğumda yazdığım bir şey var: Benim için herşey aleladenin haricindedir!
Yine de aşktan yana talihsiz olduğunu söylemezsiniz...
O konuda talihliyim, bunu söylemek zorundayım. Çünkü, herkes kadınların lütfuna mazhar olamaz, ben her zaman oldum. Ne sebeptense her zaman bana yakınlık gösterdiler. Bak! Bizim Türk erkekleri kadınların en çok ihtiyacı olan şeyi bilmezler. Bu şefkattir. Her kadın bunu ister. Onlara bir şey yasaklayacaksanız bile şefkatle söyleyin. Onlara şefkat gösteren bir erkek, onlar için bulunmaz bir adamdır.
Peki, onları anlayabildiniz mi?
Hayır...
Uzmanlığınız ona yetmedi anlaşılan...
Uzmanlıkla ilgisi yok. Kadının yapısıyla ilgilidir. Kadının hem genetik hem sosyal ve hem de yaşarken psikolojisinin gelişmesi, aynı kadını bile aynı zamanda iki ayrı kadın yapabiliyor.
Bu, Allah'ın verdiği bir avantaj olsa gerek...
Bilemem, avantaj mı dezavantaj mı! Kimisinin lehinedir ama... Bir kadın entelektüel hayat yaşıyor, bir aydın tavrı içinde. Bu böyle, 5 sene gidiyor. Sonra kimse onunla evlenmiyor ama fikirlerinin tam karşısında bir adam çıkıyor evlenmek istiyor. Kadın hemen bütün fikirlerinden vazgeçiyor. Bu kadında da ayıp, erkekte de ayıp. 68 kuşağı kadar solda dönek yetiştiren kuşak yoktur. En mebzul, bereketli mahsul 68 kuşağında alındı. Onlar, Che'ye özenmişler.
Bazen, ölüm üzerine de düşünüyor musunuz?
Çok erken yaştan beri başıma bütün belalar geldiği için tabii onu da düşündüm. Tabii, bu işi mistik olarak ele almam. Mistik bir yanı yoktur benim için ölümün. Ölümden korkanlara,- mesela Sadri'ye (Alışık) -ki Sadri, ölümden çok korkardı- bunun aslında tıpkı elektrik kesilmesi gibi bir şey olduğunu söylerdim. Organik birşeydir, cereyan kesilir ölürsün. Çok ünlü Marksistlerden birisinin bir kitabı vardır. Kitabın adı ilginçtir: Zaruret ve tesadüf! Sistemi böyle izah ediyor. Tesadüfün çok büyük rolü var. Bir elektrik teli kesiliyor insanın üzerine düşüyor ve o insan ölüyor. Düşmezse ölmüyor. O teli kim düşürüyor! O da sizin işiniz!
23 Nisan 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED