T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Umran'ın açılımını es geçmek!

Soğuk savaşın sona erdirilmesi gerekiyordu: Çünkü, hakim seküler dünya düzenini çok esaslı bir şekilde tehdit etme potansiyeli taşıdığı gözlenen "İslami direniş veya yükseliş"in önünü kesmek kaçınılmazlaşmıştı. Osmanlı'nın tarihe karışmasından sonra "tarih olduğu" zannedilen İslam, yeni bir dinamizm kazanma ve yeniden küresel bir siyasi, ekonomik ve kültürel güç (aktör, özne) olma sinyalleri veriyordu: Osmanlı'nın çökmesi önlenemedi. Ama müslümanlar, sömürgeciliğe karşı destansı bir direniş hikayesi yazmışlardı.

1970'li yıllar her bakımdan bir dönüm noktası oldu: Müslüman toplumlar, müslümanlıkla daha anlamlı, daha sofistike ilişkiler kurabileceklerinin işaretlerini verdiler: Sonunda, modernlik, müslüman toplumların müslümanlığın imkanlarını yeniden keşfetmelerine yaradı. Bu arada öncelikli olarak zihinsel düzlemde büyük yaralar açılmıştı; ama modernlik bu yaraların farkedilmesi ve sarılması süreçlerini hızlandırdı, fişekledi. Modernliğin dünya tasavvuru, insanın aynı anda hem iç, hem de dış dünyasını müslümanlık kadar anlamlı kılacak kuşatıcı bir dinamizmden yoksun olduğu için, modernlik eksenli tüm seküler projeler hem geri tepti, hem de müslüman toplumların müslümanlıkla daha esaslı şekillerde buluşma seyrini hızlandırdı. Türkçesi, modernlik, müslümanlığı absorbe etmeyi (yutarak yok etmeyi) başaramadı. Tam tersine müslümanlıkla derinlikli, sahici ilişki kurmayı başaran müslümanlar, modernliği yutabileceklerinin işaretlerini verdiler.

Ne olduysa bundan sonra oldu: İslami oluşumlar, yeniden-şekilleniyor ve canlanıyor olmanın verdiği o "primitiflik durumu"na rağmen, İslam dünyasında en güçlü alternatif hareketler haline geldiler. Mısır'da da, Cezayir'de de, Malezya'da da, Türkiye'de de yaşanan süreç farklı tezahürlerde de olsa buydu: Çevre'ye hapsedilen ve susturulan geniş kesimler, kendilerini, kimliklerini her geçen gün daha belirgin şekillerde müslümanlık ekseninde tanımlamaya başladılar. Bu süreç, kırdan kente göç sürecinden sonra daha belirgin görünümler aldı. Artık, "çevre" (=toplum), siyasi, ekonomik ve kültürel olarak merkez'e doğru yürümeye, merkezi yeniden tanımlayabilme potansiyeli ve imkanı taşıdığını göstermeye başlamıştı: Anadolu sermayesi ekonomik olarak, Refahyol iktidarı siyasi olarak, İslami entelektüel canlanma da kültürel ve düşünsel olarak çevre'nin merkez'e yürüyüşünün en somut göstergeleriydi. Bu yürüyüş, hem dünya düzeninin seküler aktörlerini, hem de lokal / "ulusal" seküler elitleri, güç ve çıkar odaklarını ürküttü.

Bu yürüyüşün, hem etkisiz hale getirilmesi, hem de hadım edilmesi şeklinde iki proje şu an uygulanmaya çalışılıyor. İlk proje, örneğin Cezayir, Mısır ve Türkiye'de olduğu gibi, İslami oluşumların, kimi zaman sopayla, zorbalıkla; kimi zamansa sözümona demokratik siyasi oyunlar ve manevralara başvurularak durdurulmasını, etkisiz hale getirilmesini hedefliyor.

İkinci proje ise, hem sopa gösterilerek, hem de türlü numaralar çevrilerek İslami siyasi, kültürel, ekonomik ve entelektüel söylemlerin ve oluşumların hadım edilmesini, yani sekülerleştirilerek protestanlaştırılmasını amaçlıyor. İşte tam bu noktada, İslami söylemlerin veya oluşumların aktörleri, gelinen noktadan daha öteye sıçrayacak imkanlar ve yollar araştırmak yerine, konjoktürlere boyun eğerek, "bulundukları yer"i terketmeyi bir marifet sanıyorlar.

Oysa seküler söylemler, müslüman toplumları perişan etmiş, hallaç pamuğu gibi savurmuş durumda. Kral çıplakken, gerçekler böylesine apaşikar ortada iken, İslami söylemlerin her şeye rağmen etkisizleştirilme ve hadım edilme projelerini püskürtebilme çabaları aciliyet, kazanmışken, bulunulan yerin terkedilmesi, hesabı bu dünyada da, öte dünyada da hiç de kolay verilemeyecek tarihi bir yanılgıdır.

Önce ölümü gösterdiler, şimdiyse sıtmaya razı ettirmeye çalışıyorlar. Seküler Kemal Derviş, İslami söylemlerin sahiplerinin yapmaları gereken şeyi yapacak: Müslüman kitlelere yaşatılan sıkıntıları, örneğin başörtüsü yasağını filan kaldıracak. Sonra da müslüman kitleler, "rahat bir nefes" alacaklar! Böylelikle, İslami söylemlere ölümcül bir darbe indirilmiş olacak. Çünkü sorun, basit bir başörtüsü yasağının kaldırılması sorunu değil. Sorun, İslami söylemlerin etkisiz hale getirilmesi ve hadım edilmesi, dolayısıyla İslam'ın sekülerleştirilerek (küresel ölçekte) geliştireceği meydan okumanın püskürtülmeye çalışılması sorunudur.

İşte böylesine kaotik, kafa karıştırıcı, mide bulandırıcı ve insan onurunu, kişiliğini, şahsiyetini ayaklar altına alıcı bir ortamda, Umran dergisi, tertemiz, has ve muhlis insanlarla, yürüyüşün asıl şimdi başlaması gerektiğini söyleyerek, sarsılmaz, gönendirici, zihin ve ufuk açıcı bir açılım gerçekleştirecek uzun soluklu bir yolculuğa çıktı. Umran'ın gerçekleştirmeye soyunduğu bu açılımın İslami medyada bile es geçilmiş olması fena halde şaşırtıcı ve de düşündürücü.

Müslüman toplumlar, önümüzdeki on yıllarda daha rafine, daha sofistike ve sadece müslüman toplumlara değil, bütün dünyaya bir şeyler söyleyebilecek bir silkinme gerçekleştirecekler. Çünkü seküler felsefeler ve söylemler, insanlığı, insanlığından uzaklaştıracak bir süreci hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı ve şu an tam bir tıkanmanın eşiğindeler. Şu an, Batı da bile "seküler aklın ötesi"nden, "post-seküler felsefe"den sözediliyorsa, bilin ki, müslüman toplumları, İslami söylemleri, bütün insanlığın geleceğini ilgilendirebilecek kadar büyük sorumluluklar bekliyor, demektir.

Bu sorumluluktan kaçınamayız. Umran dergisi, böylesine onurlu, geleceği kucaklayacak bir sorumluluğun ilk adımlarını atmanın mücadelesine soyundu. Bu uzun soluklu bir yürüyüş. Bu yürüyüş, yepyeni projelerle genişleyecek. Bu yürüyüşün es geçilmemesi, desteklenmesi, bir tarafından tutulması, kıyasıya eleştirilerek sahiplenilmesi gerekiyor, diye düşünüyorum.


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED