T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Özal öldürüldü mü?

ABD başkan yardımcısı Dick Cheney geçenlerde ülkemize gelip bir geceyi Ankara'daki beş yıldızlı otellerden birinde geçirdi. Ülkesine döndükten sonra öğrendiğim bir haber müthiş dikkatimi çekti: Kaldığı süre içerisinde ne zaman ve nerede def-i hâcet ettiyse, özel getirilmiş bir tim tuvalete girip kazuratı toplamış... Cheney'in boşalttığı odayı da, aynı tim, ince temizlikten geçirmiş...

Bu haberi şimdi hatırlamamın sebebi, "Turgut Özal öldürüldü mü?" tartışmaları tabii... Özal Ailesi konuyu bir televizyon programına taşıyınca, Hürriyet'ten Emin Çölaşan, halasının oğlu Hüsamettin Cindoruk'un vaktiyle anlattığı bir olayı sütununa taşıdı. Turgut Bey henüz sağken, "Süleyman Bey'e ABD'den haber geldi; Özal gidici" demiş dönemin TBMM başkanı...

Bize anlatılan, bu bilginin 'hastane kaynaklı' olduğu, ama bana kalırsa, vefatından yaklaşık üç ay önce (Ocak 1993) ABD'yi ziyaret eden Özal'ın, oradayken, otel odalarında bıraktıklarını tahlil ederek varılan 'tıbbi kanaat' olabilir o bilginin kaynağında. Hastane neden muhbirliğe kalkışsın; o tür bir haber daha resmi bir ağıza yakışır... Acaba şu iki yıl içerisinde iki kez Washington'a giden Bülent Ecevit için, Amerikalılar'ın Cheney için aldıklarına benzer tedbirler alınmış mıdır? Benimki öylesine bir soru işte.

Turgut Bey'in kısa süre sonra hayatını kaybedeceğinin bilinmesi, bazılarının sandığı gibi, ölümünün 'cinayet' olma ihtimalini ortadan kaldırmaz. "Öldürüldü" demek istemiyorum, ama "Zehirlendi" kanaatini izhar edenler, yavaş bir ölümden söz ediyorlar; Amerikalılar, Özal'ın dışkısından bunu da tespit etmişlerdir zaten. "Turgut Bey öldürüldü mü?" sorusunun cevabını saç telinde veya kanında aramak yerine, doğrudan Washington yönetimine veya CIA'ye sormak bence daha akıllıca bir iş...

Her devlet adamının kuşkulu şartlarda ölümü arkasında soru işaretleri bırakır. Turgut Özal'ın vefat ettiğini duyar duymaz aklına "Acaba?" sorusu takılmayanlar bile, şimdilerde bu kuşkuyu duyar oldular. "Özal öldürüldü" tartışmasına bu hafta katılan Semra Özal, çok yakın geçmişe kadar bu sorunun yanında sorulmasına bile izin vermiyordu. "Öldürüldü" tezinin en hızlı savunucusu Ahmet Özal'ın koroya katılması ise 1997 sonlarında gerçekleşti. O da, o tarihe kadar, bu soruyu hiç sormayanlardan...

Benim konuya ilk değinmem, "Komplolar... Komplolar..." başlıklı Kulis'le (16 Eylül 1993) olmuş. Özal'ın vefatından dört ay sonra, o haftanın Newsweek dergisinde karşıma çıkan bir haberi aktarmışım. İsterseniz beraberce okuyalım: "Alın size, Amerikan Newsweek dergisinin son sayısında yayınlanan bir haber: Pakistan Genelkurmay başkanı Asif Nawaz ocak ayında öldü. 56 yaşındaki generalin, evinde cimnastik yaparken yere yığılarak hayatını kaybetmesi üzerine açılan tıbbi soruşturma dosyası, 'normal ölüm' bulgusuyla kapatılmıştı. Ancak ölümü kuşkuyla karşılayan General Nawaz'ın ailesi, saçını taradığı fırça ve elbiselerinden topladığı kılları ABD'deki bir kuruma tahlil için gönderdi. Sonuç şaşırtıcı: General muhtemelen karargâhta yediği yemeklere katılan arsenikle bir süreç içerisinde zehirlenmiş. Newsweek, haberinin sonunu, 'Şimdi soru şu: Kim yaptı bunu?' diye bağlıyor…"

Pakistan'da geçen olayı buraya aktarana kadar, aileden ve yakınlarından, "Turgut Bey zehirlenmiş olabilir" anlamı taşıyan bir kuşku duyulmamıştı. İlk kez 1997 yılında, şimdi ANAP milletvekili olan koruma müdürü Musa Öztürk, Samanyolu-Tv'de, Dr. Osman Özsoy'un programında, "Pakistan Genelkurmay başkanı" örneğini kullanarak "Acaba?" sorusunu sordu.

Benim bir başka "Acaba?" sorum var: Pakistan Genelkurmay başkanı Asif Nawaz 1993'te beklenmedik biçimde hayatını kaybetmeseydi, darbeyle iktidarı ele geçiren Perwez Müşerref, darbe yapabileceği konuma gelebilir miydi acaba? Cinayet, belki de, altı yıl sonra iktidara el koyacak Müşerref'in önünü açma amaçlıydı...

Özal'ın uzun boylu planlanan bir cinayetle, yemeğine zehir katarak öldürülmüş olması gerekmiyor aslında; vücudu ameliyatlarla delik deşik edilmiş şişman bir adamdı Özal ve sıkı bir diyet altında tutulması gerekiyordu. Ocak ayının yarısını ABD'de, Şubat'ın yarısını Balkanlar'da dört ülkeyi gezerek, Mart'ın 14 gününü Orta Asya'daki Türk cumhuriyetlerinde geçirdi; arada hayatını kaybetmeseydi Nisan ayı için Çin gezisi öngörülmüştü. Yol yorgunluğuna her gün birkaç kez onuruna verilen ziyafetlerdeki tıkıştırmaları ekleyin, ameliyatlı göz dayansa bile, buna elden geçirilmiş kalp ile prostat dayanır mı?

Semra Özal'ın "Öldürüldü" korosuna katılmasıyla birlikte, öldüğü günle ilgili bir ayrıntının da hafif değişikliğe uğratıldığını buraya kaydetmeliyim. Cumartesi sabahı, sucuklu yumurtalı bir kahvaltıdan sonra cimnastik amacıyla çıktığı koşu bandına düşmüştü Özal; yeni versiyon, "Sabah kalktık; arkamdan geliyordu, düştüğünü fark ettim" biçimine dönüştü. Bu 'dönüştürme' size de çok ilginç gelmiyor mu?

Pakistan Genelkurmay başkanının vücudunun neden ortadan kaldırılmak istendiği, 11 Eylül sonrası gelişen olaylarla daha iyi anlaşılabilir hale geldi. Bir an için doğal ölümle değil de 'hokus pokus' yoluyla hayatını kaybettiğini düşünürsek, Özal'ın vücudunun ortadan kaldırılma sebebi ne olabilir sizce?

Benim bu soruya cevabımı yarın okuyacaksınız.


5 Mayıs 2002
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED