T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
'Siyasi iradeye saygı' havası
hayra alamet değil!

Tezkere konusunda MGK'dan beklenen "tavsiye" çıkmadı. Siz bu yazıyı okurken çok büyük bir ihtimalle TBMM kararını vermiş olacak… Dikkatinizi çekmiştir, daha önce her konuda konuşan askerler bu kez "siyasi iradenin kararına saygı"dan söz ediyor ve konuşmuyor. Öte yandan askerlere her konuda mikrofon uzatan muhabirler de bu defa "askerlerin görüşü"nü hiç merak etmiyor. Bu tablo size tuhaf gelmiyor mu?

Önce Kürşat Bumin Yeni Şafak'taki köşesinde sordu, ardından Mehmet Barlas, Attila İlhan ve Erol Manisalı ile birlikte katıldığı bir tartışmada konuyu televizyona taşıdı (26 Şubat, TRT 2): "Her konuda, her fırsatta görüş beyan eden Genelkurmay Başkanlığı tam da kendisini ilgilendiren savaş konusunda işi neden 'siyasi irade'ye bırakıyor, hiçbir asker konu hakkında konuşmuyor?"

Genelkurmay Başkanlığı, Milliyet'in manşetine (26 Kasım) gönderdiği "açıklama"da bir anlamda Bumin ve Barlas'a da çevap vermiş oldu. 27 Şubat tarihli bütün gazetelerde yer alan açıklamada şöyle deniyordu:

"Askeri çevrelerde hükümet tezkeresinin TBMM' ye gönderilmesinde acele edilmemesi görüşünün hakim hale geldiğine dair bir ifade yer almıştır. Haber Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görüşünü yansıtmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, TBMM'nin iradesini etkileyebilecek davranışlardan daima kaçınmıştır."

Şurada yüzyüze bakıyoruz; okurların, buradaki "daima"yı yüzlerinde beliren bir gülümsemeyle okudukları muhakkak ama biz bunun üstünde duracak değiliz. Biz, bu meselenin "gazeteci ayağı" üzerinde durmak istiyoruz biraz…

GAZETECİLER BU KEZ MERAKSIZ

Biliyorsunuz, işin bu ayağında, muhabirlerin askerlere her konuda soru sorması vardır… Kıbrıs'tan Kürt meselesine; türbandan YÖK'e; "Beyaz Enerji"den "irtica"ya; sekiz yıllık eğitimden anadilde eğitim hakkı için dilekçe veren öğrencilere kadar her konuda…

Hatta bir ara "Gazetecinin siyasi konularda askerlere soru sorması bir meslek ayıbıdır" tezini savunan Oktay Ekşi'yle, "Bu, Türkiye'nin gerçeğidir, sormalılar.." tezini savunan Yavuz Baydar arasında kısa süren bir tartışma bile yaşanmıştı…

Fakat işte: Haftalar geçti, hiçbir gazeteci hiçbir "kokteyl" de hiçbir askere "tezkere" sorusu sormadı… Onlar da bu kez kararın "siyasi irade"ye bırakılması gerektiğini savunuyor anlaşılan. (Burada yazmıştık: Bir defasında Gürkan Zengin, CNN Türk'teki Editör programında, Ankara'dan bağlanan CNN Türk muhabiri Kemal Yurteri'ye "askerler ne düşünüyor?" diye sormuştu da, bir tür "gazeteci etiğine davet" cevabı almıştı: Bu işin askerlerle ne ilgisi var, bu konuda karar verme "hakkı" siyasi iradenindir…

HERKES 'DEMOKRAT' MI OLDU?

Muhabirler öyle de "irticaya karşı mücadele eden" köşeler farklı mı? Mesela "Göklerden gelen bir ses" başlıklı yazısında zinde kuvvetlere "hadisiniz, daha ne duruyorsunuz" çağrıları yapan Coşkun Kırca haftalardır tam siper…

Hadi o "savaşçı" olduğu için ses etmiyor diyelim... Peki, "irticaya" olduğu gibi "savaşa" da karşı olan yazarların (mesela Emin Çölaşan, mesela Bekir Coşkun) tavrını nasıl açıklayacağız? Onlar neden ülkeyi "ateşe atan" "siyasi irade"ye karşı askerleri yardıma çağırmıyor? Ne oldu? Herkes bir anda "demokrat" mı oldu?

Gelin de kurmayın bir "komplo teorisi" şimdi: Yoksa ortada, ilan edilmemiş bir senaryo mu var: Askerlerin de, gazetecilerin de bildiği ve sadece "siyasi irade"nin farkına varamadığı? Ancak faturanın tamamı kendilerine çıkartıldığında farkına varacağı?

TEZKERE MGK'DA

Aslında bu yazı, 28 Şubat tarihli Kronik Medya'da yer darlığına kurban gitmeseydi ve yayımlansaydı, işte tam bu noktada bitecekti. Fakat olmadı, bugüne kaldı. Doğrusu çok da iyi oldu. Çünkü 27 Şubat'ta "siyasi irade" konunun bir kez de 28 Şubat Cuma toplanacak Milli Güvenlik Kurulu'nda ele alınmasının doğru olacağına karar vermişti. ("Siyasi irade" o kadar da saf değilmiş.) Böylece, konunun sonraki iki günde basında nasıl ele alındığını da bu yazıya ekleme imkânı doğdu…

Konuyu yorumlayan köşe yazarlarının önemli bir bölümü karardan hoşnut değildi. Bu yazarlar, bunun "siyasi" bir karar olduğunu ve bu nedenle kararın "siyasi irade"ye ait olduğunu bir kez daha vurguladılar ve açıkça ifade etmeseler de bu tavrı yeterince "sivil" bulmadıklarını yazdılar. Sabah'tan Mehmet Tezkan, bu yazarların en açık sözlüsüydü…

Tezkan, hükümet ısrar etse ve tezkere geçse, işin "Yüce Divan" tartışmalarına dahi varacağını söylediği halde, konunun MGK gündemine getirilmesini onaylamıyordu:

"(Hükümet) MGK'dan aldığı güçle Meclis'e gelecek. Bu hamle ile Başbakan Gül bir anlamda askerlere sığınmış oldu. Oysa tam tersini yapması gerekirdi. Meclis'ten karar alıp MGK'ya elinde yetki tezkeresi ile gitmesi gerekirdi.. Yetkiyi aldım, şimdi ne yapacağız diye konuyu masaya yatırması, komutanlarla müzakere etmesi gerekirdi.. Çünkü Genelkurmay'ın görüşü net ve açık.. Komutanlar, 'kararı sivil otorite verir. Meclis'ten onay alın biz gereğini yaparız' diyorlar… Karar vermek sivillerin işi diyorlar.. Hükümet olmak, iktidar olmak böyle bir şey.. Karar vermeden, risk almadan iktidar olunmuyor…"

Hükümetin "pişmiş aşa soğuk su katan" son tavrının büyük basında yarattığı hayal kırıklığını, doğrusu pek güzel özetlemiş Mehmet Tezkan… Tezkan'ın yazısı, "MGK'dan tavsiye çıkmadı" haberlerinden önce yazılmıştı. MGK'nın tavrının belli olmasından sonra da yazıldı benzer yazılar. Bunlardan biri de Radikal'den Murat Yetkin tarafından kaleme alınmıştı. Yetkin, şöyle yazdı:

"Öteden beri sivil siyaseti savunan Başbakan Abdullah Gül'ün bu noktada, 'Hayır, benim arkamda durduğunuzu göstermelisiniz' ısrarı beklenemezdi. Hükümet, Çankaya'nın kamuoyu nezdinde kendisini yalnız bırakmasını MGK'da sorumluluk paylaşımıyla aşmak istemiş, ancak tek parti hükümeti olmanın getirdiği siyasi sorumluluğu taşıması gerektiği mesajı açıktı."

İnanmak hakikaten çok zor: Daha iki üç ay once "sivil irade" bir Yüksek Askerî Şûrâ kararına "şerh" koyduğunda, ya da "üniversitelerde öğrenci affı" getirmek istediğinde kaleme alınan "Durun bakalım, bu ülke sahipsiz değil, bu ülkede sivil iktidar iktidarın sadece bir parçasıdır, hem Kırmızı Kitap var" diyen onca yazıyı nereye koyacağız şimdi? (A.G.)

Ege Cansen'in medya yazısı 'tarihî bir yazı' mı?

Peşinen söyleyelim ki bir yanlış anlamaya fırsat vermeyelim: Hürriyet'in "ekonomi" yazarlarından Ege Cansen'in "medya"ya dair geçenlerde yayımladığı yazısı bütününde karşı çıkılacak, olumsuz tepkiyi hak eden bir yazı değildi. Tamam, Cansen'in "medya" konusuna da bu dünyada en yüce ahlak olarak bellediği "kapitalist ahlak" açısından bakarak, meseleyi sonunda bir "işletme"de aranması gereken "normlara" bağlaması fazla "ekonomizm" koktuğu için tabii ki eleştirilebilir. Ancak söylediğimiz gibi, Hürriyet yazarının medya kuruluşlarının ekonomik açıdan kendi ayakları üzerinde durmak zorunda oldukları; "holding gazeteciliği"nin ne tür sakıncalar barındırdığı; ve nihayet gazetecilerin bu "kirli" ilişkiden ne tür yara alacakları yolundaki ısrarı, "Türk medyası"nın özellikle son yıllardaki durumu da göz önüne alındığında iştirak edilmeyecek nitelikte tespitler değildir.

Hürriyet'ten (1 Mart) Ayşe Arman, Ege Cansen ile, gazetesi tarafından da "kabul gören" (bu "kabul" harareti düşürmek amacını taşımasın!) bu yazıdan hareketle bir röportaj yapmış. Arman, meseleye doğrudan giriyor: "Örneklerden gidersek meseleyi daha kolay anlayabileceğim. Mesela Hürriyet Gazetesi..." Tahmin ettiğiniz gibi, Cansen'in bu soruya cevabı hatırlattığı "normlar" merkeze konularak şekillenmiş. Yani: "eğer Hürriyet'in gelirleri tarafından karşılanmıyorsa. Buna mukabil Hürriyet'in patronu hükümete baskı yaparak, kendine yan işlerden menfaat çıkarıyorsa, oradan topladığı paraları da getirip Hürriyet'e katıyorsa, biz de oradan maaş alıyorsak, biz artık ahlaksız bir düzenin parçasıyız."

Gördüğünüz gibi, Cansen'in Arman'ın bu ilk ciddi sorusuna verdiği cevap, Hürriyet genel yayın yönetmeninin ne zaman gazetesinden söz etse dile getirdikleriyle hemen hemen aynı... Yani tekrar edecek olursak: Hürriyet "para kazanan", ekonomik olarak ayakları üzerinde duran bir gazetedir...

Ancak burada ilginç olan husus, her işe aklı eren Cansen'in cevabının haddinden fazla "koşullu" bir karakterde olması ve daha da önemli olarak Hürriyet yazarının "ayakları üzerinde" duran Hürriyet'i bir grubun "amiral gemisi" olarak değil de, sanki "Türk medyası"nın hayatını "tek başına" sürdürmekte olan bir gazetesi gibi değerlendirmesidir. Peki Cansen'in kendinden emin olarak Hürriyet hakkında gerçekleştirdiği bu "meydan okuma", "Doğan Medya Grubu"nun diğer gazeteleri için de geçerli midir? Tamam diyelim ki, Cansen işin bu faslına girmiyor, çünkü Arman'ın sorusu sadece Hürriyet ile ilgilidir. Ama insaf; tartışılan konu madem ki gazete patronlarının "devlete/hükümete iş yapmak" noktasına gelmiştir, piyasadaki "grup ahlakını" çok iyi tanıyan Cansen'in hiç değilse "Ama..." diye başlayan bir ek yorum yapması gerekmez mi?

Doğrusu, Cansen'in "Hürriyet patronu"nun "hükümete baskı yaparak" kendine yan işlerden menfaat sağlayıp sağlamadığı konusunda bu derece "şüpheci" olmasını da anlayamadık... Sanırsınız ki, bu konu bu röportajda ilk kez dile geliyor!

Cansen'in verdiği mülakatta bu "ilk"ler meselesi de çok dikkat çekici. Bakın mesela ne diyor: "Bunları ilk ortaya koymaya başladığımda pekçok insan anlamadı. Hâlâ anlamıyorlar." Mesela: "Ben kendimle de hesaplaşıyorum, sen yazmazsan o yazmazsa kim yazacak diyorum. Mesuliyet hissediyorum." Çok şaşırtıcı değil mi? Cansen'in "medya"ya ilişkin sıraladığı "normlar"dan bu ülkede ilk kez mi söz ediliyor? Cansen'in hatırlattığı bu "normlar" (ve tabii diğer "normlar") üzerine kaç zamandır bolca yazılıp çizilmiyor mu? Bu hususlar bugüne kadar belki yüzlerce konferans, açık oturum, sempozyum, vs yoluyla belki bin kez irdelenmedi mi? Yani diyeceğimiz, Cansen "medya" konusunda sergilediği bu "ilk" olumlu tavrı, gerçek anlamda bir "ilk" olarak görüyor gibi....

İsterseniz konuyu, "Belki de yaşım beni cesur yapıyor" diyen Cansen'in "Hürriyet patronu"nun "normları" hakkında ne düşündüğünü de aktarıp öyle kapayalım: "Aydın Bey o kadar halisane bir şekilde teşekkür etti ki, ben de 'Allah Allah' dedim. Gerçi bunda bir terslik yok. O da bugünkü norm noksanlığı yüzünden adil rekabet ortamı yaşayamadığımızın farkında."(!)

Bu tespit doğrusu en güzeli... "Aydın Bey" de "norm noksanlığı"ndan şikayetçiymiş, çünkü "adil rekabet ortamı" yeterinde sağlanamıyormuş... Ne diyorsunuz; "rekabet" konusuna da fazlasıyla hakim bir yazar olarak tanınan Cansen, "Türk medyası"nın yüzde 70'inden fazlasını kontrol ettiği söylenen "Aydın Bey"e daha hangi "adil rekabet ortamı"nı açmak istiyor?! (K.B.)

Oktay Ekşi müthiş "komplo"yu okurlarına niçin açıklamıyor!

Hürriyet (1 Mart) başyazarı Oktay Ekşi, Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun hazırlattığı "Yükseköğretim Kanunu Tasarı Taslağı"nı tartışıyor.

Ekşi, "Taslak" üzerine epeyce şey söyledikten sonra şu sonuca varmış:

"Karşımızda laik cumhuriyet üniversitelerine karşı hazırlanmış bir komplo olduğunu düşünüyoruz. Taammüden yani ince ince planlanmış bir cinayete, masum insanları ortak etmeyi esas almış bir komplo..."

Okuyanı bayağı heyecanlandıracak türden ifadeler değil mi bunlar?

"Komplo", "taammüden cinayet", "masum insanlar"....

Bıırrrrrrrr... Tüylerimiz diken diken oldu....

Ancak işin ilginç yanı, Ekşi'nin insanı haddinden fazla endişelendiren bu ifadeleri, yazısının en sonuna saklamış olması.... Oysa kendisine ait koca sütünu bu dehşet saçan ifadelerin açıklanmasına pekâla ayırabilir, okurlarını kapıya dayanmış bu "komplo" karşısında gerekli tedbirleri almaya hazırlayabilirmiş...

Ama yapmamış; bütün yazı boyunca eften püften şeylerden söz ettikten sonra, sonunda bombayı patlatmış!

Tabii ki hiç mi hiç iyi yapmamış...

Ekşi'nin şimdi bize bir yazı borcu var. "Laik cumhuriyet üniversitelerine karşı hazırlanan" ve içinde "taammüden cinayet" barındıran bu müthiş "komplo"yu bize anlatmalıdır... Ama sakin sakin anlatmalıdır.... (K.B.)


2 Mart 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED