T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Düşünce derbederliği

M. A. Ubicini, Türkiye üzerine yazdığı kitabının girişinde, çöküş halindeki Osmanlı devletinde, gidişatın farkında olan Müslümanların çöküşün sebebini nasıl izah ettikleri hususunda şu tespiti ileri sürüyor: "…Kendi yenilgisini bizzat kendisi anlamış ve kabul etmişken şu Müslüman gururu, gerçek sebebi araştırıp bulmak yerine, bu bozgunu insanüstü ilâhî bir iradeye bağlamayı daha çok tercih ediyordu." (Türkiye 1850, cilt: 1, Tercüman 1001 Temel eser, no: 63, s. 33.).

Bu tespitin doğru olduğunu farz ediyorum. Çünkü çöküşün sebebini ilâhî iradeye atfen izah etmediğimiz takdirde reel (gerçek) sebebi araştırmak mecburiyeti ile karşılaşırız. Gerçek sebebe ulaşmak ise insan olarak bize sorumluluk yükler. Oysa sebebi, ilâhî iradeye atfen izah edersek, biz insan olarak sorumluluk yüklenmiş olmayız; sorumluluk Allah'ta kalır.

Osmanlı aydınının çöküşü izah sadedinde müracaat ettiği "ilâhî irade" suri mantık yönünden formuna uygundur. Ancak sebeple sonuç arasındaki bağlantıyı kuran önermenin muhtevasına bakıldığında, kolaya kaçma isteği fark edilecektir. Bir Müslüman'ın ilâhî iradeye atıfta bulunmadan izah edebileceği hiçbir şey yoktur şu yeryüzünde. Ancak "ilâhî irade" bir şeyi halk etmek için önce onun sebebini halk eder. Bütün sebeplerin menşei son tahlilde elbette ilâhî iradedir; ama konu burada batinî (mystic: içrek) bir alana kayıyor. Burada, akılla açıklayamadığımız her şeyi ilâhî iradeye atfederek işin içinden sıyrılabiliriz. Ama bizim üzerinde durmamız gereken husus, olayın fizik (elle tutulur) sebebine ulaşmaktır.

Oğlunun öldüğü gün güneş tutulmasını işaretle bunda ilâhî hikmet aramaya kalkışan sahabiye Resulullah (s.a.v.) bu iki olay arasında illiyet bulunmadığını belirterek onları uyarmıştı.

Sonuçla sebep arasında kabul edilebilir bağlantı kurulamadığı zaman, ortada bir problem varsa onun çözümüne ulaşmak da mümkün olmaz. Nitekim Osmanlı aydını, ordunun savaşta yenilmesini idarî yapıdaki bozukluğa bağlayarak ilkin Tanzimat'ın, daha sonra 1. ve 2. Meşrutiyetlerin ilah. ilanını talep etmiş, bunu dayatmış, ama netice elde edememiştir. Devletin yıkılışı, netice elde edilememesinin ortada duran delilidir.

Ancak burada bir noktada dikkatimizi uyanık tutmalıyız: sebeple sonuç arasında bağlantı kurulması bizi mutlaka determinizme (gerekirciliğe) götürmez. Götürmemeli. Determinizmin mekanik biçimde algılanması da bizim düşünce ufkumuzu kısıtlamaya yol açar. Sebeple sonuç arasında mekanik bağlantı değil, belki karşılıklı etkiler vardır, diyebiliriz. Aynı sebepler, her zaman aynı sonuçları doğurmayabilir. Her zaman yakan ateş, İbrahim aleyhisselam'ı yakmamıştır. Neden?

Son birkaç asır boyunca ben Müslümanların bir düşünce derbederliği yaşadığı kanısındayım. Bu durumu da, Müslümanca düşünme eğilimlerini bırakıp Batı kültürüne ait bir kafa yapısını benimsemeye çalışmaları ile yorumluyorum. Böyle olunca İslâm kültürüne ait kafa yapısı Batı kültürüne ait kafa yapısı ile yer değiştiriyor ve bütün kavramlar altüst oluyor. Kavramların tanımları kaybolduğunda sağlıklı önermeler kurulamıyor ve sonuçta sağlıklı düşünce kurulamıyor.


12 Ocak 2003
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED