T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Haklıysa takdir bile görür

İnsanlar, renkleri, dilleri, dinleri ve düşünceleri farklı da olsa bir arada yaşamak zorunda olan sosyal varlıklardır. Ancak bu farklılıklar sebebiyle tarih boyunca sayısız anlaşmazlıklar çıkmış, karşılıklı fikri ve fiziki çatışmalar yaşanmıştır. Bu farklılıkların çatışma nedeni olmaması için sistemler geliştirilmiş, yasalar yapılmış, teamüller oluşturulmuştur.

İnsanların hepsinin aynı şekilde düşünmesi, olaylara aynı şekilde yaklaşması beklenemez. İnsanlar aynı fikirde olmak zorunda değillerdir. Aynı fikirde olmak, aynı şeylerden hoşlanmak zorunluluğu olamaz. İnsanlar farklı fikirleri taşıyabilir, hoşlandıkları ve sevdikleri farklı olabilir. Bunda bir mecburiyet olamaz. Ama başkalarının fikirlerine saygılı olmak zorunludur. Onun için "sevgide hürriyet, saygıda mecburiyet" vardır denilmiştir.

Bu itibarla bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi inanmayan, bizim sevdiklerimizi sevmeyenlere karşı düşüncelerine ve inançlarına katılmasak da saygılı olmak zorundayız. Hoşgörülü olmak zorundayız.

Sosyal ilişkilerinde hoşgörüyü hazmedememiş insanlarla bir arada bulunmak zordur. Zorun da ötesinde imkansızdır. En sağlıklı yol onlardan uzak durmaktır. Çünkü ne dinlemesini bilirler, ne de konuşmasını.

Özel sektör ve kamu yönetiminde ise insanların taşıdıkları farklılıklar kendiliğinden ortadan kalkar. Zira hem özel sektörün hem kamu sektörünün tâbi olduğu belli kurallar vardır. Amirler ve memurlar farklı da düşünseler, farklı şeylere de inansalar, farklı hayat tarzlarına da sahip olsalar iş hayatındaki kurallara tâbi oldukları için farklılıkların yönetime zararı olmaz.

Çünkü yönetimi kişilerin özel düşünceleri ve inançları değil o kurumun kuralları belirler. Kurallara uymayanlar için de müeyyideler vardır. O nedenle de aynı kurum içinde çok farklı düşüncelere sahip insanların bir arada çalıştıklarını ve başarılı işler yaptıklarını görürüz.

Böylesi kurumlarda bazen memurlar amirlerinin yanlış yaptıkları düşüncesine kapılabilirler. O zaman, kimileri gider amirine durumu izah eder, kendince doğru olanı söyler, uyarıda bulunur. Kimileri de arkadaşları arasında durumun dedikodusunu yapar ki, en yaygın olan da budur. Açıktan yöneticiyi eleştiremez kendi içlerinde yakınırlar.

Kimileri de vardır ki, çıkar yanlış bildiğini açıkça ilan eder. Hatta kamuoyu huzurunda kendi yöneticisinin yanlış yaptığını açıklar. Ancak bunu yapan insan artık o yönetici ile çalışamayacağını da bilir açıklamasının akabinde istifasını basar. Haklı ise kamuoyu tarafından takdir de görür.

Kimi de kendi yöneticisini açıktan hatta kamuoyu huzurunda eleştirir ama istifa da etmez. Bunun anlamı ben yöneticimden daha güçlüyüm demektir. Yönetici de o memura karşı müeyyide uygulayamamışsa işte orada sorun vardır.

Kendi amirini hem eleştirip hem de aynı göreve bir şekilde devam eden görevli amirinden daha güçlü olduğunu ihsas ettirir ki, bu durum o yönetimi zaafa uğratır. Durumdan kurum zarar görür. Bu zararın sorumlusu da öncelikli olarak amirine tavır koyan memur ile, o memura müeyyide uygulamayan amirdir.

Hele de demokratik yollarla seçilmiş bir yöneticiye karşı ona bağlı bir atanmışın "güç bende" dercesine tavır koyması, kamuoyu huzurunda yöneticisini eleştirmesi ve görevine de devam etmesi, oradaki demokrasinin henüz tekamül etmediğini gösterir. Bu şekilde tavır koyanlar kendilerini demokrasiden yana kişiler olarak tanıtsalar da eylemleri söylemlerini yalanlar mahiyettedir.


12 Ocak 2003
Pazar
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED