T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Savaş ihtimali yüzde elli!

ABD'nin eski İngiltere olmadığı açık. AB ve Japonya BM ve NATO içinde ABD'yi frenleme 'cesaretini' gösterebildiğine göre, Amerikan yapısal gücünü en azından dengeleyecek noktaya geliyorlar

NATO karıştı, BM Güvenlik Konseyi karıştı, sistemin merkezî güçlerinin aklı karıştı. Tam bu karışıklık içinde, Hazreti Üsame arz-ı endam eyleyip, cümle küffara 1000. defa cihad ilan eyledi. Hiç şüphe yok ki, bu arada Türkiye'nin eli tahminlerin ötesinde kuvvetlendi: yönetici elit artık hem daha ëinsanî' hem daha ëmillî' hareket etme imkânına sahiptir. (Bu ikisini ayırt etmemeyi becerebildiğimiz günün özlemi içindeyim!)

Neler oluyor? Elli yıllık NATO müttefikleri nasıl böyle bir kargaşanın içine sürüklendiler? Kafası karışıklar İkinci Dünya Savaşı sonrasını hatırlasınlar. Kapitalist dünyanın kahraman müttefiki SSCB, iki yıl içinde 'Şeytan İmparatorluğu'na dönüştürülmedi mi? Böylelikle, 19. yüzyıl İngiliz hegemonyasının 'güçler dengesi'ne dayalı olması gibi, 20. yüzyıl Amerikan hegemonyasının da ëdehşet dengesi'ne dayandırılması mümkün hale gelmedi mi? Kafa karışıklığında kurtulmanın tek yolu, ciddi ekonomik/politik/askerî analizler yapmaktır. Dünyayı tartamadıkça, dünyanın ağırlığı altında ezilmekten kurtulamayız!

Soğuk Savaşın son yıllarında, Amerikan gücünün sınırlarına dair verimli bir tartışma başlamıştı. Paul Kennedy'nin tezini hatırlamayan yoktur: ABD'nin zeval saati yaklaşıyor. O da tıpkı kendinden önceki İngiltere gibi ikinci dereceden bir güç haline gelecektir. Ulusların (devletlerin) yükselişinin anahtarı ekonomik ve kurumsal intibak ve yaratıcılık yeteneğidir. Ancak, bir ulus başat (hegemonik) konuma gelince dinamikler değişir. Kısa bir süre sonra, konumunu muhafaza için yapması gereken harcamalar, elde ettiği avantajları geçer. Hegemon vepten yemeye başlar. (ABD 1980'lerde, on yıl gibi kısa bir süre içinde dünyanın en büyük kreditörü olmaktan en büyük borçlusu durumuna geçti!)

Kennedy'ye göre, geçmişte böylesine hızlı bir değişimi ancak yıkıcı bir savaş meydana getirebilir, çöküş süreci çok uzun zaman alırdı. Roma'nın çöküşünün birçok imparatorluğun ömründen daha uzun olduğu veya Osmanlı imparatorluğunun yükselmeye başlanken çöküşe geçtiği söylenir. Korkarım ki böylesine sükûnet içinde çökme bugün artık mümkün değildir. ABD hâlâ gezegenimizdeki en büyük iktisadî varlıktır, ama rakipleriyle arasındaki mesafe kapanmıştır.

ABD'nin yapısal gücü artıyor mu?

Hegemonik çöküş tezine başlıca iki tür tepki geldi. Merkeze yakın bir Uİ (uluslararası ilişkiler) profesörü olan Joseph Nye, cevabî kitabına 'Amerika liderliğe mahkûm' başlığını koydu. Nye'e göre, çöküşçülerin temel hatası, ABD'ni İngiltere'ye benzetmeleridir. İngiltere'nin karşısında Almanya vardı:

Hem ekonomik, hem askerî bir dev. Oysa ABD'nin karşısında Rusya, Batı Avrupa ve Japonya var. Birincisi şiddetli bir ekonomik çöküşe yuvarlanan askerî bir güç; diğerleri askerî güçleri olmayan ekonomik rakipler. Ayrıca, ABD'nin bütün ekonomik alanlarda gerileyiş içinde olduğu tezi de su götürür. Bazı alanlarda gerilemekte, bazı alanlardaysa aksine öne geçmektedir. (Tartışmanın ayrıntıları için benim Amerikan Yüzyılının Sonu kitabıma bakılabilir. İz Yayınları, 1993.)

İkinci tepki daha bilginceydi. UÖ (uluslararası örgütler) profesörü Susan Strange, ilişkisel güç (veya göreli güç; relational power) ile yapısal güç (structural power) arasında bir ayırım yaparak, ABD'nin hangi alanda hegemonik konumunu yitirmiş olabileceğine açıklık getiriyordu: Dünya sisteminde devletlerle ekonomik işletmeler arasında oynanmakta olan oyunda yapısal güç ilişkisel gücün önüne geçmektedir. İlişkisel güç, A'nın B'ye onun normalde yapmak istemeyeceği bir şeyi yaptırabilmesidir. 1940'ta Almanya'nın ilişkisel gücü, İsveç'e ënötr' toprağından Alman askerlerinin geçmesine göz yummasını sağlayabiliyordu. ABD'nin Panama üzerindeki ilişkisel gücü, ona Panama Kanalı şartlarını dikte ettirebiliyordu.

Yapısal güç, küresel ekonomi politik yapıları biçimlendirme ve belirleme gücüdür. Diğer devletler, onların politik kurumları, ekonomik işletmeleri, bilim adamları ve diğer meslekî kurum ve kişileri bu yapılar içinde iş göreceğinden, küresel ekonomi politik yapıları belirleme, dünya gündemini belirlemekle, oyunun kurallarını koymakla eş anlamlıdır. Susan Strange'e göre, ABD'nin ilişkisel gücünün azalmakta olduğu doğrudur. Fakat yapısal gücü azalmamış, aksine tırmanışa geçmiştir. (Bkz. States and Markets, London, 1988.)

Nye ve Strange'in tahlillerini bugün daha ileri noktalara götürmek zorundayız. ABD'nin eski İngiltere olmadığı açık. Başlıca ekonomik rakipleri olan AB ve Japonya henüz birer askerî cüce. Fakat yapısal güçleri ABD'nin önüne geçebilir. Nitekim gerek BM, gerek NATO içinde ABD'ni frenleme ëcesaretini' gösterebildiklerine göre, rakipsiz Amerikan yapısal gücünü en azından dengeleyebilecek noktaya geliyorlar. Bu süreçte Rusya ve Çin ile kurulan ittifak zamanla ilişkisel güçlerini de arttıracaktır.

Türkiye ve benzeri bölgesel güçlerin (İran, Mısır, Endonezya, Brezilya, vb.) elini kuvvetlendiren gelişme de budur zaten. Türkiye, dünyanın 30. ekonomik gücü olarak 6. askerî gücünü tek başına ayakta tutamaz. O halde, öylesine akıllı bir ittifaklar kurma sürecine girmeli; öylesine etkili bir diplomasi oyunu oynamalıdır ki, yukarıda sözü edilen İsveç veya Panama'nın durumuna düşmesin. Türkiye, rasyonel ittifakları sayesinde yapısal gücünü arttıramazsa, mevcut ilişkisel gücünü de yitirebilir.


16 Şubat 2003
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED