AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Sinema bir kültürdür

'Türk sineması'nın olumlu dönüşümü yabancı ülkelerdeki sinema sanatını, sanayiini ve kültürünü, Türkiye'deki yabancı sinema yandaşlarını ve Türk sineması karşıtlarını müthiş korkutmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2003 yılı 'Kültür ve Sanat Büyük Ödül'ünü; yazar, gazeteci, film yönetmeni olan bana, yani Metin Erksan'a 20 Nisan 2004 tarihinde verdi.

20 Nisan 2004 tarihinde Ankara'da bir tören yapıldı. Törende Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu, iktidarın ve muhalefetin sayın milletvekilleri ve seçkin bir davetli topluluğu hazır bulundular .

Törende; Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer şu konuşmayı yaptı:

"Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün bu yıl, sinema sanatına yıllarını adayan , Türk Sineması'nın gelişmesine ; birikimi, düşünceleri ve yapıtlarıyla büyük katkıda bulunan Metin Erksan'a verilmesi, anlamlı ve yerinde bir bir karardır. Metin Erksan bir sanat ve düşün insanı olarak, yaşadığı toplumun sorunlarını çağdaş ve eleştirel bir gözle sinemaya aktarmıştır. Metin Erksan en iyiye ulaşma ve yenilenme arayışlarını sürdürerek, Türk sinemasına iz bırakan yapıtlar kazandırmıştır. Metin Erksan'ı yürekten kutlarım ve başarılarının sürmesini dilerim.

Bugün Türk sinemasının; yönetmeni, oyuncusu, senaristi ve tüm kadrosuyla başarılarından söz edebiliyorsak, bunda türlü yetersiz koşullara karşın sinema yapmaktan vazgeçmemiş değerli insanlarımızın özverili çalışmalarının yeri büyüktür. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 'Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün Türk sinemasında kalıcı izler bırakan Metin Erksan'a verilmesi Bakanlığın yerinde bir değerlendirmesidir. Metin Erksan'ın sinema konusunda ürettiği düşünceler, aldığı ulusal ve uluslararası ödüller ve hep iyiyi yakalama yönündeki çabaları kendisinden sonraki yönetmenlere örnek olacaktır. Metin Erksan'ın Türk sinemasının gelişimine bundan sonra da büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum."

Törende; Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu şu konuşmayı yaptı.

"Metin Erksan; bir sanatçının ötesinde tam bir entellektüeldir. Metin Erksan; Türk sinemasına uluslararası ödüllerin kapısını aralayan büyük bir yaratıcıdır. Metin Erksan; sinemayla Türkiye'yi düşünen, sinemayla yaratıcılığı birleştiren, sinemayı Türk düşünce dünyasına katan bir sinemacıdır.

Bu ödül bir gelenek halini almıştır. Bu ödül Türk kültürüne katkılarından ötürü, bir teşekkür, bir şükran nişanesi olarak Metin Erksan'a verilmiştir. Entellektüellik Metin Erksan'ın emekçiliğinin ve yaratıcılıgının uzun yıllar uzağında kalmıştır. Entellektüelliğin bu davranışını bir tür unutma ve unutturma gibi düşünmek mümkündür. Bu tören dolayısıyla kendisine hayranlıgımı sunmak olanağı veren talihe teşekkür ederim".

Törende; ben şu konuşmayı yaptım:

Sayın Cumhurbaşkanım, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu, sayın milletvekilleri, sayın davetliler. Sizleri saygıyla selamlarım. Bu törene katılmakla bana onur ve şeref verdiniz . Sizlere sonsuz şükranlarımı sunarım.

Önce; bana bu ödülü veren Sayın Cumhurbaşkanım'a teşekkür ederim. Sonra; beni bu ödüle layık gören Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya teşekkür ederim.

Sayın Cumhurbaşkanım'ın ve Kültür ve Turizm Bakanım Sayın Erkan Mumcu'nun benim hakkımda söyledikleri olağanüstü yücelikteki ve eşsiz değerdeki sözlerini ömrüm boyunca unutmayacağım. Bu büyük sözleri sonsuza dek minnettarlıkla hatırlayacağım.

Bugüne kadar; kendi kurduğum bir dernek, bir sendika ve bir meslek birliği dışında hiçbir kurum ve kuruluşa üye olmadım. Hiçbir siyasal partiye üye olmadım. Hiçbir ideolojiye bağlanmadım. Düşünce ve yaratma özgürlügümden hiç ödün vermedim.

Bildiğim bilimsel bilgiler ve yöntembilimsel düşünce disiplinim; milli bilincimin ve tarih bilimcimin sürekli gelişmesini ve devingen olmasını sağladı. Sürekli olarak; ulusuma, ülkeme, devletime bağlı kaldım. Bu düşüncelerime ve niteliklerime rağmen devlet-sinema ilişkisi kapsamında başıma gelmeyen kalmadı. Ancak tüm olanları devletimin bana karşı yaptığı bir olumsuzluk olarak düşünmedim, algılamadım.

Bugüne kadar; kendilerini solcu veya sağcı olarak nitelendiren tüm siyasal partiler, solcu ve sağcı görünümündeki tüm siyasal iktidarlar; düşüncelerime ve yaratılarıma karşı son derece düşmanca davrandılar.

Bugünkü siyasal iktidar ve bu siyasal iktidarın Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu; beni hayretlere düşüren bir davranışla, bu ödülü bana verdiler. Kendilerine sonsuz ve sınırsız teşekkürlerimi ve minnettarlıklarımı sunarım.

Ellialtı yılı aşan yazarlık, gazetecilik ve sinemacılık hayatımda ilk kez, devlet ve hükümet benim; yazar, gazeteci ve sinemacı kimliğime karşı sevgiyle, saygıyla ve övgüyle davrandı. Böyle bir durumu aklımın köşesinden bile geçirmezdim. Bu nedenden ötürü şaşkınlık içindeyim. Efendim sizleri hürmetle selamlarım. Konuşmam bitti.

Sinemanın 'şenlik'le ilgisi yok

Sinema'nın varolduğu 1895'denberi varolan 'Türk sineması' her ülkenin sineması; gibi bir sanat/bilim ve kültür olgusudur.

İngilizce adı 'The Academy of Motion Picture Arts and Sciences' , Türkçe çevirisi 'Sanatlar ve Bilimler Sinema Akademisi' olan 'Amerika Sinema Akademisi' adının 'Sanatlar ve Bilimler Sinema Akademisi' olması, sinemanın sanat ve bilimin karışımı oldugunun anlamlı bir göstergesidir. Cinemalogy (sinemabilim), filmology (filmbilim) deyimleri yabancı ülkelerdeki sinema yazınında yaygın olarak kullanılır. 'Türk sineması' 1960'lı yılların başında içerik ve biçim yönünden çok büyük bir atılım, gelişim, oluşum gerçekleştirmiştir. 'Türk sinemasının bu olumlu dönüşümü yabancı ülkelerdeki sinema sanatını, sanayiini ve kültürünü, Türkiye'deki yabancı sinema yandaşlarını ve Türk sineması karşıtlarını müthiş korkutmuştur. Benim senaryo yazarı ve rejisör olarak 1963 yılında gerçekleştirdigim 'Susuz Yaz' filminin 1964 Temmuz'unda Uluslararası Berlin Film Festivali'nde büyük armağan olan 'Altın Ayı' Ödülü'nü alması, yabancı sinema yandaşlarını ve 'Türk sineması' karşıtlarını iyice korkutmuştur.

Yabancı ülke sinemalarına ekonomik ve düşünsel ilişkilerle bağlı olan yabancı sinema yandaşları ve 'Türk sineması' karşıtları bu tarihten sonra; güdümlü, çıkar amaçlı, kışkırtıcı bir düşünce ile sinemayı bir seyirlik aracı, bir eğlence olgusu biçiminde tanımlayan 'Sinema Bir Şenliktir' sloganı çevresinde toplanmışlardır. Şenlik sözcüğü; eğlence olgusu kapsamında kullanılan, eğlence olgusu kapsamında algılanan, eğlence olgusu kapsamında düşünülen, eğlence olgusu kapsamında duyumsanan bir sözcüktür. Şenlik sözcüğı, panayır çadırı gösterilerine müşteri toplayan çığırtkanların kullandığı bir sözcüktür. Kültür sözcüğü; sanatlar ve bilimler kapsamında kullanılan, bilimsel, düşünsel, deneysel kapsamda algılanan, bilimsel öğretim, eğitim ve uygarlık kapsamında düşünülen, bilimsel bilgiler kapsamında duyumsanan nesnel bir sözcüktür .

Kültür sözcüğü; aklın, bilimsel bilginin, yöntembilimsel düşüncenin, hayalin, uygarlığın, yaratının, yeteneğin, becerinin göstergesi olan 'ciddi' bir sözcüktür. Kültür sözcüğü sanatın ve bilimin karışımı olan sinemayı bilimsel olarak tanımlayan bir sözcüktür. Sinemabilimin, sinema sanat ve bilim kurumlarının/kuruluşlarının şenlik olgusu ile ilgisi yoktur. Sinema öğretimi yapan üniversite ve akademilerin şenlik olgusu ile ilgisi yoktur.

Kültür ve şenlik sözcükleri birbirine karşıt iki sözcüktür. Bilimsel olan 'Sinema Bir Kültürdür' sözü, Türkiye'de; ekonomik, siyasal, toplumsal, hukuksal, düşünsel, sanatsal çıkarları olan yabancı ülke sinemalarının, Türkiye'deki yabancı sinema yandaşlarının, 'Türk sineması' karşıtlarının uydurduğu 'Sinema bir şenliktir' sözünü yok etmiştir.

Bu sonuç,'Türk Sinemasındaki Bilimsel Düşüncenin'; 'Yabancı Ülke Sinemalarına', 'Türkiye'deki Yabancı Sinema Yandaşlarına', 'Türk Sineması Karşıtlarına' karşı yaptığı, kırk yılı aşkın süren bir savaşın sonucudur.

  • Metin Erksan - Yönetmen


  • Sınav sistemimizin çıkmazları
    Eğitim sisteminin açık bir sistem olduğu kabul edilir. Açık sistemde girdiler, işlemler, çıktılar ve dönüt vardır. Girdiler eğitimde eğitimin hedeflerini gerçekleştirmek için işe koşulan tüm değişkenlerdir. Bunlar öğrenci sayısı, öğrencilerin sisteme girmeden sahip oldukları sosyo-kültürel özellikler, eğitime yapılan yatırım, araç-gereç ve donanım gibi değişkenlerdir (Veysel Sönmez, Öğretmen El Kitabı, s. 6).

    İşlemlerde girdinin değişkenleri hedef davranışları gerçekleştirmek için organize edilir. Çıktılar eğitim sisteminin hedeflerinin ne oranda gerçekleştiğini belirlemek için yapılan etkinlikleri kapsar. Bir başka deyişle sisteme giren öğrencinin sistemin işlemler döneminde ne kazandığının, ne öğrendiğinin sınandığı, kısacası ürünün alındığı kısımdır. Dönüt ise çıktılarda yapılan değerlendirmeler, sınama durumları sonucunda sistemin kendini kontrol etmesi, aksayan yanların belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınmasıdır.

    Bu eğitim bilimlerinin verilerinden sonra ülkemizde sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmişlik farkları göz önüne alındığında eğitim sisteminin girdiler bölümünün eşit, adil olmadığı görülebilir. Yani İstanbul'un Bakırköy ilçesindeki bir lisenin girdileri ile Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki bir lisenin girdileri arasında büyük bir fark vardır. Bu fark işlemlerde oluşan eğitimin kalitesini ve niteliğini etkiler. Bu iki lisenin öğrenciye kazandırdıkları aynı değildir. Aslında asıl mesele çıktılardaki öğrenci niteliğinin nasıl değerlendirileceğidir. Bu iki lisede okuyan öğrencilerden aynı başarıyı beklemek haksızlık değil midir?

    ÖSS ve LGS ve Dershaneler

    Üniversiteye giriş sınavı (ÖSS) Orta Öğretim Sistemindeki çıktıların değerlendirilmesi amacı ile yapılır. Yukarıda bahsi geçen iki lisenin öğrencilerine aynı sorular sorulur ve bu öğrenciler Kürşat Bumin'in deyimiyle yarıştırılır. Gerçekten ÖSS ve LGS kelimenin tam anlamıyla birer yarışmadır. Bu yarışmalar tavşanlarla kaplumbağaların mücadelesidir aslında. Bir buçuk milyon öğrenciyi sanki aynı eğitim olanaklarına sahiplermiş gibi aynı sınava(!) sokmak ve belirli bir kontenjan için onları yarıştırmak bu gençlere haksızlıktır. Özellikle ÖSS ve LGS'ye hazırlık döneminde gidilen dershaneler konusu üzerinde durulmaya ayrıca değer. Dershaneler artık örgütlü bir sektör oldu. Ya öğrencilerin dershanelerde boşa harcadığı zaman! Öğrenciler bu zamanı kütüphanede harcasalar daha iyi olmaz mı? Öğrencilerin ÖSS yarışma sürecinde uğradıkları ruhsal bunalımlar da aslında en önemli konudur. Dünyayı araştıralım. Bakalım kaç ülkede bizdekine benzer dershane sistemi var. Peki bu dershaneler ne olacak? TV'lerde dershaneciler konuşur, eğitimci(!) sıfatı ile görüş açıklar ve itibar görürler. Halk da bu komediyi izler. Dünyada dershanecilikten gelip yani çok para kazanıp özel üniversite sahibi olan kaç kişi vardır? Acaba bu kişilerin ne kadarı Türkiye'dedir?

  • ÖNDER ERKAN / EĞİTİMCİ


  • 'Yeni' bir hikâye
    Son günlerde ilgiyle takip ettiğim bir hikâyenin başlangıcıdır ele aldığım konu. Sizlerde en az benim kadar takip ediyorsunuzdur zannediyorum. Bir Anadolu delikanlısı daha oluşturuluyor son günlerde. Öyle ya; sağda yer alan bir Anadolu delikanlısı başarı sağlamış, yaşadığı olaylar ve çizdiği kişilik portresiyle insanların gönlüne taht kurmuştu. 3 Kasım seçimleriyle birlikte Cumhuriyet Tarihi'mizin önemli seçim zaferlerinden birini yakalamıştı. CHP hariç bütün siyasi partilerin meclis hayalini yıkmıştı. Bugün hâlâ karşısında önemli sayılabilecek bir siyasi rakibi görünmeyen AK Parti'nin karşısına, onu alt edebilecek ve hatta onun bütün kozlarını kendi lehine döndürecek yeni bir lider tipine ihtiyaç vardı. Belki sağ partilerin ve mutlaka solun. İşte şimdilerde yeni bir lider tipine ve onunla birlikte onun yeni hikayesine şahit oluyoruz. Sabah namazını camide kılıp, caminin derneğinde cemaatle kahvaltı yapma alışkanlıklarından tutun da; bugün önemli bir mesele olan türbanın çözümüne dönük, keskin ifadelere kadar bir çok vurgunun altını çizmek mümkün. Her konuda olduğu gibi siyasi yapılanmada da bir model başarılı diye onu taklit etme alışkanlığı bir kenara bırakılmalıdır. Siyaset bir moda eğilimi değildir. Bir siyasi çizgide kendine ad bulup, karşı siyasi çizgiyi rant ve oy kaygısı sebebiyle vizyona taşımak tutarlı bir tutum değildir. Açıkçası dindarların hassas alanına dair yapılan çözüm vaadleri bana çok samimi gelmiyor. Sanki yine bu ülkenin insanlarına dair samimi duygular sömürüldükten sonra başarı sağlayıp ardından da kendisini başarıya taşıyan bu önemli vurgulara sünger çekilecekmiş gibi bir his veriyor. Yaşanan liderlik karşısındaki senaryo liderlik ne kadar da aynı. Anadolu delikanlısı, siyasi teşkilat adamı, başarılı belediye başkanlığı imajı ve daha sonrası.

  • İSMAİL ÖZ / SOSYOLOG



  • 23 Ağustos 2004
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED