AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Haberi Saygı Öztürk'ten al!

Peki Öztürk, Hürriyet nelere ihtiyaç duyduğunda gazetenin imdadına yetişiyor? Sorunun çok "saf" bir soru olduğunu biz de farkettik; Öztürk'ün yazılarına biraz olsun aşina olan hemen her okurun kolaylıkla cevaplayabileceği bir soru bu. Öztürk, tabii ki, "nazik" ya da "kritik" olarak adlandırılan mevzuular gündeme gelince yardıma çağrılıyor.

Sizi bilmeyiz ama biz tam olarak karar veremedik: Saygı Öztürk'den "Hürriyet yazarı" mı yoksa "Gözcü yazarı" olarak mı söz etmek daha uygundur? Bize soracak olursanız, Saygı Öztürk'ün -tabii ki yazılarında yansıttığı "ruh" itibariyle- bir "Gözcü yazarı" olarak anlaşılması daha doğru sanki... Gözcü'nun hemen her olumlu gelişmeye "muhalif" tavrı, Saygı Öztürk'ün duyup anlattıklarıyla güzel bir uyum sergiliyor.

Neyse de, herhalde Saygı Öztürk, asıl olarak Gözcü'de kart basan ama kendisine ihtiyaç duyulduğu zamanlarda da Hürriyet'in imdadına yetişen bir gazeteci.

Peki Öztürk, Hürriyet nelere ihtiyaç duyduğunda gazetenin imdadına yetişiyor? Sorunun çok "saf" bir soru olduğunu biz de farkettik; Öztürk'ün yazılarına biraz olsun aşina olan hemen her okurun kolaylıkla cevaplayabileceği bir soru bu. Öztürk, tabii ki, "nazik" ya da "kritik" olarak adlandırılan mevzuular gündeme gelince yardıma çağrılıyor.

En iyisi örneklerle devam etmek herhalde...

Sonuncusundan başlayayım: Başbakan'ın "sorunun" adını koyması sonrasında başlayan polemik herkesin malumu. Saymadık ama hemen bütün muhalefet partilerinin Başbakan'ı "Vay sen nasıl olur da Kürt sorununa 'Kürt sorunu' dersin!" tarzında yaylım ateşi açtıkları da ortada. Peki ama ortada hâlâ bir soru yok mu? Var tabii; Başbakan'ın bu açıklamasına acaba Ordu ne diyor?

İşte gördünüz mü, Saygı Öztürk'ün yardıma çağrılacağı bir konuya kısa sürede ulaştık!

Saygı Öztürk'ün 16 Ağustos tarihli Hürriyet'te yayımlanan "Genelkurmay'dan Güneydoğu raporu" başlıklı "haberi" işte tam da bu konuyu işlemekteydi. Tahmin ettiğiniz gibi haberin spotu şöyle düzenlenmişti: "Genelkurmay Başkanlığı bir çalışma grubu oluşturarak, 23 Ağustos'daki MGK'ya sunulmak üzere Güneydoğu raporu hazırlatıyor. Raporda 'Kürt değil terör sorunu' olduğu vurgulanacak."

Haberin "patlangaçı" da anlamlı bir biçimde doldurulmuş: "Kürt değil 'terör' sorunu".

Peki Saygı Öztürk, başlığından itibaren Genelkurmay'ı Başbakan'ın açıklamasının karşısında bir yerde konumlandıran bu haberini nasıl, yani hangi kaynaklardan toparlamış? Boşuna aramayın bulamazsınız! Olağan bir MGK toplantısı için hazırlanan olağan bir rapor (herhalde yani; Güneydoğu'dan söz edilmeyen tek bir MGK toplantısı gerçekleşmiş midir bugüne kadar?), Öztürk'ün "askeri bir yetkili"den (!) aldığını söylediği "PKK'yı kalkar bir halk tabakasıyla özdeşleştirirseniz, başka halk tabakası başka bir örgütle özdeşleşerek karşınıza çıkar. Ona da kalkar 'şu halkın sorunu' deriz" şeklinde başı sonu belli olmayan bir açıklamayla harman edilerek okura sunulmuş, hepsi bu!

Ayrıca, Genelkurmay'ın "bir çalışma grubu oluşturarak", sanki bugüne kadar hiç yapmadığı bir işe, yani "Güneydoğu raporu" hazırlama işine giriştiğini bir "haber" olarak sunmak da komik değil mi?

Görüyorsunuz, ortada konuya ilişkin en ufak bir gelişme olmadığı neredeyse apaçık. Ama bu malzemesizlik Saygı Öztürk'ü yıldırır mı hiç? O yine ne yapar ne eder, akıllarda "Genelkurmay Başbakan'ın açıklamasına karşı" izlenimi bırakacak bir haberi kotarmayı çok iyi bilir!

Şimdi de isterseniz birkaç gün öncesine gidelim ve yine bir başka Saygı Öztürk haberini gözden geçirelim. İnanın bu "haber" de çok ilginç...

Saygı Öztürk, 9 Ağustos tarihli Hürriyet'te de şu başlığı taşıyan bir haberle karşımızdaydı:

"Sitem'in 7 nedeni". Yani: "Hürriyet, askeri yetkililere, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök'ün 'TSK, bölücü terör örgütüne karşı mücadelesini kısıtlanmış yetkisine rağmen sürdürüyor ve sürdürücektir' siteminin nedenlerini sordu. İşte askeri yetkililerin ağzından o nedenler:"

Anlaşılmıştır muhakkak; gazete "Hürriyet sordu" diyor ama soruyu soran Saygı Öztürk.

Tahmin ettiğiniz gibi bu haberin "kaynağı" da yine "sisler arkasında", yani "askeri yetkililer".

Saygı Öztürk'ün "askeri yetkililer"den dinleyip aktardığı bu "7 neden"ni burada ayrıntısıyla gözden geçirmemiz imkansız. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, bu "7 neden"in 7'si de Güneydoğu'da teröristlere karşı operasyon yapmak isteyen askeri kuvvetlerin elinin kolunun valiler ve dolayısıyla il emniyet yetkilileri tarafından bağlandığı yolunda... Asker operasyona çıkacak, sorunlardan habersiz valiler izin vermiyor; asker yol kontrolü yapacak, İl Emniyet Komisyonu'nundan çıkacak izin bir türlü çıkmıyor; asker teröristlerle çatışacak, bu kez de cumhuriyet savcıları kaç terörist öldürüldü denmiş ise onların cesetlerini görmek istiyor; öldürülen teröristlerden birinin üzerinde silah çıkmaz ise, bu sefer de görevliler hakkında soruşturma açılıyor.... Yani (inanın) öyle "7 neden" ki, sanırsınız ki "idare", Güneydoğu'da askere operasyon yaptırmamak için ne lazım ise yapıyor!

Komik hikayeler tabii ki bunlar...

İsterseniz, epeyce uzattığımız "Saygı Öztürk haberciliği" meselesinde noktayı koymadan önce, gazetecinin yine Hürriyet'te ve "7 neden" haberinin hemen ertesi günü yaptığı bir başka habere de kısaca değinelim:

Bu haberin başlığı da şöyleydi: "Üniformasız nefer olacağım." Açıklamayı yapan, Ağustos'ta emekli olacak Orgeneral Hurşit Tolon. "Paşa" yine bildiğiniz-hatırladığınız açıklamalarından birisini yapıyor. Ama, Tolon'un bu açıklamalarını olabildiğince geniş aktaran Saygı Öztürk, haberinin bir yerinde şu arabaşlığı da atmış: "Hürriyet'e teşekkür". Peki niçin? Cevabını Saygı Öztürk versin:

"Hürriyet'te yayımlanan askerlerin kısıtlanmış yetkilerini içeren 'Sitemin 7 nedeni' başlıklı haber için teşekkürlerini ileten Tolon, şunları söyledi:"

Tolon'un söyledikleri önemli değil; ama siz şu gazeteci "kurnazlığına" da bakın!

Bir gün önce haber yap; ertesi gün ise bir gün önce yaptığın haber için aldığın "teşekkür"ü haber yap! Aslına bakacak olursanız Saygı Öztürk yine çok mütevazi davranmış. Seçtiği arabaşlık şöyle olsay çok daha yerinde olmaz mıydı:

"Saygı Öztürk'e teşekkür"(!)

Bu kadar yeter herhalde.... (K.B.)


Kavgalardan kavga beğendim!

Peşinen söyleyeyim şiddetin estetiği olur mu, olmaz mı tartışmalarına girmeye hiç hevesli değilim. Yazının başlığına tayinini çıkarttığım cümlenin aksine kavgalardan kavga beğenecek tipte bir adam da değilim. Bugüne kadar sokakta rastladığım bir kavgayı uygun bir mesafeden elimi belime koyup izlediğimi gören yoktur. Oysa bu kavga röntgenciliği epeyce yaygın bir eğilim... Benim öyle eğilimlerim yoktur. Yani umarım yoktur. Çünkü Dövüş Kulübü ile başlayıp Matrix, Kaplan ile Ejderha ve nihayet Kill Bill ile zirveye çıkan bir aksiyon merakının, bir vurdu kırdı kaymasının ruhumda filizlenmeye başladığını hissettiğim bazı zamanlarım oldu. Evet itiraf ediyorum, ben filmlerdeki estetize edilmiş kavga sahnelerini izlemekten hoşlanıyorum. O sahneler hem gerçek değiller, hem de bale estetiği ile çekilmiş seyre değer akrobatik gösteriler... Belki Dövüş Kulübü bunun dışında, o daha çok pelteleşmiş zihinleri dövmeye çalışan bir film ve ben de o filmin yumruklarından daha çok, sözcükleri ile ilgilendim.

Kronik Medya'da bütün bu karga tulumba laflarının ne işi var diye düşünüyor olmalısınız. O meşhur reklamda söylendiği gibi: "İşimiz medya takibi!" Geçtiğimiz hafta sizler için ekran boyu medya takibimi sürdürürken iki ayrı gün, iki ayrı kere kendimi yine kavga seyrederken yakaladım. Kavgaların ilki, CHP Konak İlçe Olağan Kongresi'nde gerçekleşmişti. Kalabalık kadrolu bir kavgaydı ve sandalyeler havada uçuyordu. İster istemez Matrix'in o meşhur sahnesi geldi aklıma; hani mermi Keanu Reeves'e doğru gelir, Keanu slow motion bir vücut hareketiyle arkaya hafifçe yatarak mermiden kurtulur. Keşke CHP Konak İlçe Kongresi'nin tamamını slow motion izleme imkanımız olsaydı. Matrix'teki bu sahnenin görsel estetiğine çok yakın kavga planları yakalayacağımıza eminim. Parti merkez yönetimi ile teşkilatın muhalif unsurları arasındaki çatışmanın Matrix'in anlattığı hikayeyle paralelliğini de hesaba katarsanız, ne kaçırmakta olduğumuzu daha iyi anlarsınız. Acaba CHP Konak'ta, Adıyaman'da ve Büyük Kongre'de ve daha başka bir çok yerde cereyan eden kongre kavgalarından bir sinevizyon gösterisi filan düzenleyemez mi? Hani altına şöyle gerilim potansiyeli yüksek bir müzik döşeyerek... Ben kanal kanal dolaşıp bütün görüntü detaylarını izlemeye çalıştım, ama doyamadım. Görüntüler o kadar kendiliğinden, o kadar inandırıcı görüntülerdi ki, ben de olsam bu eşsiz görüntülerin hatırına parti içi demokrasiden vazgeçerdim doğrusu!

Gelelim ikinci kavgaya... Onu da yine çeşitli kanallar haber bültenlerinde yayınladı. Müslüm Gürses konserinde, sanatçının hayranları üstada dokunabilmek için kendilerini parçalıyor, yetmeyince birbirlerini de parçalamaya teşebbüs ediyorlardı. Hayranlarla diğer hayranlar arasında, yine hayranlarla Müslüm Baba'nın korumaları arasında pek çok hadise aynı anda cereyan ediyordu. Belki senkronize değildi ama biraz kendimizi zorlayarak asimetrik bir uyumdan filan sözedebilirdik. CHP kongrelerinin öfkesi belki Müslüm Baba konseri kavgasında yoktu ama jiletli çakılı hayran hönkürmelerinin figür değerleri neredeyse aletli jimnastiğe girecek kadar kıvamındaydı.

Yazının sonunda tecrübelerime dayanarak CHP'li muhaliflere bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Müslüm Baba hayranlarının jiletli gösterileri CHP'deki müzmin değişememe arızasından muzdarip muhaliflere son derece uygun bir dramatik etkiye sahip... Ben bir düşünün derim. Hani içinde bu da olursa CHP'nin yurdun dört bir tarafındaki kongreleri tadından yenmez! (G.Ö.)


18 Ağustos 2005
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
G. Özcan


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED