T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
D Ü Ş Ü N C E G Ü N D E M İ | 28 ARALIK 2005 ÇARŞAMBA | ||
|
Türkiye'de "sol kortej", zafer taklarını dikti: Mağlubiyetin zafer taklarını! En "sıkı" solcularımız, "sıkı Amerikan acentalığı", bön ve berbat bir laiklik şakşakçılığı ve fırsatçılığı yapmakla iştigal ediyorlar! Başka türlüsü de beklenemezdi: Her şey üretiliyordu Batı'da zaten! Hâl böyleyken, hazıra konmak kolaycılığı varken, bu ülkenin ve dünyanın yaşadığı derin felsefî sorunlar üzerine kafa patlatmak ve bizi bugünlere getiren kültür ve medeniyetin meselelerine ve problemlerine kafa yormak da neyin nesi oluyordu? Nazım'a vatandaşlık verdirebilmek, Nazım'ı aklatmak (aslında atlatmak), sol'un tek kaygısı şu ân: Nâzım çoktan geldi oysa: Yerküre üzerinde tek meşrû ve resmî şairimiz o artık! Ama sol kalmadı ki bu ülkede! Sol yok oldu gitti! Holding patronlarına, sivil ve askerî bürokrasinin "baş"larına temennâ çekmekle meşgul çünkü! Yazık! Bu arada olan bu millete, bu milletin ruhuna, bu ruhun mimarlarına ve gelecek kuşaklarına oluyor; ama farkında bile değiliz! Bir Nazım aklamacılığını, bir de Akif haklamacılığını düşünün yeter, nereye doğru sürüklendiğimizi görebilmeniz için! Oysa bu milletin ve bu kültürün şiirini Nazım yazmadı; Akif yazdı! Nazım'ın şiiri, bu ülkenin ve bu milletin ruh kökünden damıtılan bir şiir miydi; bu toplumun ruh köküne yabancı hülyaların, yabancı dünyaların, yabancı aşkların şiiri mi? Akif'i bütün yönleriyle yeniden hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız: Zor zamanların bu her bakımdan örnek şahsiyetini, sarsılmaz imanı, yılmaz mücadele adamlığı, kuşatıcı sanatçılığı ve İslâm medeniyetinin yakıcı sorunları üzerinde kafa patlatan düşünce adamlığı özellikleriyle yeniden hatırlamak ve hatırlatmak...
Bugün düşünce gündemimize, Akif'in bu özelliklerinin dışında gibi duran ama bütün bu özelliklerini derinden yansıtan sanatındaki mizahî açılımları iredeleyen Erbay Kücet'in ilginç bir yazını alıyoruz.
Mehmed Akif ve hiciv
Edebiyatımızda Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'le birlikte birinci dereceden hicve yönelen şair azdır. Divan Edebiyatı'nda Şeyhî, Fuzûlî, Nef'î ve Sürûrî gibi isimler hicivle yazmışlardır. Fakat, hiciv onların bu yönünü teşkil etmez. Bunlardan sadece Nef'i karakterinin de hicve müsait olması ve kasidelerinin konusunu hicivle beslemesi söylenebilir. Ancak onun kasideciliği yine ön plandadır. Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'te ise hiciv birinci sıradadır ve amaçtır. Edebiyatımızda Mehmed Akif'in hicivciliği nedense gözardı edilmiştir. Akif, her şeyden önce, içinden çıktığı toplumun dertlerini ve meselelerini bir fikir adamı gibi şiirlerinde ele alan, şiirle düşünen, aynı zamanda inandıklarını özenle yaşamaya gayret gösteren ve sonuna kadar savunan örnek bir aydınımız, önemsenmesi gereken bir düşünürümüzdür. Bu açıdan Mehmet Akif gibi topluma mal olmuş büyük bir şahsiyeti bütün yönleriyle ele almak ve tanıtmak zorundayız. Türkçe'miz pek çok "dil oyunları"na imkân veren zengin bir dil olduğundan edebiyatçılarımız edebî sanatlara sıklıkla yer vermişlerdir. İşte Safahat'ı incelediğimizde Akif'in hicviyeye geniş yer verdiğini görürüz. Ancak Akif'te hiciv hiçbir zaman amaç değildir. O hicvi amaca ulaşmak için bir söyleyiş tarzı olarak benimsemiştir. Akif'in hicviyelerinde şahıslar yok, şahısların içine düştükleri durumlar ve açmazlar vardır. İnsanlar hicvedilirken onların şahsiyetleri ile birlikte toplum içinde düştükleri kötü durumlar hicvin konusu olmuştur. İşte Akif bu yönüyle diğerlerinden ayrıcalıklıdır. Türkçe'de istihza, kinaye, nükte, taşlama ve benzeri kelimeler hiciv içindedirler ve bunların edebi sanat olarak tarifleri olduğu gibi halkımız da yaygın olarak kullanmaktadır. AKİF'TE HİCVİN GÖRÜNÜMLERİ Mehmed Akif çeşitli söz sanatlarını kullanarak şiirinin destansı ve hiciv havasına girmesini sağlar. Bu yönüyle anlatımında okuyucuda acıma, öfke, dehşet ve şaşkınlık duygularını uyandırır. Yaşadığı toplumun sorunlarına kayıtsız kalmayan Akif geniş anlamda sohbet üslubunu tercih eder. O sosyal bozuklukları teşhis ederken düzeltilmesi için herkesi göreve davet eder. Sanat anlayışını açıklıkla Safahat'ın başında açıklayan Akif'te hiciv kavramı içine giren birçok örnek vardır. Her kitabında, özellikle manzum hikayelerde hicve geniş olarak yer verilir. Sanatının ilk devresinin ürünü olan küçük günübirlik olayların ağırlık kazandığı manzum hikayelerinde, dinî, insani, ailevi sorunlar üzerine eğilir. Köse İmam şiirinde evini idareden aciz İhsan Bey'in eşinin üzerine tekrar evlenmesi ve kadının razı olmamasından sonra erkeğin dörde kadar evlenmeye hakkı bulunmaktadır diyerek kadını dövmesi ve kadının komşuları olan Köse İmam'a şikayete gelmesinden sonra olaylar gelişir ve İmam'ın haber göndermesinden sonra İhsan Bey'in yaptığı hareketler şu sözlerle hicvedilir: ........
-Ne kibarlık bu beyim? Bir davet,
İhsan Bey, İmam'ın bu sözleri karşısında kızarak "Dövüyorsam kendi karımı dövüyorum sana ne", derecesine ileri gider. İhsan Bey bu hareketlerinde yaşadığı 1908 meşrutiyetinden yararlanır ve sık sık dini konuları hürriyetle açıklamaya çabalar. Akif'in; " iki karı alsam ne çıkar saye-i hürriyette " dedirtmesi İhsan Bey'in cahilliğine dikkati çekmek içindir. Mehmet Akif, özellikle tasvirlerinde bu anlatıma baş vurur, çizdiği manzaralar karşısında şairin duyduğu öfke ve tiksintiyi okuyucu hisseder ve ona katılır. İşte bir başka örnek: Seyfi Baba şiiri... Şair, bu şiirde sokağı tasvir ederken bizi güldürürken aynı zamanda acı acı düşündürür de.. .Düşünme ise sosyal bozuklukları hatırlattığı gibi, vazifesini yapmayanlara karşı da öfke uyandırır.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Burada tasviri yapılan harap bir sokaktır. Zemini taştan olan sokağın vaktiyle tamir edilmemesi yüzünden taşları sökülmüş, çökmüş kalabilenler ise yağmurdan sonra insanları ancak sektirmeye yaramaktadır. Şair burada tamamen hicivle iç içedir. İşte en önemli mısra; "Boğuyordum müteveffayı bütün aferine,, Bu mısra da hem sokağı yapanlara şükranı gizli, hem de "aferin", gerçek manasının dışında lanet yerine kullanılmıştır. Çünkü sokağı tamir etmeyenler bu hale getirmiştir. KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE AKİF'İN KESKİN HİCVİ Akif'te küçük olaylar, problemler halinde ele alınır. Özellikle İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, kötülükler bütün toplumu sarar. Yapılan hareketler "hürriyet" e dayandırıldığından kimsenin sesi çıkamaz. Önceki ve sonraki durumları gayet iyi bilen Akif, yer yer karşılaştırmalarla 1908 hareketini anlatır. Mehmet Akif devrin korkunç olaylarını ani idraki, keskin zekası ve sanatçı gücünün etkisiyle tenkit eder. Acı olayları gülünç yönleriyle ele alarak ortaya koyar. Artık şiirlerinde filozof geçinenler, dalkavuklar, yazarlar, nutuk atanlar, elinde bayrak koşuşturanlar, şairler ve ne yaptığını bilmezler vardır. Bunlarla birlikte Akif'in üslubu da değişir. Alayın yerini öfke alır. Şair sesini yükseltmiştir.
Eli bayraklı alaylar yürüyor dört köşeli;
Burada hicvedilenler, 1908 meşrutiyetinin getirdikleriyle kendilerini sokaklarda bulan insan yığınlarıdır. Böylesi bir boşluk içine yuvarlanan halk yığınlarını ne söylediğini bilemeyen "Dilli düdük" denilen hatipler, çevrelerinde her şeyi alkışlayan "hödükler" meydana getirir. Toplumu sefalete sürükleyen devletin çöküşünü hızlandırmak için çalışan fırsatçılar ve memleketin çöküşünü sağlayanlara karşı Akif;
"İt yetiştirmek için toprağı gayet mümbit
diyerek şiddetle hicveder. Mehmet Akif'te çirkin, beğenmediği görünüşleri karikatürize etme yeteneği de vardır. Nitekim, züppe, şık tiplerini Hüseyin Rahmi gibi çok canlı bir şekilde karikatürize eder. Akif'in hicvettikleri elbette salt bunlar değildir. Akif'in keskin bir dille hicvettiği kişiler arasında, küçük çıkarları için her şeyini feda eden hemen herkes vardır. Ferdî olayların yanı sıra sosyal aksaklıkları tüm çıplaklığıyla hicvederek vermesinin nedeni, Akif'in ideal insan oluşundan ve Asım'ın nesli diye tarif ettiği ideal insanı arayışındandır. ÖRNEK ŞAHSİYETİ, İDEALİ VE HİCVİ Onun ideali bir devleti, bir milleti de aşmış, bütün bir İslâm medeniyet coğrafyasına kadar uzanmıştır. Amacına ulaşması için, önce mensubu olduğu devletin kurtulması gerekmektedir. Yaşadığı asırda peş peşe büyük felaketlerin kopmuş olması Akif'in idealist ve mücadele adamı olmasında, karakterinin yanında biraz da devrin sosyal, siyasal ve tarihi olaylarının tesiri olmuştur. Akif'in hicvettiği devri, bu olaylar ve felaketler hazırlamıştır. İşte Mehmet Akif böyle bir ortamda kaybolmak üzere olan bazı temel kültür ve medeniyet değerlerinin ayakta kalabilmesi ve yaşayabilmesi için sanatını insanların emrine vermiştir. Amaç hicvetmek değil, hiciv yoluyla giderilmesi gereken aksaklıklardır. Başka bir ifadeyle, İslâmî, ahlâkî ve insanî davranışlar adına, dinin kötüye kullanılmasını, ahlaksızlığı ve insanlığa yakışmayacak davranışları hiciv yoluyla tenkit etmektir amacı. Görebildiğimiz kadarıyla, özellikle tasvirlerinde hiciv ağırlık kazanmaktadır. Tezatlar hakimdir, eserlerinde. Akif "kendi olmayan"lara kızardı. "Benzemek" sinirlendiği şeydi; hayatının bir kısmı da bu öfkeden ibarettir. İkiyüzlülere karşı çok öfkeliydi. Ama yaşı ilerledikçe "İkiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım," diyordu ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha yaşasaydı, yalnız kalacaktı; büyük bir değişim ve dönüşüm geçiren cemiyetle karşı karşıya gelen tek adam. AKİF'İ SÜREKLİ HATIRLAMAK... Mehmet Akif, inandı, doğru bildiklerini savundu; hakikatte sebat etti; taviz vermedi. İslâm medeniyetinin karşı karşıya kaldığı kültürel, entelektüel ve toplumsal sorunlar üzerinde kafa yoran, çözüm önerileri sunan, Osmanlı'nın çöküşüyle birlikte İslâm medeniyetinin ve Müslüman toplumların içine sürüklendikleri köklü sorunların hâlledilebilmesi için gecesini gündüzüne katarak çalışan, çırpınan örnek bir şair, sanatçı, aydın ve düşünürdü Akif. Hem ülkemizin, hem de İslâm dünyasının geleceğinin "Asım'ın nesli" diye tarif ettiği özgüven sahibi, imanlı, zorluklara göğüs germeye hazır bir kuşağın yetişmesine ve yetiştirilmesine bağlı olduğunu fark etmişti. Akif'in hayatı, sanatı ve şahsî özellikleri, hem toplumumuza, hem de özellikle genç kuşaklarımıza ve aydınlarımıza örneklik teşkil etmesi gereken, yavaş yavaş kaybetmeye başladığımız özelliklerdir. O yüzden Akif'i, örnek şahsiyetini, mücadele azmini, sarsılmaz imanını, sanatını ve düşünür kişiliğini bütün yönleriyle genç kuşlaklarımıza tanıtmak zorundayız.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |