AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sizin başka işiniz yok mu?

Konu, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'nin Başbakan'a gönderdiği uyarı mektubu... Ekşi, konuyla ilgili Yeni Şafak'ta yayımlanan haberi sert bir dille yanıtlamasaydı bu mevzuya hiç girmeyecektim.

Değerli Başkan hem, "Siyasi büyüklerin (veya büyük siyasilerin) etki ve baskısı alanında olup da gazetecilik yapmak çok zor -ve aslında pis- bir iştir" diyerek aklınca refikine konum biçiyor, hem de "kendisinin bilemediği dönemin somut olaylarını örnek gösterdim" diyerek Başbakan'ı (zımnen) cehaletle suçluyor.

Mektuptaki "Demokrat Parti" ve "Menderes" hatırlatması, birçok kişiye göre, "açık bir darbe çağrısı"ydı. Bazılarına göre de, mektubun içeriği "asla" darbe çağrısı niteliğinde değildi, Oktay Ekşi "toplumdaki barışı gözeterek, yaşam tecrübeleri ile Başbakan'ı uyarmış", hatta bazı kötü niyetli kişilerin durumdan vazife çıkarabilecekleri imasında bulunmuş, yani bir anlamda hükümeti korumuştu.

Mektubu bir de bu gözle okudum.

Evet, örneğini 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde yaşadığımız tipik darbe çağrısı mektuplarına benzemiyordu; özenli ve dikkatli bir dil kullanılmıştı. Kendinizi biraz zorladığınızda, Ekşi'nin, hükümeti, durumdan vazife çıkarmaya meyyal bazı kötü niyetli kişilerden koruduğu/korumaya çalıştığı sonucunu da çıkarabilirdiniz.

Fakat bu, mektuptaki bazı ifadelerin pornografik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Tabii, Ekşi'nin zihniyet dünyasında karşılığı bulunduğu için de aynı zamanda kötü niyet mahsulü bir mektuptu...

Niçin mi pornografikti?

Çünkü Ekşi'nin masum anıştırmaları, Türkçe'deki (af buyurun) "eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek" deyişini hatırlatıyordu ve asıl niyet hükümeti korumak olsa da, TCK karşıtı çevreler için mezkur anıştırmalar başka bir imkana (darbe alternatifine) işaret ediyordu ve çok şükür ülkemiz "karpuz kabuğu sevgisiyle" yanıp tutuşan bağımsız sivillerden geçilmiyordu.

Meselenin, Ekşi'nin zihniyet dünyasıyla ilişkisi ise, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar aleni ve ortadaydı.

Hemen kısa bir zihin yoklaması yapalım ve Basın Konseyi'nin saygıdeğer başkanı Oktay Ekşi'nin bazı darbelerle, özellikle de bugün bir benzerinin gerçekleşmesinden korktuğumuz 27 Mayıs'la ilişkisini (bazıları buna "yaşam tecrübesi" diyor) hatırlayalım.

Bir de tabii işin, son istifalarla birlikte yalnızları oynayan ve Doğan Grubu gazeteleriyle yetinmek durumunda kalan Basın Konseyi boyutu var...

Hepinizin de yakından bildiği üzere, para harcama yetkisi dahi bulunmayan bu illegal kuruluş, kendini mahkeme yerine koyarak yıllardır yargılama yapıyor, kafasına göre cezalar kesiyor... Üstelik, bu işi de doğrudürüst yapamıyor; doğru habere kınama cezası verirken, yalan olduğu belgelenmiş haberleri (Örneğin, "Mini etekli kızı diri diri yaktılar") aklıyor...

İşte bu Basın Konseyi, hükümeti darbeyle korkutuyor.

Şimdi soralım:

Geçmişte kalması herkesin hayrına olabilecek bir dönemi ve sonuçlarını (Yassıada Mahkemesi'ni, Menderes'in idamını, DP'lilere getirilen siyaset yasağını) anmak meşru ve ahlaki midir?

İlle de darbe hatırlatması yapmak şart mıdır?

Başka sözcüklerle, başka argümanlarla, başka meşru malzemelerle TCK'ya karşı çıkılamaz mı?

Nitekim, bu satırların yazarı da TCK'nın "bu haliyle" yürürlüğe girmesine karşıdır. "Zina"yla meşgul olduğunu itiraf eden Ekşi'den daha çok karşıdır... Bu yasanın çok canlar yakacağını, dahası basın özgürlüğüne kısıtlama getireceğini yazmış, ayıptır söylemesi kendilerine "meslek kuruluşu" süsü veren birçok basın kuruluşundan daha çok muhalefet yapmıştır.


6 Haziran 2005
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED