AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sezer geçit vermediği icraatların sonuçlarına ortak olmalı

Cumhurbaşkanının yürütme içindeki yeri hep tartışılır. "Cumhurbaşkanının yetkileri çok mu, az mı? Yürütme içindeki konumu ne olmalı?" gibi sorular sürekli sorulur.

Aslında Türkiye'de Cumhurbaşkanının oynadığı rol, cumhurbaşkanının karakterine göre değişebiliyor, ama kesinlikle sembolik bir rol değil.

Eğer bir ülkede siyasi iktidarın atadığı önemli bürokratların neredeyse tamamı bu makamın onayına tabiyse, Meclis'in yasama çalışmaları bu makamın onayıyla hayata geçiyorsa, cumhurbaşkanlığı idari ve mali açıdan devasa bir yapıya sahipse, hükümetin icraatlarına bu makamın kabulleri şekil veriyorsa, Cumhurbaşkanı yürütme içinde son derece aktif bir konuma sahip demektir.

Bugün ekonomik ve siyasi bir çok sorun çözüm bekliyor, ama sorunları aşma yolları Cumhurbaşkanlığınca onay görmediği için hayata geçirilemiyor.

Bu sorunların çözülmemesinin sorumlusu hiçbir zaman Cumhurbaşkanı olmayacak, kimse "niye bu sorunları çözmedin" diye onu hesaba çekmeyecek.

Denebilir ki, hükümet hukuki çerçeveye uymayan bir şekilde adımlar atmaya çalışıyor, cumhurbaşkanlığı teknik yanlışlıkları vurgulamak zorundadır.

Elbette, mevzuat açısından şekil ve öz itibariyle uymayan talepler gereken forma dönüştürülmek zorundadır. Ama özelleştirmeden kamu reformuna kadar bugün yaşanan tıkanıklık, şekil şartlardan ziyade siyasal görüş farklılığından kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanının kişisel siyasal tasavvuru, hükümetin politik tercihlerinin önüne geçebilir mi? Hiçbir demokratik ülkede böyle bir gariplik olmaz.

Siyasal görüşünü, çözüm önerilerini ve yaklaşımlarını halkın önüne koyup oylatan ve bununla iktidara gelen politik partilerdir. Cumhurbaşkanlığı bu görüşleri törpüleyecek ve etkisiz hale getirecek bir makam olamaz.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, veto yetkisini gönül rahatlığıyla kullanıyor. Kullanması da en doğal hakkı. Ama bir ülkede siyasi iktidarın neredeyse her adımı bir yerlerce kesilecekse o zaman demokrasi anlamını kaybetmeye başlıyor demektir.

Eğer hükümetler çok sınırlı bir alanda, sadece belli sorunlarla ilgilenebileceklerse, bunları bir kitapta toplayıp hükümetlerin önüne koymakta yarar var. Hatta bir kitap da Meclis'in önüne koymak gerekir. Kimler hangi konularla ilgilenebilir, hangi sorunları nereye kadar çözebilirler gibi sorunların ve çözümlerin sayılması lazım ki, halk farklı icraatları bu makamlardan beklemesin, bunun hesabını sormasın!

Mesela özelleştirmenin yapılamamasıyla ülkedeki kalkınmanın sekteye uğramasının ya da meslek liselerinin etkisiz hale getirilmesi sonucu yaşanan ara eleman sıkıntısının doğurduğu sorunlar artık Cumhurbaşkanına yöneltilsin. Hükümetler gereksiz yere halkın yoğun talepleri karşısında bunalmasın.

Cumhurbaşkanı Sezer'in Başbakan'a mektup yazarak "vekalet idaresi"nden rahatsızlığı dile getirmesi sanırız sadece görüşlerini aktarmak amacını taşımıyor. Herhalde her hafta yapılan baş başa görüşmelerde bu konuyu doğrudan Başbakan'a aktarmıştır. Böyle bir mektup yazması Başbakanı bilgilendirmek değil, kamuoyu önünde tepki vermek ve şikayet etmek anlamını taşıyordur.

Eğer Hükümetin yaptığı kanunlara uygun olmasa zaten şimdiye kadar gerekeni yapardı. Demek ki, yapılan yasalara uygun. O halde Cumhurbaşkanı Başbakan'a kamuoyu önünde tepki vermiş oluyor. Peki Başbakan da yarın bir mektup yazıp "el insaf, biraz da çözüme katkıda bulunun" dese ne olur? Herhalde devletin zirvesinde yeni bir iletişim usulü geliştirilmiş olur.

Cumhurbaşkanının kamuoyuna yönelik mesaj harekatına Başbakan da karşılık verdi. "Diğer partileri başarısız kılan bürokratlara mahkum kalamam, bunların hesabını ben vereceğim ve siyasallaşmayın" mesajları verdi.

Dün yaptığı konuşmada da hükümetin 10 üzerinden 8 puanlık bir performans ortaya koyduğunu, ama köstek değil, destek olunsa durumun çok farklı olabileceğini vurguladı. Kendisine rejimi koruma ve kollama misyonunu biçen Cumhurbaşkanının vetolarına karşı Başabakan'ın bugüne kadar sessiz kalması doğrusu "gerilim istemiyoruz" düşüncesinin bir parçası olsa gerek. Ama mesele toplumsal zemine yansıyınca sessizliğini bozmuş oldu.

Çünkü halk, ülkenin yaşadığı sorunlarla, vetolar arasındaki bağı pek kuramıyor. Aşılamayan sorunları sadece hükümete atfediyor. Oysa yürütme içinde bu kadar aktif olan Cumhurbaşkanı hükümetin istemesine rağmen yapılamayan icraatlarla sorumlu tutulabilecek bir misyonu kendisine yüklemiştir.

Yapılan araştırmalarda Erdoğan'ın beğenilme oranı Sezer'inkinin üç-beş katı. Ama Cumhurbaşkanlığının güvenilme oranı diğer kurumların çok üzerinde.

Halkın cumhurbaşkanlığına yönelik ciddi bir saygısı ve güveni var. Ama halk hala yapılan veya yapılmayanların hesabını sorarken Cumhurbaşkanlığını -yürütme içindeki payı kadar bile- hesaba katmıyor.

Sanırız, halkın kimin ne yaptığını veya yapmadığını daha iyi anlaması ve bu değerlendirmeler sonucu Cumhurbaşkanının seçiminde daha belirleyici olmasında yarar var.


6 Haziran 2005
Pazartesi
 
YASİN DOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED