T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
İ Z D Ü Ş Ü M 23 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Abdullah MURADOĞLU

31Mart'ın mürtecileri arasında kimler vardı?

31 Mart Vakası tarihe "irticai vaka" olarak geçti. Olaya karışmakla suçlananlar arasında Milli Mücadele'ye katılmış ve Cumhuriyet'te rol almış isimler de vardı.

Deyim yerindeyse geçenlerde bir deli kuyuya taş attı kırk akıllı çıkaramadı. Bir gazetede İstanbul Üniversitesi'nde 31 Mart kutlaması yapıldığı şeklinde bir haber yer aldı. Altı üstü öğrenilmeden konu, ilerici-gerici tartışmalarına dönüştü. Peki neydi 31 Mart Vakası? 31 Mart Vakası 13 Nisan 1909'da meydana geldi. İstanbul'u kana bulayan olaylar iki hafta sürdü. Öncesine bakarsak, İttihat ve Terakki'nin baskısı sonucunda, Sultan II. Abdulhamit, 1908'de meşruti yönetime geçti. İttihat-Terakki, etkili bir siyasi-askeri güç olarak varlığını gösterdi, ancak iktidarın dizginlerini ele almadı. İktidarla aralarında bir tek engel vardı: II. Abdulhamit.

ORDU İÇİNDE İKİLİK

1908 ile 1909 arasında onlarca siyasi cemiyet, parti kuruldu. İttihat ve Terakki'de yer bulamayanlar, farklı arayışlara girdiler. Bunların önemli kısmı Abdulhamit karşıtı olmakla birlikte İttihat-Terakki'ye de muhalifti. 6 Nisan'da İttihat ve Terakki muhalifi Serbesti yazarı Hasan Fehmi öldürüldü. Abdulhamit yanlısı İsmail Mahir Paşa da pusuya düşürülüp öldürüldü. Siyasi cinayetler havayı gerdi. 31 Mart'ı doğuran ana sebep, ordu içindeki ikilikti. Orduyu modernleştirme adı altında binlerce alaylı subayın rütbeleri indirildi, binlercesi kadro dışı bırakıldı. Mektepli subaylar ile alaylı subaylar arasında yaşanan çekişmeler had safhaya vardı. 31 Mart'a giden günlerde basın, siyaset, ordu çevreleri tam bir anarşi ve keşmekeş içindeydi.

İTTİHATÇILAR GETİRDİ

Ne var ki isyanı, İttihat ve Terakki'nin İkinci Meşrutiyet'i korumak için Selanik'ten İstanbul'a getirdiği Avcı Taburları başlattı. Tarihçi Abdurrahman Şeref, 31 Mart Vakası için "İsyan-ı askeri" der. Devletin Türk Ansiklopesi'nde de aynı tabir kullanılır, tertipçilerinin ise kesinlikle anlaşılamadığı belirtilir. Ama İttihatçılar, isyanı, irtica hareketi olarak nitelerler. İsmail Kara ve Ali Birinci hocalara göre o dönemde şeriat, sosyal tepkinin bir sembolüdür. "Şeriat isteriz" sözü "Yapılanları istemeyiz" şeklinde yorumlanmalıdır.

Abdulhamit'in isyanda dahli yoktur. Ünlü İttihatçı ve CHP'li devlet adamı Tahsin Uzer, Abdulhamit'in basiretli davrandığını, daha fazla kan dökülmesini önlediğini kaydeder. Zaten 31 Mart ile Abdulhamit devrildi, İttihat ve Terakki fiilen iktidara katıldı. İttihat ve Terakki karşıtı muhalefet dağıtıldı. Abdulhamit'e göre 31 Mart'ı tertipleyenler, İngilizci Kamil Paşa'nın oğlu Sait Paşa ve Prens Sabahattin yanlısı İsmail Kemal'dir. İsyanın elebaşısı Hamdi Çavuş'u kandıran onlardır. Mahmut Muhtar Paşa'ya göre elde kalan sadık askerlerle isyanı bastırmak çocuk oyuncağı idi. Ancak kendisi engellenmiş, isyan genişlemiştir. Dikkat çekici bir nokta.

KİMLERİ SUÇLADILAR?

İttihatçılar tarafından 31 Mart'a karıştığı iddia edilen isimler arasında Ahrar Fırkası lideri Prens Sabahattin, Mevlanzade Rıfat, Rıza Nur, Dr. Nihat Reşat Belger, Said Nursi, Rasim Hoca, Ahrar Fırkası Sekreteri Ferruh Alkent gibi isimler de vardı. Hepsi Abdulhamit karşıtıdır, önceleri İttihatçılarla teşrik-i mesai içinde iken ters düştüler. Liberal Prens Sabahattin, Jöntürk'lerin fikir babasıdır. 31 Mart Vakası'nda tutuklanmış, ricayla serbest bırakılmış, sonra da firar etmiş. Cemal Paşa, anılarında Prens'in 31 Mart'ın tertipçilerinden olduğunu ifade eder. Ferruh Alkent ise, İsmet Paşa'nın döneminde diplomatlık yaptı. Lozan'da yazmanlık yapan Nihat Reşat Belger, Atatürk'ün doktoru idi. Sağlık Bakanlığı da yaptı.. Erzincan'daki isyana karışanlar arasında yer alan Yüzbaşı Kemalettin Sami, ise Kurtuluş Savaşı komutanları arasındaydı. Sami Paşa CHP'den mebus seçilti, yanı sıra diplomatlık yaptı. Celal Bayar, Sami Paşa'nın özel görevle isyancılara karıştığını söyler.

RIZA NUR KAÇMIŞTI

31 Mart Vakası sırasında Mevlanzade Rıfat ile Mısır'a firar eden Rıza Nur, Milli Mücadele'de Sinop Mebusluğu, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Lozan'da ikinci adamdı. 31 Mart davasında suçlu bulundu, ancak cezası kaldırıldı. İsyancıları yatıştırmak için büyük çaba harcadığı halde tutuklanan Said Nursi beraat etti. Sonraki yıllarda Enver ve Talat paşalarla dost kaldı.1908'de sürgünden döndüğünde Hürriyet kahramanı olarak karşılanan Rasim Hoca ise 31 Mart Davası'nda mahkum edildi. Prens Sabahattin'e yakındı. Ona göre 31 Mart, ne Meşrutiyete ne Meclise karşıdır, "Olsa olsa İttihat ve Terakki'nin Meşrutiyet aleyhtarı tavırlarına karşı çıkmak, yani irtica ani'l-irtica (iticadan rücu) sayılabilir".

Volkan gazetesinin sahibi ve İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti kurucularından Derviş Vahdeti de Abdulhamit sürgünüydü. Ziya Gökalp'in arkadaşıydı. İttihatçılardan yüz bulamayınca aleyhlerine döndü. Asker içinde kendine taraftar bularak siyasi nüfuz elde etmeye çalıştı. 31 Mart'ta belirleyici rolü olmamakla birlikte idam edildi. İsmi 31 Mart'la özdeşleşti. Vahdeti, 31 Mart'tan bir hafta önce Volkan'da Enver Paşa'ya ve diğer İttihatçılara övgüler yağdırdı. Hamdi Çavuş, Selanik'te dağa çıkan İttihatçı komitacılardan biriydi.

İslamcılar ne yaptı?

İrticai bir vaka olarak anılan 31 Mart karşısında dönemin İslamcı mücadele ve fikir adamları nasıl bir tavır almıştı? Bir de buna bakalım. İsmail Kara, "İslamcıların Siyasi Görüşleri" isimli önemli çalışmasında İslamcı yayın organlarının hemen hepsinin 31 Mart Vakası'nı sert bir dille eleştirdiklerini ve irticai bir hareket olarak değerlendirdiklerini aktarır. Volkan yazarı ve İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti kurucularından Şeyh Mehmet Sadık (Küçük Hüseyin Efendi'nin şeyhi Feyzullah Efendi'nin oğlu) 31 Mart'a karışanları sertçe eleştirdi. Kendisi de Abdulhamit sürgünlerden olan Şeyh Sadık'ın kullandığı ifade şudur, "Nur-i Meşrutiyeti söndürmek ve nar-ı istibdatı alevlendirmek maksadıyla ortaya atılan irticaiyyunun ve avene-i havane-i din ü devletin".

ALİMLERDEN SERT ÇIKIŞ

Atatürk'ün tefsir yazdırdığı Elmalılı Hamdi , 31 Martçıları irticacı olarak niteler. Ona göre Şeriat isteriz sözünün hakiki şeriat ile ilgisi yoktur, asıl maksatların gizlenmesi için bir badanadır. Şehbenderzade Ahmet Hilmi ise, "Şeriat kalkıyor demeye cesaret eden kirli ağızlar" der. Manastırlı İsmail Hakkı vaazlarında asilerin, hak ettikleri cezayı bulduklarını söyler. Tahir'ül Mevlevi ise asileri Hazreti Peygamber devrinde Mescid-i Dırar'ı inşa eden münafıklara benzeterek, "Dinini dünyaya ve hamiyet-i insaniyesini birkaç liraya değişen mürteciin-i Münafikinin" tabirini kullanır.

Mehmet Akif de din maskesi altında 31 Martçıları sert şekilde eleştirir. Dini-İlmi cemiyetler de yayınladıkları bildirilerle isyancılar karşısında yer alır. Özetle söylemek gerekirse, din, 1909'un "Şeriat isterük"çüleri ile günümüzün "Şeriat istemezük"çülerinin siyasi oyunlarında masum bir figürdür.

HAKKIÜSTÜ, YASSIÜSTÜ TUHAF BİR DURUM

Radikal gazetesi yazarı Hakkı Devrim, Danıştay Üyesi Tansel Çölaşan'ın Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'ın eşi olduğu için aleyhinde yayın yapıldığına ilişkin eleştirel bir yazı yazdı. Hakkıdır. Ben de geçen haftaki "İzdüşüm" sayfasında Devrim'in 27 Mayıs 1960'daki darbe döneminde Yeni Sabah gazetesininFısıltı köşesinde 'Sabiha Deren' adıyla tutuklu DP'lilerin eşleri hakkında "Yassıada Dulları" tabirini kullandığını hatırlatmıştım. Hakkı Bey, böyle yakışıksız bir tabir kullanmış mıydı? Tevfik İleri, Yassıada'da tuttuğu günlüğünde Deren'in bu tabiri kullandığını naklediyor. Arkadaşı Hadi Hüsman'ın eşine yazdığı bir mektupta Deren için "Sizden beter olsun" diye yazdığını aktarıyor. Ötüken Neşriyat, 2003'te günlüğü yayınladı. O günlerde "İhtilale Direnen Aşk" başlıklı bir dizimde, ilginç bulduğum için iddiaya yer verdim. Kadın olduğu sanılan dedikodu yazarı Deren, Hakkı Devrim'di. Basın tarihi açısından bir ilkti. Ayrıca ihtilal basınının 27 Mayıs ve DP'lilerle ilgili yaklaşımına örnek teşkil ediyordu. O günlerde Hakkı Devrim'den herhangi bir itiraz gelmedi, görmemiş olabilir.

'YASSIADA DULLARI' DEMİŞ

Hakkı Bey, beni aramış. Rahatsızlığım nedeniyle gazetede olmadığım için görüşemedim. Durum bu. Hakkı Bey geçen Perşembe, "Suçüstü, Muradüstü bir Avukat" başlıklı yazısında bir hatırata dayanarak "Yassıada Dulları" tabirini kullandığını ileri sürdüğümü belirtti. İddia, Tevfik İleri'nin günlüğünde yer alıyor. Hakkı Bey, notlarına bakmış, bu tabiri kullandığına ilişkin bilgiye rastlamamış. Ben de notlarıma baktım. Evet, kullanmış. Bu yakışıksız tabir, zaten acılı olan tutuklu ailelerini o kadar üzmüş ki, DP'li Hadi Hüsman hapisten mektup yazarak eşini teskin etmeye bile çalışmış. Notlarım beni yanıltmıyorsa, Hakkı Bey, Sabiha Deren adıyla 21 Ocak 1961 tarihli Yeni Sabah'taki yazısında "Yassıada Dulları" ibaresine yer vermiş.


  • Abdullah Muradoğlu: Münzevi bir aydın: Cemil Meriç, Sağcılık ve Solculuk

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi