Donald Trump ABD'nin 45'inci başkanı olarak koltuğa otururken, bir dönemin de kapısını araladı. Derin Ekonomi dergisi, Ocak sayısında bu konuyu gündemine taşıdı. Orhan Orhun Ünal imzalı analizde, karizmatik liderliğin yeniden dünya gündemine oturacağı, uzman görüşleriyle desteklenerek iddia ediliyor. İlgili değerlendirmeden öne çıkan konular şöyle yer aldı.
1990'lı yıllardan itibaren çok uluslu şirketler, Avrupa Birliği ve Dünya Bankası gibi kurumlar, teknokrat kabinelerin önemini artırırken, liderleri o ekibin bir parçası yaptı. Küresel düzende, siyasi otoriteye koordinasyon görevinin yüklenmesi nedeniyle, uzun bir dönem CEO'ları merak edip manşetlere taşıdık. Obama ve bazı Avrupalı liderlerin düşük profilleri, artan işsizlik, siyasi krizlere yeterince cevap veremeyen teknokrat kabinelere karşı oluşan orta sınıfın isyanı siyasette karizmatik motivasyonun önem kazanacağının sinyallerini veriyor.
İngiltere'den Tony Blair ve ABD'den Bill Clinton dönemleri göreceli olarak dikkat çekse de bu liderler ekipleri ve bakanları ile birlikte anıldı. Global ekonomide güçlü liderlere ve karizmasına çok da gerek yoktu. Devlete verilen görev, şirketlerin haklarını korumak, onlara yatırım için vergi ve bürokratik kolaylıklar sağlamaktı. General Electric, Toyota, Apple, Shell, Samsung, Allianz, Nestle, Google ve Pfizer. Her biri kendi sektöründe dünyanın piyasa değeri en büyük küresel şirketleri artık orta büyüklükteki ülkelerin milli gelirinden daha fazla bir ciroya sahipti.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) Dünya Yatırım Raporu'na göre, 1980 yılından itibaren doğrudan yabancı yatırımlarda (DYY) dünya hasılasının çok üstünde bir artış yaşandı. 2015'te 1.2 trilyon dolar olan DYY miktarının 2016'da 1.3 trilyon dolar olması bekleniyor. Bu rakamlar bile 2000'li yılların küresel şirketler dönemi olduğunu gösteriyor.
2008 krizinden sonraki süreç ise yeni bir arayışı ortaya çıkardı. Şimdilerde liderlerden inisiyatif alarak şirketlere bırakılan alanı doldurmaları ve deyim yerindeyse toplumun başına geçmeleri isteniyor. Birçok uzmana göre Batılı toplumlardaki motivasyon eksikliği, otorite boşluğu ile birleşince liderlik olgusu daha da önem kazandı. Bu ihtiyacın farkına varan Donald Trump eksikleri iyi değerlendirdi.
Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Babacan'a göre, özellikle Obama'nın performansının ABD ve küresel siyaset dengeleri açısından bekleneni verememesi Trump'ın seçilmesinde etkili oldu. Görüşlerini eleştirelim, karşı çıkalım ancak Trump kendine has tarzı, sert söylemi, kitleleri harekete geçirebileceğine dair verdiği mesajlarla birçok kesimde heyecan uyandırdı. Trump'ın bir işadamı ve lider olarak politikadaki güçlü söylemi, Amerikan toplumunu öne çıkaran ve yücelten ifadeleri, lafını esirgemeyen ne olursa olsun belli bir sertlikteki kararlı mesajları yerini buldu.
Kadir Has Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ise “Trump'ın ne kadar karizmatik bir lider olarak nitelenebileceğine emin değilim” diyor ve ekliyor: “Avrupa'nın mevcut sorunlarına müesses nizam içerisinde çözümleme getirmek mümkün olmadığı takdirde, toplumla doğrudan ilişki kuran, onun genel kimlik ve duygularına seslenen karizmatik liderlerin ortaya çıkma ihtimali küçümsenemez.”
İletişim Uzmanı Ali Saydam'a göre, ABD ve Avrupa'nın bazı ülkelerinde orta sınıfın uzun yıllardır ihmali söz konusu. 2008 krizi ve benzeri süreçlerden etkilenen, işsiz kalan ve fakirleşen yine bu sınıflar oldu. “Özellikle çekirdek ailenin Batı toplumlar için önemine dikkat çekmek istiyorum” diyen Ali Saydam, “Çekirdek aile ister anne ister baba karakteri olsun her zaman bir lidere ihtiyaç duyar. Nitekim, aşırı teknik siyaset ve teknokrat görünümlü siyaset manevi unsurları ciddi anlamda ihmal etti. Trump'ı öne çıkaran nedenlerden biri de bu oldu. Kısacası kitleler siyasetin en önemli unsurlarından olan motive edici ve moral değerleri sunacak bir unsur çıkaramadı. Yani bir lider bulamadı. Uzunca bir dönemdir ihmal edilen, karizmatik liderler dönemine girileceğine ilişkin sinyaller 2016'da verildi” bilgisini veriyor.
Max Weber'in 'Çalışarak kazanılamayan, doğuştan gelen olağanüstü özellikler olarak algılanmalı” tanımıyla gündeme geldi. Weber'e göre, karizmatik liderlerin ortaya çıkmaları ve onlarda aranan nitelikler ile toplumun içinde bulunduğu sorunlar, inançlar ve beklentiler arasında sıkı bağlar mevcut. Martin Luther King ve Malcolm X gibi sivil haklar ve özgürlük savunucularını, Mustafa Kemal Atatürk, Churchill, De Gaulle, Gandhi veya Castro gibi politik liderleri görmek mümkün.