|

Afrika’da ramazan coşkusu

"Camiye yaklaştıkça yollar da kalabalıklaşıyor. Caminin sokağına girmemle iftarlık malzeme satışı yapanların arasına karışmam bir oluyor. Her biri evinde yaptığı iftariyelikleri satmak için avluda, yol kenarında bekleyen teyzeler bir şeyler almam için ısrar ediyor. Avlu kalabalık, herkes ezanı bekliyor."

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/06/2017 Pazar
Güncelleme: 06:25 - 4/06/2017 Pazar
Yeni Şafak
Afrika’da ramazan coşkusu
Afrika’da ramazan coşkusu

Afrika’ya ne zaman gitsem fıtri olana dönüyormuşum hissine kapılıyorum. Öyle zengin bir coğrafya ki halen sömürülse bile fıtratı çok büyük bir yara almıyor. Tüm zenginlikleri dışarıya kaçırılıyor ama samimiyetinden, insan fıtratına en yakın doğallığından bir şey kaybetmiyor. En azından ben öyle hissediyorum. İthal olmayan, kendi bağrından yetişen yiyecekler, meyveler daha lezzetli mesela. Tarım ilacına maruz kalmayan envaı çeşit meyveyi Afrika’da tatma gibi bir nasip var. Bunu sağlayan da bir bakıma fıtriliğini muhafaza edebilmesi. Sadece yiyecekler değil, hayat da fıtri. Toprakla iç içe.

CAMİLER TIKLIM TIKLIM

Bu fıtriliği daha da somutlaştırabilmem için elimde bir örnek var: Afrikalının namaz alışkanlığı. Beni her defasında vuran ve şevklendiren bir alışkanlık bu. Namaza hazırlanırken ve kılarken inanılmaz fıtriler. Doğalarına işlemiş durumda, insanın doğasında olanla. Yol kenarında, bir lokantanın içinde, dükkân kapısının önünde, evinin yanında, kaldırımda neresi olursa olsun hiç fark etmez vakit girdiğinde, ezan okunduğunda bir Afrikalının hemen namaza durmasına hayranım. Bu yüzden sabahtan yatsıya her vakit mescitler ve camiler tıka basa dolu. Beni vuran da sanırım bu fıtrilikle baş başa kalmak. Ramazan ise Afrika’nın bu fıtriliğinin doruk noktası; tüm yılın şükrünün eda edildiği bir ay, adeta bir zaman yolculuğu.

Böyle bir zaman yolculuğunu geçtiğimiz yıl Etiyopya’da yaşadım. Addis Ababa ve güneydeki şehirlere doğru bir yolculuk yaptım. İHH’nın Ramazan çalışmaları için oradaydım. Bir memleketi dolaşırken oranın kültürüne göz atmak için en iyi yerlerden biridir camiler. Ev sahipleri konusunda fikir vermek konusunda cömerttirler. Belki de bu yüzden gittiğim ülkelerdeki camilere özel bir ilgi duyuyorum. Tarifi zor olan bu duygu beni içlerine doğru çekiyor.


HAYAT AKŞAMA DOĞRU CANLANIYOR

İftara doğru yine yollardayım. Etiyopya’nın gündüz sıcağı bunaltsa da akşama doğru hafif bir serinlik insanı biraz olsun rahatlatıyor. Ekvatora yakın sıcak ülkeler gibi burada da hayat akşam geç vakitlere kadar devam ediyor çünkü öğle vakti insanlar dışarı çıkmak istemiyor. Akşam vakti özellikle de Ramazan ayında camilerde neler olduğunu görmek için uzakta gördüğüm beyaz minareye doğru adımlarımı sıklaştırıyorum. Camiye yaklaştıkça yollar da kalabalıklaşıyor.

EVDEN GETİRİLEN İFTARİYELİKLER

Uzun entarili cüsseli abilerin hedefinde de camiye yetişmek var. Caminin sokağına girmemle iftarlık malzeme satışı yapanların arasına karışmam bir oluyor. Her biri evinde yaptığı iftariyelikleri satmak için avluda, yol kenarında bekleyen teyzeler bir şeyler almam için ısrar ediyor. Avlu kalabalık, herkes ezanı bekliyor. Kimi abdestini tazeliyor, kimi yiyecek alıyor, kimisi motosikletini park ediyor. Cümbüşün havası beni benden alıyor. Ben de gözüme kestirdiğim bir teyzeden hurma ve bir parça kızartılmış hamur alıyorum. Aslında ev sahiplerinin ne yaptığını izliyorum.

HERKES EZANI BEKLİYOR

aranlık iyice çöküyor, caminin ışıkları avluyu aydınlatıyor. Sessizlik hâkim artık, herkes bekliyor. Ezan okunmasıyla oruçların açılması bir oluyor. Ama öyle uzun uzun ve çok yemek yok. Oracıkta iftariyelik satın alan kadınlı, erkekli herkes beş dakika içinde camiye girmeye başlıyor. Ben de hızla elimdekileri bitirip onları takip ediyorum. İçerisi çok sıcak, dışarıda kılsam iyi olacak, hem bu sıcakta halısız beton üzerinde namaz kılmak oldukça rahat. Herkesin ayak parmağı yanındakinin parmağına değiyor. İmamın sakin ve güzel sesiyle sona eren namazın hemen ardından cemaat camiye geldiği aynı hızla ayrılmaya başlıyor. Motosikletler çalışıyor, iftariyelik satan teyzeler toplanıyor, avlu boşalıyor. İşi olan işine, evden beklenen evine gidiyor. Öğreniyorum ki Etiyopya’daki camilerde her iftar böyle. Fıtriliğin geleneği yılın her vakti devam ediyor.

ÇOCUKLARA KUR’AN DERSi

Tıka basa dolan sadece büyük camiler değil Afrika’da, mescitler de nasibini alıyor bundan. Yol kenarlarında elli kişinin ancak sığabildiği herhangi bir küçük mescidin havası zaman yolculuğumu daha da renklendiriyor. Vakit öğle ama köydeki neredeyse her erkek namaz için saf tutmuş. Sadece erkekler değil, görmeye pek alışkın olmadığım halde kadınlar da üç saf arkada namaza duruyor. Araya sadece bir ip çekilmiş. Namaz sonrası imamla tanışıyorum. Gönüllü bir vazife olarak köydeki bu camiyle ve cemaatiyle ilgileniyor. Geçimini evinin yanındaki birkaç dönüm tarlasında yetiştirdiği ürünlerden sağlıyor. Müslümanlara bahşedilen nimetlerden, şükürden, kanaatten bahsediyor. Üzerindeki gömleği oldukça eskimiş halde. Çocuklarla ilgilenmezsek Hıristiyanlığa geçme ihtimalleri var, çünkü komşuyuz. O yüzden yılın her günü burada Kur’an eğitimi yaparız, dinimizi anlatmaya çalışırım elimden geldiğince diyor ve uzunca sohbetimiz ardından müsaade istiyor. Çocuklar ellerine Kur’an almış dışarıdaki çimenlikte, ağaç altında bir halka oluşturmuşlar bile. Yanlarına gidip derse başlıyor.

Hayran hayran onları izlemeye koyuluyorum. Ben de sırtımı dayamış halde başka bir ağacın altındayım. Gözümün önünde az önce namaz kıldığımız çimenliğin ortasındaki küçük mescit duruyor. Daha önce hiç tanışmadığım Müslümanlarla aynı saftaydım, başka yerleri başka hayatları düşünüyorum; doğup büyüdüğüm yerdeki Ramazanları.

iHTiYAÇ SAHiPLERi UNUTULMUYOR

Addis Ababa’nın merkezindeki büyük camilerden birine gittiğimde günlerden cumaydı. Ramazan ayının ilk cuması. Avluda bile yer bulmakta zorlanılan bir vakit. Böyle kalabalık vakitlerde dışarıda namaz kılmayı daha çok seviyorum. Gelip gidenin eksik olmadığını görmek, insanların elindeki ibriklerle bir köşede abdest alışlarını izlemek, çocukların beni inceden inceye süzüşlerini fark etmek hoşuma gidiyor.

Vaiz zekâtlardan, infaktan, fitrelerden, ihtiyaç sahiplerinden bahsederken bir çarşafı uçlarından tutup saflar arasında dolaşan gönüllü birkaç kişiyi fark ediyorum. Caminin ve imamın ihtiyaçları için para toplanıyor. Orada öğreniyorum ki imamın devlet tarafından ödenen bir maaşı bulunmuyor. İmamlar geçimini cemaat içerinde toplanan gönüllü bağışlardan sağlıyor. Çarşafın içine para atan istisnasız herkesin yaptığı bir hareket özellikle dikkatimi çekiyor. Parayı atan kişi cebindeki parayı çıkarmadan elinin içinde buruşturup dizlerinin üstünde doğruluyor, sonra eğiliyor, çarşafın içine elini iyice daldırdıktan sonra bırakıyor. Ne parayı toplayan ne de cemaatten başka bir kişi çarşafın içine ne kadar para atıldığını görmüyor. Kimin gönlünden ne koparsa. Ne bir riya ne bir kibirlenme, her gönül mülkün sahibiyle baş başa.

#Afrika
#Ramazan
7 yıl önce