Baba Mehmet Işık, şehit oğlu Uhud'u memleketi Çankırı'nın Orta ilçesine bağlı Kalfat köyüne defnettiklerini belirtiyor. Uhud'u memleketine götürmesinin ise iç dağlayıcı bir sebebi var. Acılı baba şöyle anlatıyor: “Uhud daha küçüktü. Bir gün köyden dönerken yol üzerindeki başka köylerin mezarlıklarında gördüğü bayraklı mezarları sordu, “Bunlara neden bayrak asmışlar” dedi. Ben de “Onlar, teröristlerle çarpışırken şehit olan asker veya polislerin mezarları” dedim. “Bizim köyün mezarlığında neden yok” dedi. “Bizim köyde şehit olan yok da ondan” dedim. “Baba, bizim köyün ilk şehidi ben olacağım” dedi.”
Mehmet Işık oğlunun nasıl şehit edildiğini şu sözlerle anlattı: “Meclis ile İçiçleri Bakanlığı'nın arasındaki Akay Kavşağı'na geldiğimizde ben biraz soluklanmak için durdum. Uhud, Genelkurmay'a doğru bir grup insanla beraber yürümeye devam etti. Silah sesleri o taraftan geliyordu. Aradım, gelmesini söyledim. Biraz sonra geldi. Ama duramıyordu. “Baba orada yaralı insanlar var, boşuna mı sağlık okudum, belki yardımım dokunur gideyim” dedi. Onun bu isteği karşısında itiraz edemedim. Bir süre sonra bir helikopterin üzerimize doğru geldiğini fark ettim. Tam üstümüze geldiğinde makinalı tüfekle taramaya başladı. Mermilerin iki adım yanımdan vızır vızır geçip asfalta saplandığını gözlerimle gördüm. 2 metrelik korkulukları aşarak İçişleri Bakanlığının bahçesine atladım.
Sonra helikopter tekrar gelip makineli tüfekle yine taradı. Uhud'u aradım, cevap vermedi. Üç dört kez aramamın ardından telefonu biri açtı, “Abi, arkadaş vuruldu, acele gel” dedi. 2 metrelik korkulukları tekrar nasıl aştığımı bilmiyorum. Vardığımda üç dört kişinin yerde yattığını gördüm. Birkaç kişi onlara yardım etmeye çalışıyordu. Biri, üzerinde “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” yazılı atkıyla birinin sırtına bastırıyor, kanı durdurmaya çalışıyordu. Koştum, o gencin kucağındakinin Uhud olduğunu fark ettim. Çevirdim, göğsüne baktım, bir şey yoktu. Sırtına baktığımda üç kurşun deliğini görebiliyor-
dum. Katiller oğlumu sırtından vurmuşlardı.”