|

'Çin'de gönül elçisi olduk'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesinde Çin'den kritik bilgileri paylaştı. Fatma Barbarosoğlu, Taha Kılınç, Özlem Albayrak ve Mustafa Kutlu da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:09 - 26/04/2017 Çarşamba
Güncelleme: 09:25 - 26/04/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Taha Kılınç, Mustafa Kutlu, Fatma Barbarosoğlu, Mehmet Acet, Özlem Albayrak.
Taha Kılınç, Mustafa Kutlu, Fatma Barbarosoğlu, Mehmet Acet, Özlem Albayrak.

Mehmet Acet, Fatma Barbarosoğlu, Taha Kılınç, Özlem Albayrak ve Mustafa Kutlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

'Çinliler de Türkiye'yi ziyaret etsin'

Sizler, Türkiye'de 23 Nisan Bayramı ile ilgili etkinlikleri izlerken, TBMM'de bacak bacak üstüne atan yabancı diplomatların Meclis görevlilerince uyarıldığı gibi tuhaf haberler okurken, biz Çin'in güneybatısında yer alan Çendu şehrinde panda yetiştirme tesislerini geziyor idik.Yani anlayacağınız bugün sizlere Çin'den bildiriyorum.Mayıs ayı ortasında Cumhurbaşkanı Erdoğan buraya gelerek Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ev sahipliğinde yapılacak “Bir kuşak bir yol”zirvesine katılacak.Biz önden gelmiş olduk. Dördü RTÜK üye ve çalışanları, geri kalanı gazeteci toplam 12 kişiyiz. Davet sahibi Çin Ankara Büyükelçiliği ve Çin Uluslararası Radyosu.

Anaokulunda kahraman asker rolü

-Hafta başından beri 23 Nisan etkinlikleri üzerine konuşuluyor. Anaokulu öğrencilerinin canlandırdığı “kahraman asker rolü”, bazı haber bültenlerinde tekrar tekrar yayınlandı.Önce haberi alıntılayalım:Kayseri'de yapılan 23 Nisan kutlamaları sırasında anaokulu öğrencilerinin eline silah verilerek çatışma sahnesi canlandırıldı. 

Gösteride bir anaokulu öğrencisi çatışmada hayatını kaybeden bir askeri canlandırdı. Skandal görüntüler tepki topladı.Törende Şükrü Malaz İlköğretim Okulu Anasınıfı öğrencilerinin 'Kınalı Kuzular' ve '15 Temmuz' gösterisinde, temsili bir çatışma anı sergilenerek, bir askerin “şehit olması” canlandırıldı. 

Rolü gereği vurularak “şehit olan” anaokulu öğrencisinin üzerine Türk bayrağı örtüldü.

'Diyanet işleri başkanı' sıfatlı resmi dini lider

Ezher Üniversitesi'ndeki müfredat değişikliği bağlamında, ulemâ-umerâ (âlimler ve yöneticiler) sınıfı arasındaki ilişkiler konusuna geçen cumartesi bir giriş yapmıştık. Önemine binâen, konuya bugün de devam edelim.Hz. Peygamber'in vefatıyla birlikte, siyasi anlamda onun yerini alan râşid halifeler döneminde, devlet başkanları aynı zamanda dini konularda da toplumun önderiydi. Oluşturulan bir istişare heyeti sıklıkla karar alma süreçlerinde devreye girse de, dinî konuların kendilerine danışıldığı ve onaylarının alındığı “müftü” statüsünde özel bir isim yoktu. Bunda şimdilerde 'ortak akıl' tabir edilen mekanizmanın ön planda tutulmasının yanı sıra, yönetici sınıfın en üst düzeyde dinî bilgilerle donanmış olmasının da payı büyüktü.Fetihlerle birlikte devletin toprakları genişledikçe, halkın dini ihtiyaçlarının karşılanması ve sorularının cevaplanması için şehirlere 'kadı'lar atama adeti başladı. Kadılar, Abbasî İmparatorluğu döneminde siyasal bir statüye kavuşarak, devlet başkanlarının resmi danışmanları haline geldiler. Abbasîlerin oluşturduğu 'kâdî al kudât' (kadıların kadısı / baş kadı) makamı, kısa süre içinde devlet hiyerarşisinin en kritik koltuklarından birine dönüştü. Hanefî mezhebinin ünlü fakihlerinden Ebû Yûsuf, Abbasîlerin kâdî el kudâtlarından biriydi.

Öyle 'tarihi' gözüküyor ki...

Bundan yıllar önce, Arakanlı dindaşlarımızı ziyaret etmek üzere bir Myanmar gezisine katılmıştım. Emine Erdoğan'ın düzenlediği, o dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu'nun da eşlik ettiği gezide, Arakan'ı görme izni alınmış ve o köyleri yakılmış, evleri başlarına geçirilmiş insanların içinde bulunduğu korkunç şartlara dünya da bizimle birlikte ilk kez şahit olmuştu.Gördüklerim karşısında duygulandığım tek yer Arakan değildi ama; başkente saatlerce mesafede bulunan, sapa bir yerde bulunan bir köye yaptığımız ziyarette gördüklerimiz de içimi tuhaf hislerle doldurmuştu. Türkiye, 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşerek Myanmar'a gönderilen, bir daha da geri gelemeyen Osmanlı askerlerinin bulunduğu şehitliği restore ettirmişti. O ufacık köydeki Türk şehitliğini bulup restore ettirmek ancak tarih şuuruyla mümkün olabilirdi ve ben iktidarda, bu şuurun gerektirdiklerini karşılayan bir ekip olduğu için mutlu olmuş, şehitliğinin restorasyonunda emeği geçen herkese, minnet duymuştum.

PISA ve YGS, LYS sonuçları ortada

Evet, eğitim şart, ama nasıl? Bakınız Millî Eğitim Bakanlığı'nın Osmanlı'daki ismi Maarif Nazırlığı idi. Bu nazırlık medreseye değil mekteplere bakardı. Kuruluşun adı Cumhuriyet'ten sonra da değişmemiş, Maarif Vekaleti olmuştur. Ta 1946'ya kadar. Sonra değişmiş, 1950-60 arası yine Maarif Vekaleti olmuş, sonra yine değişmiştir.“Maarif”, “Marifet”in çoğuludur. Peki marifet ne demektir?Sözlükte mastar olarak “bilmek, tanımak, ikrar etmek” isim olarak “bilgi” anlamına gelen marifet (irfan) kelimesi ilimle eş anlamlı kullanılmasına rağmen aralarında bazı farklar vardır. İlim tümel ve genel nitelikteki bilgileri; marifet tikel, özel ve ayrıntılı bilgileri ifade eder. İlmin karşıtı cehil, marifetin karşıtı inkârdır. Bu sebeple ilim kelimesi her zaman marifetin yerini tutamaz.İlk dönemlerden itibaren sûfiler, sûfi olmayan alimlerin ulaştıkları bilgilerden farklı ve kendilerine has bir bilgiye sahip olduklarına inanmışlar, bu bilgiye marifet, irfan, yakîn gibi yine kendilerine has terimlerle ifade edip bunun için bazen ilim kelimesini de kullanmışlardır. Ancak bunu tasavvufi terminoloji içinde görürüz “Ledün ilmi, bâtın ilmi, hal ilmi, müşahede ilmi vb. gibi tabirler kullanırlar.” (DİA, C. 28, “Marifet”, Süleyman Uludağ).

#Mehmet Acet
#Fatma Barbarosoğlu
#Taha Kılınç
#Özlem Albayrak
#Mustafa Kutlu ​
7 yıl önce