Hayrettin Karaman, Aydın Ünal, Kemal Öztürk, Merve Şebnem Oruç ve Ali Saydam'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Diyanet kesinlikle parti siyasetine bulaşmamalıdır
Siyasetçinin halkla işi vardır, halkla işi olanın dinle işi vardır, dinle işi olanın da Türkiye’de Diyanet’le işi olacaktır.Diyanet İşleri Başkanlığı bütün kesimleri ve renkleriyle Türkiye’de yaşayanların önemli bir kurumudur; kanunla bu kuruma verilmiş bulunan “halkı din yönünden aydınlatma” vazifesi bütün halkı içine almaktadır.
Diyanet ortak akılla çalışır, geniş çerçeveli Ehl-i Sünnet Müslümanlığı'nı anlatır, ama buna katılmayanları da bir şekilde kucaklamaya çalışır.Türkiye’de bu İslam anlayışını beğenmeyenler, kendi dar kadrolu veya karizmatik tek şahsa bağlı İslam anlayışlarını “tek doğru İslam anlayışı” olarak bilirler, bundan asla vazgeçmezler, gerektiği zaman farklı görüntüler verseler de farklı olanları dışlama; ilkeleridir (ya Müslüman saymazlar veya kendi anlayışlarına göre Ehl-i Sünnet'ten dışlarlar).
İslami hareketi hanedanlığına büyük tehdit
Katar krizinin altında enerji savaşlarından İran’a, tarihi husumetlerden keyfi efelenmelere kadar birçok neden var. Ama en önemli neden hiç kuşkusuz “İslami hareket” olarak isimlendirilebilecek bölgedeki İslami muhalefet ya da direniş hareketleri. İslami hareket bağlamında Katar krizinde kim nerede duruyor?
İşaretin dünyaya yayılması
Yine bir Ramazan gecesiydi. 5 Ağustos 2013. Kahire’de Rabiatül Adaviyye meydanında, bir milyondan fazla insan darbeyi protesto gösterisi düzenliyordu. Firavunlar döneminden bu yana, Mısır halkı ilk kez kendi iradeleriyle bir lider seçmiş, bir yıl geçmeden, askeri bir darbeyle Mursi’yi tutuklamışlardı.
İsrail’in Filistin Başbakanı yapmayı arzuladığı Dahlan
23 Mayıs’ta Katar Resmi Haber Ajansı’nın (QNA) hacklenmesiyle başlayan ve üç gün önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) başta olmak üzere bazı ülkelerin Katar’la diplomatik ilişkilerini kesmesi ile derinleşen kriz büyüyor. 2014’teki büyükelçi çekme krizinin çok ötesinde bir kriz bu.İşin ciddiyetini anlatan iki gelişme dün yaşananlar. İlki İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in dün Tahran’da Meclis ve Humeyni türbesinihedef alan eş zamanlı terör saldırıları sonrası Ankara’ya gerçekleştirdiği ani ziyaret. İkincisi ise hükümetin, Katar’da TSK unsurlarının konuşlandırılmasını içeren anlaşmanın TBMM Genel Kurulu gündeminde öne çekilerek dün ele alınmasını istemesi. ABD Başkanı Donald Trump’ın Riyad ziyaretinin hemen ertesinde başlayan krizin vardığı boyut, çoğu kişiye Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Suudi Arabistan Kralı Selman’ın Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezi’nin açılışında dünya küresine dokunarak verdikleri absürt pozu hatırlattı ve “ABD Riyad’a gitti ve Katar’ın ipini çekti,” fikrini oluşturdu. Trump’ın konuya istinaden paylaştığı tweet’ler de işin tuzla biberi oldu. Şahsen ben Katar krizini çıkaranların o küreye dokunan eller olduğunu düşünmüyorum.
Büyük bir ‘tertip’e işaret etmiyor mu?
Malumunuz üzere bu Perşembe İngiltere’de genel seçimler var. Son birkaç aydır Londra’daki terör olayları boşuna değil. Terör saldırılarının hangi tarafa, kime yarayacağına ancak tahmin edebiliriz. Bilemeyiz. Fakat bilinen bir şey varsa, o da şudur: Aynı örgütün üstlenip durduğu terör saldırılarının stratejik hedefi aynıdır. DAEŞ dahil tüm terör odakları ve onların iplerini ellerinde tutan kukla oynatıcıları aynı yere ateş etmektedirler.