Merve Şebnem Oruç, Mehmet Acet, Hayrettin Karaman, Aydın Ünal ve Ali Saydam'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
'Musul’un yeniden inşası' konuşuluyor
Türkiye Suriye ve Irak’la ilgili düşüncelerini ve tavrını uzun süredir dile getirmekte. Ankara Bağdat’taki Maliki yönetiminin mezhepçi yaklaşımının Irak’ı nasıl bir geleceğe sürükleyebileceğini de söyledi defalarca, Şam’daki Esad rejiminin kanlı bastırma hamlelerinin ülkeyi nasıl bir hale getireceğini de...Haklı çıktı çıkmasına ama sözü dinlenmediği gibi bir de günah keçisi oldu. Daeş terör örgütü, Irak’ın doğusundaki kurak topraklarda yok olmaya yüz tutmuşken küllerinden doğdu, Suriye’de muhalifleri dağıtıp ellerindeki toprakları alarak güç toplayıp Irak’a döndü, Musul gibi Irak’ın ikinci en büyük kentini dahi ele geçirebildi. Mezhepçi bir savaşın ortasında sözde cihad, devlet, hilafet iddiasıyla ortaya çıkan El Kaide uzantılı bir yapılanmanın Rakka, Deyrezzor, Musul gibi Sünni yoğun kentleri ele geçirmesinden sonra Şam gibi, Nusayri/Şii yönetimlerin elindeki bölge ve şehirlere yönelmesini beklerdiniz. Öyle olmadı. Daeş yüzünü kuzeye, Kürt yoğun bölgelere çevirince bölgede yeni bir perde açıldı. Sahneye Batı medyasınca PR’ı çok iyi şekilde yapılan PKK’nın sürülmesinin zamanı gelmişti.
Görmez’in kendi ağzından dinledim
1965 yılında dönemin Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Bedrettin Elmalı, Tunus Devlet Başkanı Burgiba’dan bir davet alır.Tabii bu, Ankara için kulağa aşina gelebilecek bir davet değildir. O güne kadar bir Diyanet reisinin bırakın herhangi bir ülkeyi, Hac için yurtdışına çıkması bile yasaktı. Aylarca süren uzun tartışmalardan sonra dönemin Bakanlar Kurulu ‘kerhen de olsa’ bu ziyarete izin verir. Fakat o daha yoldayken basında çok sert yayınlar çıkınca gitmesi için izin veren devlet, Elmalı Hoca’yı Roma’da aktarma yaptığı sırada geri çağırtır. Hoca bu çağrıya uymaz ve “Senelik iznimi kullanıyorum” diyerek Tunus’a uçar. Bedrettin Elmalı, Tunus’ta çok güzel karşılanır. Ama devamında Bingazi’den de bir davet alınca bu gezi, hem kendisi hem de dönemin hükümeti için tam bir kabusa dönüşür.
Yeşilay’ın bir açıklaması...
Sigara içmeyi hiçbir kimseye yakıştıramam ve caiz görmem; ama bunların başında başörtülü Müslüman hanımlar geliyor.Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var”. Sigara içmek, sağlığa verdiği kesin zarar sebebiyle hiçbir kimse için caiz değildir, örtünen kadınlar için ise haram işlemenin yanında edebe aykırı davranış da vardır. Önce edep: Bizim geleneğimizde kadın sigara içmez, erkeklerin de küçükleri büyüklerinin yanında, öğrenciler hocalarının yanında… sigara içmezler; çünkü bu davranış ayıptır, edebe aykırıdır. Edep insanın zinetidir; edepten mahrum olanlar insanı güzelleştiren özelliklerden da mahrum olarak gittikçe çirkinleşir, hatta iğrenç hale gelirler. Sonra sağlık: