|

Gerçek ebruyu ressamlar çizemez

Ebru sanatçısı Alparslan Babaoğlu’nun “Türk Ebrûsu” adlı çalışması ebru sanatını tarihi gelişimi içinde ele alıyor. Geleneksel sanatlardaki usta-çırak ilişkisinin önemine değinen Babaoğlu, “Bizim sanat tarihçilerinin oturup kendi tanımlarını yapmalı. Batı sanatının tanımlarıyla kendi sanatımızda yol alamayız” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/08/2017 Pazar
Güncelleme: 03:37 - 13/08/2017 Pazar
Yeni Şafak
Ebru sanatçısı Alparslan Babaoğlu
Ebru sanatçısı Alparslan Babaoğlu

Ebru sanatçısı Alparslan Babaoğlu, 34 yıllık ebru serüveni boyunca yurt içi ve yurt dışında onlarca sergi açtı. 2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi olmuştu. Babaoğlu, Klasik Türk Sanatları Vakfı yayını olarak yeni kitabı “Türk Ebrûsu” ile toparlayıcı bir çalışmaya imza attı. Kitapta ebru sanatının tarihi ve Türkler’in elindeki gelişimine yer veriliyor. Herkes gerçek ebruya dokunabilsin diye kitapların içinde bir parça battal ebru da bulunuyor. “Gerçek ebru, bir ressamın tuvalinde yapmaya cesaret edemeyeceği sanat dalıdır” diyen Babaoğlu ile ebru serüvenini, günümüzde sanata nasıl bakıldığını ve geleneklerimizi konuştuk.

Ebru sanatıyla yolunuz nasıl kesişti?

Ebruyu ilk defa 1983 yılında bir arkadaşımın evinde gördüm. Ben meslek olarak elektronik mühendisiyim, liseyi Erzurum’da, üniversiteyi yurt dışında okuduğum için kendi kültürümüze biraz uzaktım. Evsahibesinin gösterdiği bir ebrudan gözlerimi alamayınca “Bunu yapan Üsküdarlı yaşlı bir bey var adı Mustafa Düzgünman. Eğer vefat ederse bu sanat kaybolacak” dediler. Ben de ebru kaybolmasın, yaşasın istedim. Uğur Derman hocanın kitabını verdiler ve oradan inceleyerek başladım. Yani başlama nedenim ‘Boyaların suyun üzerindeki raksına ya da bir kitabın kabında gördüğüm bir ebruya meftun oldum’ gibi bir sebep değil. 30 küsür senedir de Mustafa Düzgünman Hoca’nın çizgisinde ebru yapmaya devam ediyorum.

ARABAMIN BAGAJINDA KESER VE KÜREK OLURDU
O dönemde malzeme temini nasıl oluyordu?

O zamanlar boya problemi vardı. Güneşten etkilenmeyen, suda erimeyen, asit gibi yabancı kimyasallar bulunmayan toprak boyalar bulmanız gerekiyor. Boyalar ince değildi ve ezmeniz gerekiyordu. Bugünkü gibi çeşit de yoktu.

Kendiniz boya yapar mıydınız peki?

Tabii, topraktan boya yapıyorduk. Mesela Çamlıca toprağından. Arabamın bagajında hep keser, kürek olurdu. Tatile gittiğimde, yoldan geçerken falan renkli toprak gördüğümde hemen eşelenirdim bundan boya olur diye. O zaman deniz kadayıfı yoktu, kitre kullanıyorduk. Eğer deniz kadayıfı bize gelmeseydi şu an 10 kişiden fazla ebru yapan bulamazdınız. Çünkü kitrenin tavrı deniz kadayıfına nazaran çok farklıdır ve çalışması çok zordur. Çoğu insan kitreyle çalışmanın zorluğu yüzünden yapamayınca sıkılıp bırakır.

Tarihi hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Sanat tarihçileri bu teknikle yaklaşık bin senedir kağıt bezendiğini söylüyor. Başlangıçta doğrudan suyun üzerinde yapılmış. Suyun kıvamını artırmayı 15. yy’da bulmuşlar. Elimizdeki üzerine tarih atılmış en eski ebru 1496 yılına ait. New York’ta bulunuyor. İran’dan Hindistan’daki Deccan bölgesine gönderilmiş. İlk zamanlar suyun kıvamını arttırmak için çemenin hammaddesi olan boy tohumu kullanılıyormuş. Kitreyi daha sonra bulmuşlar. Boyalar suda açsın diye de sabun ağacı özü kullanmışlar. Bugün bunların yerine sığır ödü ve kitre ya da deniz kadayıfı kullanıyoruz.

Ebru hangi amaçla kullanılmış? Yabancı ülkelerin ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizde ebru önce üzerine yazmak, daha sonra ciltte kullanmak ve sonra da levha pervazlarını tezyin etmek için kullanılmış. Dünyanın her yerinde de ciltte cilt bezi yerine ya da kabın içinde yan kağıdı olarak kullanılmış. Yurt dışındaki birçok kütüphanede görebiliyoruz. Ben Sharjah, Varşova, Washington, Berlin’de atölye çalışmaları yaptım ve sergiler açtım. Zaman içinde ebru teknik olarak çok gelişti. Renk zenginliği arttı, çözünürlüğü yüksek artık. İnsanlar buna şaşırıyor.


GERÇEK EBRUYU RESSAM ÇİZEMEZ
Garip Ay adlı sanatçı, ebruyla meşhur portre ve resimler yaptı.

O yapılanlar ebru olarak isimlendirilemez. Ebru, bir kağıt bezeme tekniğinin adıdır ve bulut gibi, kaş gibi demektir. Onlar ebru tekniği kullanılarak yapılmış resimdir. Bir ressam suyun üzerinde yapılmış bir çiçek tasvirini ya da bir sureti kağıt ya da tuval üzerine son derece gerçekçi resmedebilir. Rastgeleliği nedeniyle bir ressamın battal ebruyu bu şekilde resmetmesi imkansızdır. O nedenle ancak bir ressamın tuvalinde yapmaya cesaret dahi edemeyeceği çalışmalar ebru olarak isimlendirilmelidir.

Ancak ebruya ilgiyi arttırdığını söyleyebiliriz sanırım...

Birçok insan ilgi gösterdi diye o çalışmaya bu doğrudur, güzeldir diyemeyiz. Kâni Karaca ya da Bekir Kıtkı Sezgin’in albümleri 5 bin satarken Ebru Gündeş, Murat Boz, Hadise milyon satıyor. Bu, adı geçenlerin Bekir Sıtkı Sezgin’den daha iyi müzik yaptığını göstermez. Bu, o müziği dinleyen insanların estetik algı eşikleri hakkında fikir verir ancak. Geçenlerde bir televizyon programında tesadüfen denk geldim o ressam Milano’da 60 metrekare havuzda ebru yaparak ebruyu tanıtacakmış. Ebru bu kadar ayağa düşürülemezdi herhalde. İnsanlar kendilerini eğlendirmek için bir işle ilgilenebilirler. Ben de kendimi eğlendirmek için için bağlama çalıyorum. Ama konser vermiyorum. Sanatın onlarca tanımı yapılmış üzerinde hala uzlaşılamamış. ‘Tekrarla sanat olmaz’ veya ‘Sanat özgürlükten beslenir’ gibi batı söylemleriyle bizim sanatlarımız yargılanıyor. Eserlerimize hangi gözle bakacağımızı Batı’dan öğreniyoruz.

Bizde devamlılık esas tabii...

Evet bizde usta çırak ilişkisi vardır. Ustanızı taklit ederek öğrenirsiniz. Hiçbir talebe de edepten dolayı ustasının yaptığından başka bir şey yapmaz. Ta ki ustasını aşana kadar. Bu değişiklikler kendiliğinden gelir. Kendi kendinize aklınıza estiği gibi ebruda değişiklik yaparsanız bu sanat olmaz. Şimdi ebruda sayılamayacak kadar çok ekol var. Herkes ekol sahibi... Bizim sanat tarihçilerimizin bizim sanatlarımıza ait tanımları yapmaları gerekiyor. Batı sanatının tanımlarıyla kendi sanatımızda yol alamayız ancak dejenere ederiz.

Sizin İstanbul silüetli ebrularınız var. bu bir yenilik değil mi acaba?

İBB Kültür A.Ş. bana ebruyla İstanbul’u anlatmamı istedi. Bir yandan “ebruyla İstanbul anlatılmaz ben size lale, karanfil yapayım” desem de içten içe “doğru ebruyu insanlara göstermek için bu fırsatı değerlendirmem lazım” diye düşünüyordum ve ebru ile İstanbul silüetleri yaptım. Ancak asıl amacım silüetin arkasındaki ebruyu insanlara göstermekti. Benim için ebru amaç, silüetler araçtı. Günümüzde tam tersi olmaya başladı, bu da rahatsız edici.

  • Gelenekle kimliğimizi koruruz
  • Geleneklerin önemi için ne söylemek istersiniz?
  • Gelenekler bireylerde bir topluma ait olduklarını hissettiren sosyolojik olgulardır ve kendinizi hangi topluma ait hissediyorsanız o toplumun geleneklerini yaşarsınız. Yılbaşında Noel ağacı hazırlayıp dallarına hediyeler asan ve Noel hindisi pişirip yiyen birisinin kendisini bu topluma ait hissetmediği aşikardır. Bizde ne vardır? Mahallenin zengini bayramlarda bakkala girer borç defterinin başından, ortasından ve sonundan birer sayfa yırtar ve o kişilerin borçlarını öderdi. Ne borç sahibi ne de borcu ödenen birbirini tanırdı. Ya da diş kirası geleneği vardı. Eve yemeğe gelen misafire, ‘Yemeğimizi yediniz, dişleriniz eskidi’ diye hediye verilirdi. Bugün de gelin kıza, askere giden delikanlıya ya da kurbanlık koça kına yakarlar. Bu gibi özellikler, bizi başkalarından ayırır. Gelenekleri toptan reddedersek kimliğimizi kaybederiz.
Teknoloji ebruya katkı sağlar
Ebru sanatı teknolojiyle birlikte değişime uğrar mı?

Ebrunun iki temel unsuru var. Üzerinde ebru yaptığınız sıvı ve boyalar. Kimileri duvar kağıdı yapıştırıcısı kullanıyorlar, eskiden kitre kullanıyorduk artık deniz kadayıfı kullanmaya başladık. Necmettin Oktay ayva çekirdeği, boy tohumu, kitre, salebi denemiş ve en çok salepten memnun kalmasına rağmen ucuz olduğu için kitreyi tercih etmiş. Petrol mühendisi bir arkadaşım sondaj yapan matkap rahat ilerlesin diye döktükleri bir madde getirdi. Bir bardaktaki bir miktar suya ilave ettim ve hemen suya kıvam kazandırdı.


Teknoloji bunun gibi katkılarda bulunabilir. Boyanın da kalitesi ve çeşidi artıyor. 50 sene evvel madenden çıkan boyayı ezip çuvalla satıyorlardı. Ebru yapanlar da alıp eziyordu. Şimdilerde mikron mertebesinde çaplarda büyüklüğüne göre eleyip öyle satıyorlar. Teknoloji bize bu iki sahada önemli katkılarda bulunabilir.

#Alparslan Babaoğlu
#Ebru Sanatı
#Türk Ebrusu
7 yıl önce