Aykut Çelikbaş 2009'da tartıda en son 98 rakamını gördü ve zayıflamaya karar verdi. Önünde üç seçenek vardı: Yürüyüş, bisiklet ve koşu. O koşuyu seçti ve ideal kilosuna ulaşıncaya kadar durmadan koştu. Bir süre sonra koşu onun için kendi deyimiyle bir yaşam biçimi halini aldı. 2011’den itibaren Türkiye’de düzenlenen ultramaratonların büyük çoğunluğuna en az bir kere katıldı. Yurt dışında ise İspanya, İtalya, Fransa, İsviçre, Yunanistan, Kanada gibi çok çeşitli ülkelerde yarışlar koştu. Yetmedi, “Bu spor hakkında bilgi veren bir Türkçe kaynak bulunmuyor” dedi ve uzun mesafeleri koşmak için A’dan Z’ye tüm bilgileri içeren bir kılavuz niteliği taşıyan Ultra Kitap'ı yazdı. Aykut Çelikbaş ile koşu yolculuğunu konuştuk.
Koşmaya 2009 yılında, 33 yaşımda başladım. Çok kilo almıştım. İlk başladığım dönemde durmadan birkaç yüz metre bile koşamıyordum. İlerleyen dönemde kilo vermek için başladığım bu sporun hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok sayıda faydasını gördüğüm için devam ettim ve giderek bu bir yaşam biçimi haline geldi.
Yaklaşık yüz kiloydum. 2009'da tartıda en son 98'i gördüm. Merdiven inip çıkarken bile son derece zorlanıyordum. Baktım bu şekilde olmayacak, bir şeyler yapmam lazım. Kilo vermek için hangi sporları yapabilirim diye araştırdım. Yürüme, bisiklet olabilirdi ama açıkçası en hızlı kilo verdiren koşuydu.
Profesyonellikten kastınız kişinin geçimini yaptığı spordan kazanması ise hiçbir zaman profesyonel olmadım. Çünkü şu ana kadar koştuğum için hiç para kazanmadığım gibi yıllardır yarışlara kendi imkanlarımla katılıyorum.
Ben analistim, veri analizleri yapıyorum. Öte yandan 2013 yılından beri Salomon Türkiye sporcusu ve Suunto Türkiye marka elçisiyim. Bu markalar yarışlar ve antrenmanlar için bize önemli bir malzeme desteği sağlıyorlar.
Freelance olarak evde çalışıyorum. Evden çalışabilmem benim için bir avantaj. Haftasonlarım bana ait. Sabahları 05.00'te kalkıp koşuyorum. Bazen de akşamları koşuyorum. Uzun koşularımız hafta sonları oluyor.
Haftada altı gün koşuyorum. Bir gün dinlenmeye çalışıyorum. Bazı yarışlara hazırlanırken yedi gün koşuyorum.
En uzun koşum 38 saat 42 dakika sürdü.
Yarışlarda yanımızda taşımamız gereken zorunlu malzemeler oluyor. Sırt veya bel çantasında yarışın özelliğine göre yağmurluk, matara, acil durum battaniyesi, ilkyardım, düdük gibi malzemeler taşıyoruz. Bunun dışında yiyeceklerinizi de taşımanız gerekiyor.
Sporcu jelleri dediğimiz hazmetmesi hızlı ve kolay olan jeller var. Ama bunları uzun süre yemek midenizi bozabiliyor. Bunun için istasyonlarda çorba, peynir ekmek, çay, kahve, tuzlu fıstık, bisküviler oluyor.
Yarışlara hazırlanırken ilk hedef yarışı tamamlamak. Bunun için aylarca emek veriyoruz. Yarışın içinde çok fazla kafanızda gel gitler oluyor. Beyinle hep bir savaş halindesiniz. Her yarışın ayrı motivasyonu oluyor.
2011’den itibaren Türkiye’de düzenlenen ultramaratonların büyük çoğunluğuna en az bir kere katıldım. Yurt dışında İspanya, İtalya, Fransa, İsviçre, Yunanistan, Kanada gibi ülkelerde koştum. Fransa’da Mont Blanc dağının çevresinde tam bir tur attığınız 170 kilometrelik UTMB (Ultra Trail du Mont Blanc) ve Atina’dan başlayıp Sparta kentine kadar 246 kilometre koştuğunuz Spartathlon gibi dünyanın en tanınmış ultramaratonları bunların arasında.
Ultra Kitap aslında uzun mesafeleri koşmak için A’dan Z’ye tüm bilgileri içeren bir kılavuz. Bildiğiniz gibi maraton mesafesi olan 42 kilometre 195 metre üzerindeki tüm koşu yarışlarına ultramaraton ismi veriliyor. Her sene dünyada binlerce ultramaraton yarışı düzenlenirken 2017 yılında Türkiye’de yaklaşık 25 tane ultramaraton yarışı düzenlenecek. Bu sayı her sene artıyor ama bu kadar çok yarış olmasına rağmen bu spor hakkında bilgi veren bir Türkçe kaynak bulunmuyor.
Yarışa katılmak için önce başka yarışları belli sürelerin altında bitirerek belirlenen kriterleri karşılamanız ve tüm dünyadan davet edilen 400 koşucu arasına girmeniz gerekiyor. Küçük bir azınlık dışında katılan herkesin temel amacı 36 saat içinde yarışı tamamlamak. Atina’dan başlayıp 36 saat içinde Sparta şehrine ulaşan ve yarışın bitişini simgeleyen Leonidas heykeline dokunmayı başaran her koşucu mitolojik bir kahraman gibi karşılanıyor.
2014’te bu yarışa katılma hakkı kazanan ilk Türk koşucu oldum. Daha sonra 2015 ve 2016’da tekrar katılarak üst üste üç kez tamamladım.