|

Küresel denklem ve The Cemaat

Cemaat her dönem kazananın/kazanabilecek olanın yanında yer almayı bilmiştir. Kaybeden bir yapının içerisinde yer alıp zayıflamaktansa kazananın yanında yer alarak kazançlı çıkıp güçlenmeyi her dönem tercih etmiştir. Buna dair belki de verilecek en net örnek ''başörtüsü'' sorunudur.

Metin Aksoy
00:00 - 17/03/2014 Pazartesi
Güncelleme: 14:32 - 9/02/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Bugün Türkiye, hem iç hem de dış politikada oldukça hareketli bir gündemle meşgul olmaktadır. Öyle ki, ulusal ve uluslararası alanda tektonik bir zemine kaydırılmaya çalışılan Türkiye gündemini, takip ve tahlil etmek giderek zorlaşmaktadır. Uluslararası İlişkiler disiplininin klasik teorilerine göre iç ve dış/ulusal ve uluslararası arasında çizilen keskin ayrımın artık geçerli olmadığını ise iki mecra arasındaki karşılıklı etkileşimden anlayabilmekteyiz. Zira Türkiye''nin iç politika gündemini meşgul eden birçok vakanın dış politikada bir yansımasının olduğunu bugüne kadar deneyimlediğimiz gelişmelerden biliyoruz: Ak Parti iktidarlarına kadar geçen dönemde uluslararası arenaya dair kararlı bir adım atmak isteyen Türkiye''nin iç politikası bir anda karmaşıklaştırılmıştı.


Şimdi ise benzer bir senaryo Ak Parti iktidarı için düşünülmektedir. Bu noktada bahsi geçen karmaşaya sebep olmak isteyenlerin haklı oldukları tek nokta ise içeride güçlü bir Türkiye''nin dış politikada manevra kabiliyetinin artacağıdır. Bu çerçevede ilk olarak günümüz Türkiye''sinin dış politikada hapsedilmek istendiği küresel denklemi ardından ise bu amacın mevcut aracı olan Cemaati ortaya koymak bir elzemdir.


TÜRKİYE''NİN İZLEDİĞİ DIŞ POLİTİKA

Her ne kadar uluslararası gündemin merkezinden çıkarılmaya çalışılsa da Suriye krizi küresel denklemin en önemli bileşenlerinden bir tanesidir. Küresel güçlerin meseleyi bilek güreşine çevirmesiyle iktidarda tutunmaya devam eden Esed''e karşı Türkiye''nin izlediği dış politika ise Mısır devriminin darbeye evrimine sessiz kalan Batı tarafından bile defalarca kabul edilmiştir. Ancak gerek insani gerekse güvenlik ekseninden bakıldığında Suriye krizinden en fazla etkilenen ülke konumunda olan Türkiye''nin ilkeli ve onurlu duruşu, Batı ile Çin-Rusya-İran ekseni arasındaki jeopolitik hesaplaşmaya kurban edilmiştir.


Bir başka deyişle küresel aktörler tarafından bir pazarlık unsuru haline getirilen Suriye meselesinde Türkiye yalnızlaştırılmak istenmiş ve '''oyunun''' dışına itilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte Suriye''de yaşanan insanlık dramını ve katil Esed''i gerek uluslararası örgütler gerekse de küresel aktörler nezdinde gündemde tutmaya çalışan Türkiye''nin bahsi geçen meseleye odaklanması ise iç politikanın karmaşıklaştırılmasıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Gezi Parkı eylemlerinde Esad lehine slogan atan kitleler ve kitlelerin organize edilmesinde Suriye istihbaratının da etkili olduğu gerçeği göz önüne alındığında durum daha da berraklaşmaktadır.


Bununla birlikte Batı''nın darbe diyemediği Mısır meselesi de küresel denklemin bir diğer ayağını oluşturmaktadır. Mısır devrimiyle iktidara gelen Mursi''nin darbe ile alaşağı edilmesi ise yine Mursi''nin izlemeye çalıştığı dış politika ile ilintilidir ve Mursi tarafından izlenmek istenen dış politika Batılı devletlerin devrim yönetimini desteklemekten vazgeçip darbeye göz yummasının sebepleri arasında da yer almaktadır. Şöyle ki; Mursi''nin en önemli dış politika manevrası Filistin meselesi odaklı olmuştur.


Sayın Davutoğlu''nun da girişimleriyle Hamas ile El Fetih''in birleştirilmesi ve aralarındaki sorunların giderilmesi adımı yanında, Mısır tarafından Filistin kapılarının açılması bölgede İsrail''i ve onun müttefiklerini rahatsız etmiştir. Batılı devletler ve onların bölgedeki müttefiki olan İsrail, demokratik yönetimlerin Ortadoğu coğrafyasında iş başına gelmesi halinde kendi çıkarlarının zarar görebileceğini fark etmiştir. Zira demokratik yöntemlerle iktidara gelecek olan Ortadoğu liderleri Arap halkının Filistin meselesine yönelik duyarlılığı çerçevesinde adım atmak zorunda kalacaktır. Tüm bu denklemi doğru okuyan Batılı devletler ilk olarak Rusya ile Suriye krizi meselesinde anlaştılar ve zulmün devam etmesini sağladılar. Bu anlaşmanın Batı için bir sebebi daha vardı: Esed gidecek olursa yerine gelecek olan Muhalifler, Sünni idi ve el-Kaide gibi terör örgütlerini destekleyebilir, bu da Batı için daha büyük sorun oluşturabilirdi. Diğer yandan ise Mursi''nin darbe ile devrilmesine göz yumdular.


Özetle Suriye''deki muhalifleri ilk günden itibaren destekleyen ve bölgede hem İsrail hem de Esed karşısında yer alan tek aktör Türkiye kaldı. Mursi''nin bir darbeyle devrilmesi, Esed yönetiminin devamlılığının da bir göstergesiydi. Muhalifleri destekleyen iki önemli liderden biri gönderilmiş oldu. Bir diğer lider ise Sayın Başbakan Erdoğan''dı. Bölgede İran''la da nükleer müzakerelerde bir neticeye varılmış ve yeni müttefik bulunmuşken Erdoğan''ın gitmesinde pek de bir sorun yoktu. Nihayetinde Mısır darbesine '''darbe''' diyemeyen Batı, Türkiye''deki ağaç kavgasını küresel medya aracılığıyla tüm dünya''ya duyurmaya ve Mısır''da olduğu gibi bir darbeye dönüştürmeye çalıştı. İstenilen sonuç elde edilemeyince yeni adımlar atıldı: Dershane tartışması ile başlayan ve 17 Aralık tarihinde netleşen yeni süreç.


DEVLET DESTEKLERİNİ DESTEKLEDİ

Gezi Parkı eylemleri ile bileği bükülemeyen Ak Parti iktidarının karşısına bu sefer de çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Gülen Cemaati çıkarılmıştır. Bu seçim oldukça mantıklıdır zira İslami referansları yoğun bir şekilde kullanan Ak Parti iktidarının karşısına katı laik ve elitist bir yapılanmanın çıkarılması defalarca başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Cemaat ise İslami referansları kullanmakta ve bu noktada Erdoğan''ın karşısına çıkarılabilecek en güçlü rakiptir. Küresel ve derin aktörlerin Türkiye''yi iyi analiz ettiklerini de bizlere göstermektedir. Ancak Cemaat tarihinin hiçbir döneminde iktidarla bu kadar açıktan ve farklı üslupla kavga etmemişken, böyle bir yapı, nasıl olur da Türkiye''deki hükümetin devrilmesinde rol oynayabilir.


Aslında Cemaatin mazisinde atmış olduğu her adım rasyoneldir. Cemaat her dönem kazananın/kazanabilecek olanın yanında yer almayı bilmiştir. Kaybeden bir yapının içerisinde yer alıp, zayıflamaktansa kazananın yanında yer alarak kazançlı çıkıp güçlenmeyi her dönem tercih etmiştir. Buna dair belki de verilecek en net örnek ''başörtüsü'' sorunudur. Cemaat başörtüsünde devlet tezlerini destekledi ve ''füruat''tır diyerek, kendisine yönele bilecek tehditleri baskıları bertaraf etmiş oldu. Çünkü İslamcıların kazançlı çıkmaları pek de mümkün değildi. Gayet rasyonel bir yaklaşımdı. Tam olarak mahremiyetine giremediği bir yapıyla mücadele edebilmesi mümkün değildi ve beklenen gün için duygusallık yerine kazançlı çıkmayı hedefledi ve nitekim öylede oldu.


DÜN GEZİ BUGÜN CEMAAT

Cemaat bugün yaşanan kavgada da duygusallıkla hareket etmemektedir. Cemaatin geçmiş dönemlerden farklı olarak ''sertlik'' ''hırçınlık'' gibi yeni yöntemler kullanmasına da şaşırmamak gerekir. Çünkü Cemaat''le yürütülen kavga cemaatten de öte bir kavgadır aslında. Küresel dengelerdeki değişimin bir diğer ayağı olan Türkiye''de kaybetmesi gereken bir yapı vardır. Bu, ya cemaat ya da Ak Parti olacaktır veya her ikisi de. Bir taraf kaybedecekse geçmiş dönemlerde olduğu gibi bunun kendisi olmasını istemiyor. Kaybetmemek içinde her türlü yöntemi deniyor ve meşru görüyor. Burada şunu görmeli: cemaat sadece görünen yüzdür, görünmeyen yüz Türkiye''nin ''açılım'' başta olmak üzere başlattığı iç politikaların yanında Ortadoğu, Afrika ve Balkanlar''da sürdürdüğü dış politikadan rahatsızlık duyan aktörlerdir. Amaç Türkiye içerisindeki değişimi küresel aktörlerin istediği biçimde oluşturmak ve yeni Türkiye''nin politikalarının biran önce sonlandırılmasıdır. Bu noktada, Ak Parti iktidarının gönderilmesi için her türlü operasyonel adımların atılması gayet mubah olarak görülmektedir. Bu, dün ''Gezi'', bugün ''Cemaat kavgası'' yarınsa çok farklı yüzlerle karşımıza çıkacak veya çıkartılacaktır.

#Küresel denklem
#The Cemaat
#DÜN GEZİ BUGÜN CEMAAT
10 yıl önce