|

Yeni Şafak yazarları Akif Emre'yi yazdı

Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal, Kemal Öztürk, Gökhan Özcan ve Süleyman Seyfi Öğün bugünkü köşelerini Akif Emre'ye ayırdı.

Yeni Şafak
08:49 - 25/05/2017 Perşembe
Güncelleme: 12:24 - 25/05/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Süleyman Seyfi Öğün, Gökhan Özcan, Aydın Ünal ve Kemal Öztürk.
Süleyman Seyfi Öğün, Gökhan Özcan, Aydın Ünal ve Kemal Öztürk.

Aydın Ünal, Kemal Öztürk, Gökhan Özcan, Süleyman Seyfi Öğün bugünkü köşelerini kalp krizi sonucu hayatını kaybeden yazarımız Akif Emre'ye ayırdı. Yazıların en dikkati çeken bölümleri:

Endülüs'ten Açe'ye...


Kendi kendime “hiç 'arifimiz' kaldı mı?” diye sorduğumda aklıma gelen ilk isimdi Akif Emre…Akif Emre bir “entelektüel” değildi, bir “aydın” da değildi; bir münevverin ise çok çok ötesindeydi. Akif Emre, bir “arif”ti.Bir entelektüel kadar bilgiliydi, bir aydın kadar yerliydi; ancak Akif Emre, bilgisini, donanımını, sarsılmaz bir ahlak ve maneviyat temeli üzerine inşa etmişti.Çizgisi çok netti. O çizgiden hiç çıkmadı. Yalpalamadı. Rüzgara göre yön değiştirmedi. Eğilmedi, bükülmedi, kırılmadı.Popülizm hastalığına, şöhret tuzağına kaptırmadı kendisini. Televizyonun, sosyal medyanın cazibesine kapılıp izlenmek, takip edilmek adına kendisi olmaktan çıkmadı.İstese, mutlaka çok para kazanabilirdi. Belediyelerin, derneklerin, vakıfların, grupların, cemaatlerin suyuna gidip, onların hoşlanacağı sözler söyleyip, onların kapısında proje kovalayıp refah içinde bir hayat sürebilirdi.


Onlara dava adamı deniyor

Akif Emre'nin ölümü neden bu kadar sarstı hepimizi? Onu yakından tanıyan ya da tanımayan, herkesin derinden bir hüzün yaşadığına şahit olduk. Sosyal medyada binlerce, on binlerce insan onun için dertli mesajlar attı, hayırla andı ve derinlerden kopup gelen acısını dile getirdi.Neden?Sanırım, Akif Emre'nin yalnızlığı ve yalnız olarak hayata veda etmesi hepimizi çok sarstı.Dik duran, hakikati bulunduğu her ortamda söyleyen, yazan ve anlatan bir insan yalnızlığı göze almak zorundadır. Akif Ağabey de bunu göze aldı.Yaşarken ölmüş gibiydi aslında. Köşede, kuytuda ve gölgede kalmaya mahkum edildi. Şimdi o yalnız odasında, tek başına otururken, aniden ve sessizce, bu kirli dünyada göçüp gitmesi hepimizi perişan etti.

Akif Emre asıl hikayeye geçti

Garip bir tecellidir; Mayıs 'anma' mevsimi denilecek düzeyde bir veda ayı da. Ne çok isim bu ay hayata veda etti…. Birer birer toprağa verilen isimlerin bir anda ne büyük boşluk bıraktıkları ancak onlar yolculuğa çıktıktan sonra hissediliyor” diye yazmış Akif Emre 7 Mayıs 2013'teki yazısında.Evet ne garip tecelli; ne kadar da Akif Emre'nin vedasının ardından yazılabilecek cümleler bunlar! Özellikle gidenlerin geride bıraktıkları doldurulamaz boşlukla ilgili ifadeleri…Evet, Akif Emre'yi de kaybettik işte bir Mayıs günü aniden ve geride bıraktığı boşluk orada öylece duracak belli ki. 'Bir Akif gider bin Akif gelir' diyecek durumda değiliz; maalesef dolmuyor, doldurulamıyor Akif Emre gibi 'insan'ların yeri.Her bulunduğu yerin hakkını veren, zamanın estirdiği cereyanlara kapılarak eğilip bükülenlerden, kıyılarımıza vuran dalgalarla kafası karışanlardan değildi Akif Emre. Netti, berraktı, vakur ve sabırlıydı. Ne olduğunu, ne olacağını bilemeyeceğiniz, duruşuna itimat edemeyeceğiniz yeni model insanlardan değildi.

Âkif Emre işte bu damara tutunarak yaşadı

Akif Emre'yi kaybettik. Yeni Şafak'tan bir komşuluğumuz vardı. Ama görüşmek, tanışmak bir türlü nasip olmadı. Lâkin yazılarını kaçırmamaya çalışır, dikkâtle okurdum. Üzerinde düşünülmeye değer, öğretici, kavratıcı yazılardı Emre'nin yazıları. Hayâtı da kendisini yakından tanıyanlardan işittiğim kadarıyla “sessiz”, “gösterişsiz”, “mütevâzî” bir hayâttı . Hani, “temiz bir Müslümân hayatı” derler ya, öyle…Siyâsal çalkantıları tâkip eden; lâkin ona kapılmayan bir etki hissedilirdi yazılarında. Âkif Emre'yi ilgilendiren daha “derin” meseleler vardı. Bunu bir çırpıda “medeniyet” meselesi olarak vasıflandırmak mümkündür. Doğrusu; “medeniyet” vurgusu beni hayli ürküten bir vurgudur. Üzerinde son derecede hesapsız spekülasyonların yapılabildiği, abartılı bir kavram olarak gözükmüştür bu kavram bana. Genellikle de bu spekülasyonlar taşkın, “mutantan” bir üslûpla yapılır. Bir tür süper ego doğurmaktır amacı. Hoş; bu spekülasyonları yapanların pek çoğu da , yerlere göklere koyamadıkları “medeniyet” örüntülerinin muhtevâsından bîhaberdir ya…Her neyse…Bu tarz medeniyet spekülasyonlarıyla karşılaştığımda hep Abdullah Laroui'nin “Yaralı Bilinç” kitabında yazdıkları gelir aklıma..Kişisel nam ve hesâbıma tercih ettiğim ve kullandığım kavram “kültür”dür.

#Aydın Ünal
#Kemal Öztürk
#Gökhan Özcan
#Süleyman Seyfi Öğün
7 yıl önce