|

'Medeniyet varedici, uygarlık yokedicidir'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Yusuf Kaplan köşesinde medeniyet tasavvuru çizdi. Mehmet Acet, Aydın Ünal, Fatma Barbarosoğlu ve Süleyman Seyfi Öğün de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:00 - 22/05/2017 Pazartesi
Güncelleme: 09:16 - 22/05/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Yusuf Kaplan, Fatma Barbarosoğlu, Aydın Ünal, Mehmet Acet ve Süleyman Seyfi Öğün.
Yusuf Kaplan, Fatma Barbarosoğlu, Aydın Ünal, Mehmet Acet ve Süleyman Seyfi Öğün.

Yusuf Kaplan, Mehmet Acet, Aydın Ünal, Fatma Barbarosoğlu ve Süleyman Seyfi Öğün'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Uygarlık yok etmesini bilir yalnızca

Medeniyet'le ilgili kurduğumuz cümleler bize ait değil. Yanlış.Medeniyet deyince, Batı uygarlığından ne anlıyorsak onu anlıyoruz sadece!Kelime bize ait ama içeriği bize ait değil. Bu ürpertici işte!Yaşadığımız medeniyet krizinin yol açtığı traji-komik bir durum bu.Bugün bu sütunda daha önce yayımlanan bir yazımı, medeniyet meselesini özlü bir şekilde açıklığa kavuşturacağı, bu konuda kalkış noktası oluşturabileceği düşüncesiyle gözden geçirerek sizlerle yeniden paylaşıyorum.Bir manifesto bu. Zihnimizi açacak, berraklaştıracak bir yol haritası aynı zamanda.

Uygarlık yani sivilizasyon, tek boyutludur: Yalnızca yatay düzlemde varolur. O yüzden sadece yüzeyle ilgilenir, her şeyi yüzeyselleştirerek düzleştirir. Ve bitirir.

“Biji serok Erdoğan” sloganlarını işittik

Gözümüzü sağ taraftaki tribünlere çevirdik, “Yürüyeceksin, gençler yürüyecek arkandan” yazıyordu.Sola döndük, “Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek…”Karşımızdaki dev ekranda “Yeni atılım dönemi” ibaresi vardı.Daha altta, “Özgürlük, gelişme, refah, demokrasi, değişim, reform” yazıyordu.Her biri esaslı kavramlar, her biri yeni dönemin hedef listesinin alt başlıklarını oluşturuyor.Salonun bize göre sağ tarafı ile 'kale arkasında' Doğu/Güneydoğu illerinden gelenler çoğunlukta.Şırnak, Hakkari, Van, Erzincan, Erzurum, Diyarbakır...Galiba, bu bölgelerden gelenlerin salonda kalabalık görünmesi, özel olarak tercih edilmişti.

Bu kucaklayıcı ifadeler...

AK Parti, 3. Olağanüstü Kongresini tamamladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Ağustos 2014'de “emanet bıraktığı” AK Parti Genel Başkanlığı'na 998 gün aradan sonra geri döndü.

Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkanı olması Türkiye açısından önemli bir devrim. 27 Mayıs askeri darbesiyle cumhurbaşkanlarına siyaset yasaklanmış, cumhurbaşkanları siyasetin karşısına konumlandırılmıştı. AK Parti kongresi, vesayetin sona erdiği, cumhurbaşkanlarının yeniden siyasetle, yani milletle kucaklaştığı bir miladın sahnesi oldu.

Kongre salonundaki coşku, heyecan, ama en çok da kardeşlik fotoğrafı görülmeye değerdi. Kocaeli'nin yanında Van, onun yanında Bursa, onun yanında Şırnak, onun yanında Erzurum'dan gelen misafirler vardı. Ankara ve İstanbul elbette merkezdeydi. Türkçe ve Kürtçe sloganlar hiç susmadı.

Küçük kızın vidyo kaydı

Küçük kız feryat figan ağlıyor.Ev ahalisinden birisi küçük çocuğun gözyaşlarının kaydını tutuyor.Küçük kız Bu kitabı bana devlet verdi ben onu nasıl yırtarım derken adeta kendinden geçiyor.Bu kitabı devlet verdi. Cümle öğretmenin cümlesi. Belli ki küçük kızın öğretmeni kitaplarınız size emanettir yırtmayacaksınız, tertemiz kullanacaksınız demiş. Dememiş adeta öğrencileri bu sorumluluğun alınmadığı durumlar için acıdan kahrolma potansiyeli üzerinden şartlamış.Küçük kız, öğretmeninin korku burcunda verdiği “sorumluluk” ateşinde takılı kalmış, gözyaşını birbirine ekliyor.Küçük kızın vidyo kaydı alınırken, ona eşlik eden yetişkin bir kadın var. Belki annesi. Belki yakını. O kitap sana emanet değil o kitap senin diyor. Küçük kız hayır o kitap bana emanetti diyerek içini çeke çeke ağlamaya devam ediyor.

AK Parti'ye bir geçiş var

Sayın Cumhurbaşkanının AK Parti'ye dönüş konuşmasını dinlerken, Türkiye'nin yakın dönem siyâsal-toplumsal , siyâsal -ekonomik ve kültürel târihi âdeta bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Sayın 
 konuşurken, zihnimden bu târihin içinde biriken ağırlıkları seri bir şekilde tartıyordum. Tereddüde yer bırakmayan net bir resim çıktı ortaya. Gelinen aşamada AK Parti, sâdece mevcut siyâsal partilerden birisi değil. AK Parti, Türkiye'nin “hâkim partisi” hâline geldi. Bugüne kadar kurulan hükümetlerin aktörlerine baktığımızda kafamız karışabilir. Bir zamanların DP'si, AP'si; hattâ ANAP'ı elbette unutulmaz. Ama şunu da unutmayalım: DP-AP çizgisi neticede Türkiye Cumhûriyetinin kurucu hâkim partisi olan CHP'den kopan bir geleneği ifâde ediyordu. Merkez sağ olarak nitelendirilen bu partilerin yükselişi karşısında hâkim parti CHP, kendisini “solculaştırarak” var etti. Merkez sağ ile merkez sol arasındaki mücâdeleler zaman zaman çok sertleşmiş olsa da , nihâî tahlilde “benzerlerin” mücâdelesiydi. Târih bunun sağlamasını da yaptı zâten. AK Partinin yükselişi karşısında bir zamanlar saç saça, başbaşa didişen bu partiler arasındaki farklılıklar silindi ve anti-AK Parti kulvarında buluştular. Pek çoğu da zâten aslî yuvasına, yâni CHP'ye döndü. Veyâ CHP, merkez-sağ ile merkez-solun toplanma adresi oldu. CHP, sâbık bir hâkim parti olarak, söyleyecek “yeni bir şeyi olmayan”; o derecede de kronik reddiyeci reflekslerle çalışan “muhafazakâr” bir partiye evrildi.
#Yusuf Kaplan
#Mehmet Acet
#Aydın Ünal
#Fatma Barbarosoğlu
#Süleyman Seyfi Öğün ​
7 yıl önce