|

Orucu dilimiz ve kalbimiz de tutsun

Mübarek Ramazan-ı Şerif ayını diğer vakitlerde yaşadığımız zorlukların, düştüğümüz gafletin telafisi için büyük bir fırsat olduğunu söyleyen İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, "Oruç bedene tutturulmanın yanı sıra elimize, gözümüze, kolumuza, dilimize ve kalbimize de tutturulmalı. Böylece kendimizi aç bırakmak yerine takvaya erenlerden olabiliriz" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 28/05/2017 Pazar
Güncelleme: 09:05 - 28/05/2017 Pazar
Yeni Şafak
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Heyecanla beklediğimiz mübarek Ramazan-ı Şerif ayına bir kez daha kavuştuk. Yeni Şafak Pazar Eki olarak, bu kıymetli günlerde neler yapabileceğimizi İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'a sorduk. Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevinden İstanbul İl Müftülüğü görevine atanan Yılmaz ile Ramazan ayı üzerine feyizli bir söyleşi gerçekleştirdik. Müslümanların bu ayda ibadetlere ağırlık verip Ramazan bittiğinde devamını getirmediklerini söyleyen Yılmaz, "Oruç bedene tutturulmanın yanı sıra elimize, gözümüze, kolumuza, dilimize ve kalbimize de tutturulmalı. Böylece kendimizi aç bırakmak yerine takvaya erenlerden olabiliriz" diyor.

Kur'an ayı olarak nitelenen bu ayın öneminden biraz bahseder misiniz?

Ramazan, 12 aylık mevsim için yeniden inşaa oluşumuz. Bozulan ayarlarımızın yenilenmesi açısından Rabbimiz'in ihsanı olan bir tashih, tamir ve güzelleşme iklimi de diyebiliriz. Allah'ü Teala bizi Ramazan'a küt diye düşürmüyor. Adeta safha safha hazırlıyor. Recep diyor, Regaib diyor, Miraç diyor, Şaban diyor, Berat diyor... Buralarda oruç tutularak nafile ibadete teşvik ediliyor. Adım adım Ramazan'a girdiğimize dair uyarılar yapılıyor. Yani biz Ramazan geldiğinde gafil yakalanmamış oluyoruz. Yaşayacağımız bir aylık süreç, diğer vakitlerde yaşadığımız zorlukların, düştüğümüz gafletlerin tashihi ve tamiri adına kendimizi Ramazan'ın atmosferine bırakırsak Ramazan bizi değişitirir.

İMKANI OLAN RAMAZAN
UMRESİ YAPSIN
Peki bu ayda Müslümanlar neler yapmalı?

Ramazan bizi daha yoğun bir ibadet atmosferine hazırlıyor. Hakikaten biz Ramazan'da pek çok ibadeti daha yoğun olarak yapıyoruz. Namazlarımıza dikkat ediyor, teravih namazları kılıyoruz. Bunun yanı sıra oruçlu iken kelimeyi tevhid ve kelimeyi şehadeti daha çok tekrarlamamız lazım. La havle çekmeliyiz. Kur'an-ı Kerim Peygamber Efendimiz'in kalbine indi. Bu yüzden tekrar iniyormuş gibi bol bol okumak lazım. Zekatı bu ayda vermeye özen göstermeliyiz. Ramazan'a sağlıkla kavuşmuş orucumuzu tutabilmişsek Ramazan ayının sonunda bize vacip olan bir fıtramız var. Bu bir arınma imkanı sağlıyor. Eğer imkanımız varsa farz olan hacdan sonra en değerli olan Ramazan umresini yapmalı.

YAĞMUR YÜKLÜ BULUTLAR GİBİYDİ
Kur'an- Kerim'de Ramazan ayı için Müslümanlara 'Diğer topluluklara farz olunduğu gibi siz de bu ay oruç tutun' deniyor. Siz de yapmamız gerekenleri söylediniz ama Peygamber Efendimiz bu ayı nasıl geçirmiş?

Anlatılan rivayetlere göre Pegamber Efendimiz'in bu ay en çok cömert özelliği ortaya çıkıyor. Normalde de cömert ama Ramazan ayında yağmur yüklü bulutlar gibi olduğunu anlatıyor sahabeler. Peygamber Efendimiz rahmet göstermeye, bir şey isteyene vermeye, ilgi ve şevkate göstermeye bu ay çok önem vermiş. İstenen yoksa vad eder, borç edinir yine de verirmiş. Evet Kur'an-ı Kerim'de oruç böyle geçiyor ama hak teala umarız ki takvaya erersiniz diyor. Oruç sadece yemek içmekten kesilmek değil. Biz takva duygusuna ermeliyiz.

Takva duygusuna erişmek için nelere dikkat etmeliyiz?

Kalbi dünyevi meşgalelerin, maddi ihtirasların, nefsani duyguların işgal etmesine izin vermemeliyiz. Kur'an-ı Kerim'de de takva vurgusu çok yüksek seviyede yapılıyor. Müslümanların takva duygusuna ererek yücelmeleri hedefleniyor. Oruç bunun ilk aracısıdır.

Nasıl yani?

İnsan nasıl ruh ve bedenden meydana geliyorsa ibadetlerimizin de bir ruhu ve bedeni var. Mesela orucun bedeni yiyip içmekten, evlilik münasebetinden uzak kalmaktır ama ruhu takvadır. Dolayısıyla tuttuğumuz orucun ruh tarafı kalbimizi korumak, elimize, kolumuza, gözümüze, ayağımıza, dudağımıza oruç tutturmak. Sadece bize faydası olacak ibadetlerin yanında Peygamber Efendimizin 'Bugün bir yetim başı okşadınız mı?, bir yaşlıyı ziyaret ettniz mi?, bir cenazeye katıldınız mı?' diye zaman zaman sorduğu sualleri Ramazan'da daha sık yapmak gerekiyor.

ELİMİZDEKİ BİR KOVA SUYU ÇÖLE
DÖKÜYORUZ
Ramazan-ı Şerif ayında oluşan manevi değişimlerimizi bütün bir yılı kapsayacak şekilde nasıl devam ettirebiliriz?

Efendimizin çok önemli bir kuralı var. Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olandır diye. Bizim yaptığımız elimizdeki bir kova suyu çölün ortasına dökmek. Orada bir ferahlama oluyor ama kısa süre sonra geçiyor. Halbuki bir kova suyu damla damla akıtmalıyız. Ramazan da böyle. Suyu birden döktüğümüz yer oluyor. Bıçakla keser gibi Ramazan'da yaptığımız ibadetler, iyilikler, ihsanlar kesilmemeli.

Birden kesilmesinde Ramazan'ın içini boşaltmamız yatabilir mi? Yani artık manadan çok şekle önem veriyoruz sanki...

Biz ibadetleri Ramazan'la sınırlı gibi düşünüyoruz. Halbuki Ramazan'ın bizi diğer 11 aya hazırladığını bilsek vaktimizi boşa harcamayız herhalde. Ramazan ile gelen nimetleri sonra devam edecek şekilde kabullenmek gerekiyor. Burada manayı unutmuş olmamız giriyor devreye maalesef. Toplum olarak bunun şuuruna varamıyoruz. Ramazan, özellikle oruç bize öfke kontrolünü öğretmek için geliyor. Efendimiz'in hadisleri çok net. Biri sizin damarınıza bastığında oruçluyum diye düşünüp sen haklısın dememiz lazım. Ama biz nedense sinirimizi oruçlu oluşumuzu bahane ediyoruz.

RAMAZANDA
ÖZÜMÜZE DÖNÜYORUZ
Vaktimizi boşa harcamayalım dediniz. Vaktimizi nasıl doğru kullanabiliriz?

Vaktimizi Allah'ın istediği gibi dizayn etmeliyiz. Mesela Ramazan ayında yememiz içmemiz uykumuz nasıl bu aya göreyse diğer aylarda da böyle olmalı. Burada yeme içme alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Aslında biz 2 öğün yeriz. Ramazan'da özümüze dönmemiz gerekirken, bundan uzaklaşıyoruz. Fazla yiyip mideyi zora sokuyoruz. Sonra rehavet başlıyor. Namaza gitmek istemiyoruz. Bunun en güzel yolu, iftarı bir çorba hurma ile açıp namaz kılındıktan sonra yemeğe devam etmek. Az yemek israfı da önleyecek.

Cemaatlerin şeffaf olması gerekiyor
Uzun süre öğretim üyeliği yaptıktan sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevini yürüttünüz. Ocak ayından beri de İstanbul İl Müftülüğü görevini yürütüyorsunuz. Osmanlı ve İslam tarihi açısından önemli bir şehir olan İstanbul aynı zamanda kozmopolit bir şehir. Bu şehre müftü olmak nasıl bir duygu?

Şüphesiz her nimetin külfeti oldu gibi zorlukları mutlaka var. Sonuçta 16 milyonluk bir şehir ve 10 bin kişiden oluşan bir personel var karşınızda. İstanbul bir de medya ve ticaret şehri olması hasebiyle Türkiye'nin merkezi. Onun getirdiği yoğunluk ve yorgunluk var. Güzelliğin en güzeli burada o bakımdan kolaylıklar var. Zorluklarıyla beraber İstanbul Müftülüğü şerefli ve güzel bir hizmet.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevindeyken 15 Temmuz darbe girişimi sonrası cemaat ve tarikat toplantılarını organize ettiniz. Bu toplantılarda neler konuşuldu?

Aynı olayların tekrarlanmaması adına ülkemizdeki geleneksel irfani grupların böyle bir ithama maruz kalmadan korunabilmesi adına, onlara rehberlik yapabilmek ve kendilerini otokontrol sistemiyle yönetebilmeleri için aşağı yukarı 35 kadar cemaat ve tarikat grubuyla görüştük. 15 Temmuz'dan sonra yine böyle bir hareket olursa görev alıp almayacaklarını, Diyanet İşleri ile hareket edip etmeyeceklerini sorduk. Aşağa yukarı pozitif cevaplar aldık.

Dini olguları kullanıp insanların akıl ve gönüllerini suistimal eden hareketlere karşı neler yapmalıyız?

Devletin burada rol alması gerekiyor. İrfan gelenekleri, tarikatlar bizim bir parçamız. Bunda bir problem yok ama bunların bir güç haline gelmesi, siyasete, ticarete, aktif hayata müdahale eder hale gelmesi her zaman risklidir. Şeffaf olmalarını sağlamak gerekiyor. Ne yapacaklarını, kimlerden oluştuklarını ve para kaynaklarını açıkca belli etmeleri gerekiyor. Yetiştirdikleri insanları topluma kazandırmalı, peşinde tutmamalı.

Unutulan
gelenekler canlandırılıyor
Eskiden yapılıp şimdi yapılmayan Ramazan geleneklerimiz var mı?

Önceden temcitler okunurmuş minarelerden sabah namazından sonra ama bugün okunmuyor. Endurun tedavi pek yapılmıyordu ama artık yapılmaya başladı. Bunun dışında yapılmayan pek bir şey yok. Hatimle teravih de kılanıyor, itikafa da giriliyor.

Binalarda bunalanlar camide soluk alacak

Geçtiğimiz günlerde camilerin statülerini değiştireceğiz demiştiniz. Bunu nasıl yapacaksınız?

Statüleri değiştireceğiz değil de tasnif edeceğiz. Her camiye bulunduğu yere göre entellektüellik katılacak. Cami sadece namaz için gidilen yer gibi anlaşılmaya başladı. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müşterek bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmaya göre artık camilerimizin statüleri farklılaşıyor. Bulundukları mekanlara göre mahalle camileri, meydan camileri, çarşı camileri gibi 7 farklı grup var. Her grubun içinde bulunması gereken standart mekanlar olacak. Böylece yüksek binaların aralarındaki camilerimiz, apartmanda bunalan insanlarımızın eşiyle, çocuklarıyla birlikte gittiği ve orada her birine farklı imkanlar sunan mekanlar haline dönüşecek. İbadet edilen kısımlarında bir değişlik olmadan sosyal aktivite alanları eklenecek.

#Ramazan-ı Şerif
#Oruç
7 yıl önce