|

"Post-ihanet hikâyesi olarak işlememiz mümkün"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Ömer Lekesiz köşesinde "CHP ya da post-mandater devirde bir post-ihanet hikâyesi" başlıklı yazısını kaleme aldı. Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, Hatice Karahan ve Abdullah Muradoğlu da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
10:12 - 5/12/2017 Salı
Güncelleme: 10:21 - 5/12/2017 Salı
Yeni Şafak
Abdullah Muradoğlu, Kemal Öztürk, Hatice Karahan, Hasan Öztürk, Ömer Lekesiz.
Abdullah Muradoğlu, Kemal Öztürk, Hatice Karahan, Hasan Öztürk, Ömer Lekesiz.

Ömer Lekesiz, Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, Hatice Karahan ve Abdullah Muradoğlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Ömer Lekesiz: CHP ya da post-mandater devirde bir post-ihanet hikâyesi

Post-modern savaşların yürürlükte olduğu şu devirde, siyasi örgütler, milletler ve devletler arası ilişkilerin de post-modern bir sürece evrildiğini bizzat görüyor ve yaşıyoruz. Bu çerçevede artık konvansiyonel olan hiçbir şey yok; meşhur soğuk savaşterimi bile mezkur ilişki içinde eridiği gibi, manda sistemi olarak bilinen başka bir devletin vesayeti altında yaşama hali de günümüzde kanıksanmış ve sıradanlaşmıştır.Öyle ki, herhangi bir liderin Amerikan başkanını ziyareti, bir bağlılık testi ve onun ilgisi olduğu bölge (devlet) bazında yeni bir ödeve layık görülüp görülmediği şeklinde değerlendirilmekte olup, Amerikan başkanının o ziyaretçisiyle el sıkışması bir tenezzül, tebessümü bir değer verme, konuşma süresinin uzunluğu ya da kısalığı bir kabul ya da ret göstergesi sayılmaktadır. 

Hasan Öztürk: Bünyede ‘iyi huylu’ bilinen virüsler varken

Fabrika ayarlarına dönmek, belki kurtarmak niyetinde olduğunuzu kurtarabilir ancak onca birikiminizi de yok eder. Öyle değil mi?

Şöyle düşünün. Bir akıllı telefonunuz var. 3 yıldır kullanıyorsunuz. 3 yıl boyunca bir telefon rehberiniz oluştu. Onunla birlikte türlü türlü uygulamaları indirdiniz. Ve telefonunuzun bir hafızası oluştu. Sonra bir sabah uyandığınızda telefonunuzun kilitlendiğini gördünüz. İlk seçenek, “Fabrika ayarlarına dönüş”, sonraki seçenekse biraz zahmetli, biraz meşakkatli.O an hızlıca karar verip fabrika ayarlarına dönerseniz, ne telefon rehberiniz kalır geride ne 3 yıl boyunca yüklediğiniz ve sıklıkla kullandığınız uygulamalar.

Kemal Öztürk: Bir davada üç mesele: Bağımsızlık, rüşvet, devlet aklı

Rıza Sarraf davası, son yılların en önemli ve en kritik davalarından biridir. Davanın detaylarını anlatmıyorum. Yeterince dinlediniz, okudunuz zaten.Bu davayı izlerken üç ana konunun olduğunu ve bunların birbirine karıştığını gördüm. Bu durumu tartışmak istiyorum.

Bu davada öne çıkan en önemli konulardan biri, ekonomik ve siyasi bağımsızlık meselesidir aslında.ABD, İran’a uyguladığı ambargoyu deldiğimizi, bunun da suç olduğunu iddia ediyor. Kağıt üstündeki bu cümlenin Türkçeye çevrilmiş şekli şudur: ‘Ben ABD’yim. İran’a ambargo uygula dediğim halde nasıl uygulamazsın (yani siyaseten bağımsız olmazsın)? Ayrıca ambargoyu deldin diyelim, buradan kazandığın parayı tek başına hazinene koyamazsın, benimle paylaşacaksın (ekonomik olarak bağımsız olamazsın).’

Hatice Karahan: Enflasyon meselemiz

Dün gelen Kasım ayı tüketici enflasyonu, beklendiği üzere başını yukarı kaldırarak yıllık %12,98 olarak kaydedildi. Böylelikle Ekim ayındaki %11,9 seviyesinden 1,08 puan fazla bir enflasyonla karşı karşıya kaldık. Bunun arkasında ise, aylık bazdaki enflasyonda %1,49’luk bir oranın gerçekleşmesi yatıyor.

Peki, bu düzeyde bir aylık enflasyon nereden ileri geliyor? Hesaplara bakarsak, oranın kabaca üçte birini gıda ve alkolsüz kaleminin oluşturduğunu görüyoruz. Mesele yine büyük ölçüde “işlenmemiş gıdadan” beslenirken, tek tek ürünleri incelediğimizde “domates bir başına enflasyonu bu derece etkilememeli” diyoruz.  Domatesin yanı sıra, katkıda öne çıkanlar arasında örneğin yumurta da göze batıyor. Öte yandan gıda, yıllık enflasyonda da çeyreği aşan aslan payına sahip unsur olarak yerini koruyor. Zira grubun yıllık enflasyonu Kasım’da %15,78’e yükselerek, Mayıs ayından sonraki en yüksek noktayı görmüş oluyor.

Abdullah Muradoğlu: Trump’ın kaderi Flynn’in elinde mi?

Donald Trump’ın Başkan seçildikten sonra “FBI” ile yıldızı bir türlü barışmadı. Trump her fırsatta FBI’yı sertçe eleştiriyor. Geçen hafta yayımladığı tweette Trump yine  “FBI”yı sorgulayarak, “Derin devlet yetkililerimiz neden Clinton’ın e-postalarını deşelemiyorlar. Arızalı ve bozuk mu?” demişti. Hillary Clinton’ın, Dış İşleri Bakanı iken resmî yazışmalarını özel elektronik posta hesabından yapması FBI tarafından soruşturulmuştu. Gerekçe, Clinton’un ‘ulusal güvenlik’ için boşluk yarattığıydı. Ancak FBI soruşturmasından Clinton’un mahkeme önünde yargılanmasını gerektirecek bir sonuç elde edilmedi.

“Derin devlet” deyimi ABD’de en iyimser açıklamasını “Amerikan siyasetini perde arkasında kontrol eden bürokrasi” cümlesiyle buluyor. Bu bürokrasiden daha çok, sayısı 17’yi bulan, “İstihbarat Topluluğu” kastediliyor. Trump, “CIA”in başına, “Evanjelik Hıristiyan” kişiliğiyle tanınan Mike Pompeo’yu getirdi. “Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi” üyeliği yapan Pompeo İslamofobik konuşmalarıyla da dikkatleri üzerine çekmişti.  Ekim ayı başında “Axios” haber sitesi Trump’ın Dış İşleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevden alarak yerine Pompeo’yu getireceğini ortaya attı. Şimdi bu iddia yine gündemde.

#​Ömer Lekesiz
#Hasan Öztürk
#Kemal Öztürk
#Hatice Karahan
#Abdullah Muradoğlu
6 yıl önce