|

Silah seslerini işittim ve telefon kapandı

Fotoğraf makinesini yanından ayırmazdı ama o gün onu evde bırakarak fırladı gitti. Görevi gazetecilik yapmak değildi çünkü, darbecilerin karşısına dikilmekti. Korkmadan, Allah için zalimin yüzüne karşı zalimliğini haykırmak... Çok mübarek bir iştir bu, resul görevidir.

Yeni Şafak
14:20 - 30/07/2016 Cumartesi
Güncelleme: 11:30 - 30/07/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Babam telefonla beni arayıp "Karakolu bastılar, halka ateş açıyorlar." dediğinde karşımızdakilerin mutlak kötülüğünü görmüştüm. Son konuşmamızdı. Silah seslerini işittim ve telefon kapandı.


Abdestimi aldım, kefen niyetine üzerinde "O'ndan geldik O'na döneceğiz" ayeti yazan tişörtümü giydim ve yanıma da bir çakı alıp babama koştum. Evde silah olsa onu alacaktım yanıma. Çengelköy merkez yoğun ateş altındaydı. Vurulanlara bakıyordum aralarında babam var mı diye.


Oradakilerle birlikte sesim kısılana kadar tekbir getiriyordum. Karşımızda tam bir Siyonist askeri gördüm ben o gün. Sıkıştığı yerden, korkudan çoluğun çocuğun üzerine rastgele mermi yağdıran Siyonist askeri... Tekbirlerimiz onların silah seslerinden daha güçlüydü.



Aynı dakikalarda köprüde ve birçok yerde savaş vardı. Allah'ın orduları bizimleydi. Tankların, tüfeklerin ve uçakların tek mühimmatı koca yüreği olan insanlara yenildiği bir savaştı bu. "Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?"


Babamı Adli Tıp'tan almaya gittik. Torbanın içinde verdiler birini. Önce tabuta sonra cenaze arabasına yükledik onu. Sonra başka bir naaş daha geldi. Böyle zayıf, küçük bir şey. Genç biri herhalde dedim. Yaşananları yarım idrak ediyor gibiyim. Torbanın baş kısmı açıldı ve amcam ağlamaya başladı. Bende tık yok. Kafamdan şöyle geçiyor cümleler: "Babama benziyor. Evet, evet. Deminki değil de buymuş meğer. Küçücükmüş yahu bu adam da. Baksana hemen nasıl giriverdi tabuta."


Aldık onu da yükledik arabaya. Ben şoförün yanına geçtim, amcam arka koltuğa. Diğer adamın yakınları da geldi, oturdular yanımıza. Donuk bakışlarla ön camdan bakıyorum. Amcam belki de arka koltukta sessizce ağlıyor. Yanımdaki adam telefonla konuşuyor...



"Memlekete götüreceğiz evet. Çankırı'ya... Yok yok abim vücudunda hiçbir şey yok. Sadece kafasına aldığı bir darbeyle gitmiş. Kayış gibi bir şeydi ne bileyim... He ya terhisine de 2 hafta kaldıydı."


Ağlamaya başlıyor adam. Telefonunu kapatıyor sonra. Arka koltuktaki diğer yakınına bir şeyler söylüyor. Öğreniyorum ki az evvel babamla bir askeri yan yana yüklemişiz arabaya. Taşıyoruz öyle. Başka bir ihtimal duymayı zaten hiç istemiyorum. Adamlara soru sormuyorum. Hemen arkamda oturan amcam da sormuyor.


Kafamdaki cümleler: "Biz Anadolu'yu çok gezdik ve Çankırı babamla birlikte en etkilendiğimiz yerlerden biriydi. Çok güzel ağırlamışlardı bizi. Zımba gibi delikanlılar vardı etrafımızda. Bir tane hain bulamazsın aralarında. Adamlar tam Türk. Yâran kültürü filan."



Soru sormuyorum. Sezgilerimden ve adamların aralarında yaptıkları ufak konuşmalardan anlıyorum ki bu genç adam köprüye tatbikat var diye gönderilenlerden. Olayı anlayınca silahını bırakmış, teslim olmuş. Fakat içlerindeki kansızlardan sivillere karşı tank topu bile kullanacak kadar gözü dönmüşler olduğu için öfkeli kalabalığın arasında derdini anlatamamış.


Veya bir asker vurdu kafasına kim bilir? Zaten yediği ilk darbede kolayca vermiş canını. Kötü niyetli biri olsaydı böyle kolay ve temiz ölemezdi. Tipik bir kardeşi kardeşe kıydırma hikayesiydi işte.


Askerimize sahip çıkalım. Bu yaşananlar Türkiye'nin başka bir ülkeyle savaşa sokulmaya hazırlanmasına da işaret çünkü. Ordumuzu güçsüzleştirmeye çalışıyorlar. Hain asker ve polislerden arınıp üzerimize doğru gelen kâfire karşı omuz omuza kılıç sallayacağız. Başka yol yok.



Benim komutanım savunmasız insanları vurmamı emrederse dönüp hiç düşünmeden onun kafasına sıkarım, diğerleri de beni vurur ve mevzu kapanır. Benim insanlarıma acımasızca kurşun yağdıran asker isterse 15 yaşında olsun elime geçerse onu öldürürüm. Bu olaya bakışım budur. Ama komutanı emrettiği halde bu zulme ortak olmayanlar da var. Fitneci asker veya polislere karşı duyduğumuz nefret bizi diğer güvenlik güçlerimize karşı adaletsizliğe sevk etmemeli.


Diğer yandan, tüm bu yaşadıklarımız şefkat tokadıdır hissedebilene. Bu noktada iktidarımıza çok iş düşüyor. Dilerim artık ibret alanlardan, içeriden gelen aykırı seslere, uyarılara dikkat edenlerden olurlar.


Benim duam hiç değişmedi: Rabbim devletimin ve milletimin üzerinden rahmetini, bereketini eksik etmesin. Devlet büyüklerime basiret, feraset versin. Onların ayaklarını sabit kılsın. İçerideki ve dışarıdaki hainlerin ayaklarını kaydırsın. O hainlerin tuzaklarını başlarına geçirsin.

ALPASLAN CAMBAZ

#15 Temmuz
#Darbe direnişi
8 yıl önce