|

"Suriyeliler'e karşı içten içe yükselen bir nefret"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Özlem Albayrak köşesinde "Suriyeliler konusu ciddiye alınmalı" başlıklı yazısını kaleme aldı. Kemal Öztürk, Taha Kılınç, Mehmet Acet ve Yasin Aktay da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:02 - 23/08/2017 Çarşamba
Güncelleme: 09:15 - 23/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
​Yasin Aktay, Özlem Albayrak, Kemal Öztürk, Taha Kılınç ve Mehmet Acet.
​Yasin Aktay, Özlem Albayrak, Kemal Öztürk, Taha Kılınç ve Mehmet Acet.

Özlem Albayrak, Kemal Öztürk, Taha Kılınç, Mehmet Acet ve Yasin Aktay'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Suriyelilere ücretsiz

Dönüp baktım: Daha geçtiğimiz ayın başında, Demet Akalın’ın “Suriyeliler evine dönsün” lafı üzerinden mültecilerle ilgili bir değerlendirme yazmışım. Yazının üzerinden çok geçmeden 9 aylık hamileyken tecavüze uğrayan ve yanındaki 11 aylık oğluyla birlikte öldürülen Emani Errahman olayı vuku bulunca, Suriyeli mülteci sorununu da ele alan bir yazı daha yazmışım.Görünen o ki, Suriyeli mülteciler konusunda sıklıkla yazan biriyim. Bu periyod sıklığına rağmen, bugün de Suriyelileri yazmak istedim, zira bu konunun öngörüldüğünden daha ağır sonuçları olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz iki ayda, pek çok insanla konuşma imkanı buldum, farklı yerlerde faklı ortamlarda gözlem yapma durumu oldu. Elbette bu gözlemlerin bilimsel bir bağlayıcılığı yok, yine de konuştuğunuz üç kişiden ikisi söze Suriyeli komşusundan şikayetle başlıyorsa, ortada sosyolojik bir durum olduğu muhakkaktır ve inanıyorum ki Türkiye’de toplumun alt katmanlarından çok ciddi bir ırkçılık dalgası yükseliyor; bu dalga azalmıyor, genişleyerek ve giderek artıyor.

Bu durumda topa girmemiz gerekti

Ben hafta sonu Kaçkar dağlarının zirvesine (3932 m) tırmanırken oldu her şey. Cumhurbaşkanımız kendi adına racon kesenlere vermiş ayarı. Ortalık toz duman olmuş. Lakin ben o esnada çok zor şartlarda, hayatta kalmaya çalışıyordum. Şok şükür zirveye çıkıp, Türk bayrağını öpüp, deftere adımı yazıp selametle indim aşağı. Daha sonra yazacağım bu konuyu. Şimdi başka işimiz var.RACON KESENLERİ ARIYORUZ Baktım racon meselesi kayıtsız kalınacak gibi değil. Zira Cumhurbaşkanı eğer bizim de tahmin ettiğimiz kişileri, yani ekrandan parmak sallayıp herkesi tehdit eden, köşesinden insanları hedef gösteren, sosyal medyada insanların hayatlarını karartmak için uğraşan lejyoner, tetikçi ve menfaatçi takımı kast ediyorsa, buna sessiz kalamayız. Zira o lehyoner ekibin hedefine koyduğu, iftira ve tehdit ettiği kişilerden biri benim. Bu durumda topa girmemiz gerekti.

Sıkı dost ve iş ortağı oldu

Okunup bitirildiğinde, yazarlarını kıskandıran kitaplar vardır. “Ah keşke” dersiniz, “Bunu ben yazmış olsaydım!” Mesele sadece yazarların ulaştığı ün ya da elde ettikleri maddî kazanç değildir. Hatta bunlar, denklemin çok küçük parçalarıdır. İnsanı esas kıskançlığa düşüren şey, bu kitapların yazılış sürecinde erişilen kaynaklar, kendileriyle röportajlar yapılan ünlü simalar, taranan arşivler ve gözden geçirilen temel metinlerdir. “Bunu ben yazsaydım keşke!” cümlesi, bu açıdan bakınca aslında “Keşke bu kadar tecrübeyi ve bilgiyi ben edinseydim!” demektir.Yollarının kesiştiği 1950’lerden itibaren, birlikte birçok başyapıta imza atan Dominique Lapierre ve Larry Collins, işte tam da bu cümlelerin hedefi olabilecek iki yazar. Diplomat bir babanın oğlu olan Fransız asıllı Lapierre, küçük yaşlarından itibaren kendi yolunu çizmeyi kafasına koymuş, ailesinden harçlık almamak için boyacılık bile yapmış biriydi. 

“Biri bizi gözetliyor”

Erdoğan’ın kripto telefonunun bile FETÖ yapılanması tarafından dinlendiği, “Biri bizi gözetliyor” kabusunun zirve yaptığı dönemlerdeyiz.Nihayet gezinin son ayağı olan Malezya’da bir salonda oturduk, soru cevap faslına geçtik. Oturmadan önce Lütfullah Göktaş, benim de aralarında yer aldığım televizyon temsilcilerini sıkı bir şekilde uyardı. Haberin gazetelerde yayınlanmadan önce televizyonlara geçilmemesini rica etti. Bu şu demekti: Orada konuşulanlar en az yarım gün mahrem kalacaktı. Anlayışla karşıladık.

Bizatihi Amerika’nın kendisi

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin 25 Eylül tarihinde gitmeye hazırlandığı bağımsızlık referandumunda takvim, gerek yapılacağı bölgelerde, gerek Irak yönetiminde ve bölge ülkelerinde yol açtığı büyük muhalefete rağmen işliyor. Son 15 yıldır yaşanan savaş dolayısıyla yoğun bir demografik hareketliliğin yaşandığı bölgede herhangi bir referandumun sağlıklı ve hakkaniyetli bir sonuç vermesi imkansız. Referandum kapsamında bulunan ve tamamı hayır dese bile neticesine göre bu bağımsız ülke kapsamına girecek olan Türkmenler, gerek Kerkük gerek Erbil ve Süleymaniye’de de yaşanan demografik hareketlilik dolayısıyla, etnik dengenin tam da bu referandumdan istenen sonucun elde edilebileceği şekilde bozulmuş olduğunu dile getiriyorlar. Bu durumda bir referandumla yaratılacak bir fiili durumun sınırları yeniden çizmesine ve insanları yeni bir sınır içine hapsetmesine gönüller razı değil.Aslına bakarsanız, ABD’nin Irak’a girdiği 2003 yılından beri aslında Irak’ın beşeri coğrafyası fiilen bölünmüş durumda. 

#​Özlem Albayrak
#Kemal Öztürk
#Taha Kılınç
#Mehmet Acet
#Yasin Aktay
7 yıl önce