|

Türk Müziği bugün tam da hak ettiği yerdedir

“Müzik insanla yaşayan bir hâdise” diyen usta ses sanatkarı Mustafa Doğan Dikmen şu tespiti yapıyor: “Sosyolojinin, ekonominin müzik üzerinde büyük etkisi var. İnsan ahlâkının büyük etkisi var. Bireysel ve toplumsal ahlâkın. Teknolojinin etkisi var. Bugün, bütün bunlarla; yaşadığımız bu şartlarla, hâl-i pür melâlimizi düşününce, müziğimizin olması gereken yerde olduğunu anlarsınız.”

Yeni Şafak
04:00 - 19/02/2017 Pazar
Güncelleme: 00:16 - 19/02/2017 Pazar
Yeni Şafak
Mustafa Doğan Dikmen
Mustafa Doğan Dikmen
NURAN ÜRKMEZ


Usta ses sanatkârı Mustafa Doğan Dikmen'le mûsıkîmizin evvelini, âhirini, ve günümüz ahvâlini konuştuk…



Siz müziğimizin en büyük ustalarından Alâeddin Yavaşça'nın en çok kıymet verdiği talebesisiniz ve çok sağlam bir meşk zincirine dâhilsiniz. Klâsik meşk yöntemi ile bugün sürdürüldüğü düşünülen meşk arasında ne gibi farklılıklar var?


Ben artık bu 'meşk' ifadelerinden çok sıkıldım. Herkes “meşk de meşk” diyor. Yok efendim, konservatuarlarda meşk yokmuş… Nasıl olsun? Karşınızda en tenhası on kişiden oluşan ve meşk bilincine sahip olmayan bir öğrenci topluluğu var… Meşk, belli bir donanıma sahip olanla yapılır… Vezin bilmezseniz Türk müziği söyleyemezsiniz. Usûl bilmezseniz de söyleyemezsiniz. Pata küte usûl vurmanın, tek başına bir mânâsı yok. O heceyi söylerken, veznin hangi kalıbına ve hangi hecesine denk geldiğinin idrâkinde olarak usûl vuracaksınız. Yoksa yaptığınız teknik olarak bir müzik olur da, Türk müziği olmaz.



ÖNCE GÜFTEYİ ANLAMAK LAZIM


Şarkı söylemek nasıl bir iştir? Siz, sözgelimi, curcuna usûlünde bestelenmiş küçük bir şarkıda “Hülyâ-yı visâlin ile var dilde bin efkâr/Aşkın ile mihnetlere ettin beni dûçar” derken, hülyâda, içimizdeki hülyâları kanatlandırabiliyor, mihnet kelimesini okurken de sıkıntı denen hâleti, kalbimizi daraltarak hissettirebiliyorsunuz. Bunu bilhassa ritmik bir şarkıda yapabilmek zor olsa gerektir. Nasıl yaklaşıyorsunuz, okumak istediğiniz bir şarkıya?


Bir kere bu benim değil, bestekârın mârifeti. Çünkü mânâ prozodisi denen hadise, şarkıda tam yerine oturmuş. “Hülyâ-yı visâlin..” derkenki müzik cümlesi, bu kavuşmanın hayâlini anlatabilecek nitelikte. Eserin curcuna olması dezavantaj gibi görünse de, müzikal yapı içersinde bu hanendenin ağzında avantaja dönüşebilir.



Ben bir şarkıyı söylemeden önce, onun güftesini anlamaya çalışırım. Şarkı okumak hemen güfteyi elinize aldığınızda yapabileceğiniz bir iş değil. Güfte şairini bilmeniz lâzım. Varsa, güftenin ve bestenin ortaya çıkış hikâyelerini bilmeniz lâzım. Bunlar sizi şairin ve bestekârın hâlet-i rûhiyesine yaklaştırır.





MÜZİK BİR YAŞAM TARZIDIR


Müzik bir meslek olmanın ötesinde bir yaşam tarzıdır. Tanburi Cemil niçin Tanburi Cemildir? Hâfız Sâmi niçin Hâfız Sâmidir? Münir Nurettin, Safiye Ayla niçin diğerlerinden farklıdır? çünkü bu sanatkârların hepsi müziği icrâ etmekle kalmamış, yaşamışlardır. Musıkî bu sanatkârlar için de elbet medâr-ı maişet sebebi olmuştur. Fakat medâr-ı maişet için müziğe ihanet etmemişlerdir.



Ben merhum Bekir Sıdkı Sezgin'in derste bir şarkıyı tarif ederken ağladığına çok şahid olmuşumdur. Derste kendi ağlardı, konserlerde de dinleyicilerini ağlatırdı. Alâeddin Yavaşça Hocam 'da, Zeki Arif Bey için, “bazen bir eser meşk ederken sayha atar ve hıçkırarak ağlardı” der…



Peki, müziği söylediğiniz gibi yaşamak, bu modern zamanlarda çok zor değil mi? Âhengin erbâbından, güzel sesle icrâ edilen bir mesleğin erbâbından olmak, gürültünün hâkimiyetini giderek artırdığı bugünün dünyasında nasıl bir durumu ifade ediyor? Böyle bir zamanda, ses sanatkârı olmanın iyi ve kötü yanları neler? Gördüğümüz, işittiğimiz, hissettiğimiz her şeyi kargaşa kelimesinin oburca yutup tüketebildiği böyle bir zamanda…


Zor elbette. Çünkü müzik tek başına vâr olan, yaşayan bir hadise değil. Müzik insanla yaşayan bir hâdise. Sosyolojinin, ekonominin müzik üzerinde büyük etkisi var. İnsan ahlâkının büyük etkisi var. Bireysel ve toplumsal ahlâkın. Teknolojinin etkisi var. Bugün, bütün bunlarla; yaşadığımız bu şartlarla, hâl-i pür melâlimizi düşününce, müziğimizin olması gereken yerde olduğunu anlarsınız. Gelenekli Türk Müziği yani klasik müziğimiz bugün, tam da hak ettiği yerdedir. Türk müziği şimdi genel itibariyle çöplükte eşeleniyor. İnsanlar ellerindeki hazineden bî-haber, onca kıymetli mücevherâtı bırakıp, çöplükte teneke ile uğraşıyorlar. Benim için bu durum zor mu? Hayır değil. Ben dış dünya ile ilgilenmiyorum. Duymuyor muyum? Duyuyorum elbette. Arabeskin de pop müziğin de en kötüsünü duyuyorum. Sevdiğim müzikler de sevmediğim müzikler de var.



Ümmü Gülsüm koleksiyonum var


Niçin olmasın…?


Bilhassa iyi Arap müziği dinliyorum. Ümmü Gülsüm koleksiyonum var. Ben kötü müziklerin beni etkilemesine izin vermiyorum sadece. Kendimi korumayı biliyorum. Kendi müziğimi bildiğim yolda yapmaktan geri durmuyorum. Beni herhangi bir popüler sanatçının yaptığı kötü müzik açıkçası hiç ilgilendirmiyor. Ona karşı kalkanım var. Fakat Türk müziği camiasının rezilliğine, evet, içerliyorum. O beni üzüyor. Beni yolumdan alıkoymuyor fakat her seferinde ayağıma çelme takıyor. Her seferinde düşüyorum fakat tekrar kalkıp yoluma devam ediyorum.



Müziğin, “sükûnetin çiçeklendiği yer” olarak tarif edildiği bir dönemin üstünden esasında çok zaman geçmedi. Fakat çok şey geçti. Sizce bugün de o sükûneti bulan, hakîkî musıkîşinaslar var mı? Yoksa ısrarla musıkîmizin peşinden gidenler, o sükûneti, sadece arayanlar ve tâlib olanlar mı? İcrâcı ve dinleyici açısından bunu nasıl değerlendirirsiniz?


Bugün o sükûneti ararsınız fakat yazık ki artık bulmanız mümkün değildir. Müzik sosyolojik, ekonomik, ahlâkî bir hadise. Tanpınar'ın yaşadığı dönemle bu dönem bir değil. Türkiye on sene önceki Türkiye bile değil. Fakat Yahya Kemalîn dediği gibi mâziye bağlı âtî olmak, çalışmak lâzım. Tarihte bunun örnekleri var mı? Var. Tanburi Cemil Bey sempozyumları düzenliyoruz, iyi, güzel. Vefalı olalım, analım elbette. Fakat bir Tanburi Cemil Bey çıkaramadığımız için üzülelim, utanalım aynı zamanda. Türk müziği camiasında bugün yaşanan en büyük problem ne biliyor musunuz? Sanatçıların sadece medâr-ı maîşet derdinde olmaları. Yani daha çok dinleyiciye ulaşmak, üç kuruş daha çok kazanmak için düştükleri ve müzik sanatını düşürdükleri durum. Kolaycılık, çalışmamak, şöhret için tavizler vermek falan.. Esasında sesleri güzel, kabiliyetleri yüksek olan birçok müzisyenin müzik ahlâkları yok. Esas sorunumuz budur. Bekir Hoca, “ ağzınızla kuş bile tutabilirsiniz , ama müzik ahlâkınız yoksa hiçbir şeysiniz” derdi. Bekir Hoca, Nişantaşı'ndaki okula, Maltepe'de kirada oturduğu evinden, dolmuşla gelir giderdi. Kâni Karaca, Münir Bey, Alâeddin Yavaşça … bu cefâkâr sanatkârların maîşet derdi yok muydu sanıyorsunuz. Hepsi de para kazanmak için çaba sarf etti. Fakat hiçbiri sanatkârlıklarından taviz vermedi; müziğinin para için aşağı görülmesine vesile olmadı. Bugünün zemininde iyi müzik yapmaya çalışmak zor kısacası, fakat imkânsız değil. Gayret gerekiyor.





Dinleyici maalesef seçici değil


Müzik meselelerinin bir de dinleyici ayağı var şüphesiz. Kulaklar eskiye göre oldukça kirli. Bilerek dinleyen az…


Dinleyicinin, “ağzınıza sağlık” sözünden hazzetmiyorum. Bizim ihtimamla gerçekleştirdiğimiz konserimizi beğenip, sonra berbat bir icrâyı da aynı coşkuyla alkışlayan bir dinleyici ile karşı karşıya olmak pek sevinilecek bir durum değil doğrusu... Bizi dinliyorsan, kötü icrâyı dinleyemiyor olman, şayet o icrâyı beğeniyorsan da bizi dinlemeye tahammül edememen lâzım. Zira biz, Alâeddin Yavaşça, Bekir Sıdkı Sezgin, Münir Nureddin Selçuk ve Kâni Karaca'dan aldığımızı yansıtıyoruz. Bizden ancak kendi şahsiyetimiz ve kabiliyetimiz kadar bir katkı vardır, lâkin o da bu büyük ustaların koruması altındadır. Bu sebeple şükrederiz. Türk müziği dinleyicisi genel olarak seçici değil maalesef. Bu da ister istemez müziğin icrâsını, üretimini, aktarımını çoğu kez menfi etkiliyor. Bazı istisnalar var elbette onları tenzih ederim..



Hâsılı, musıkîmizde ciddiyetle, Vatan-Millet mes'elesi olarak kabul edilip ele alınması, üzerinde çalışılması gereken çok konu var.








#Müzik
#Mustafa Doğan Dikmen
#Sosyoloji
#Ekonomi
7 yıl önce