Özlem Albayrak, Mehmet Acet, Kemal Öztürk, Taha Kılınç ve Fatma Barbarosoğlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Vuran hep İsraillilerdi
Filistin meselesi çok uzun, ağır, acılı bir mesele. Yıllar boyunca, ekranlardan izlemek zorunda kaldığımız bir insanlık dramının ve insanlıktan çıkışın hikayesi Filistin. İnsanlıktan çıkanlar Siyonistler, insanlığından vurulanlar ise Filistinlilerdi. Neler görmedik, neleri izlemedik ki yıllar içinde… Ellerindeki tek silah olan taşlarla üzerlerine çullanan İsrail askerlerinden korunmaya çalışan erkeklerden, bakışıyla önünde durduğu tankları delen el kadar çocuklara kadar… Kimi zaman İsrailli askerlerin mermilerinden korunmak için sağa sola kaçışan Müslüman kadınları, bazen, tam teçhizatlı silahlara elindeki sapanla karşı durmaya çalışan gençleri, bazen de “terörist” olduğu gerekçesiyle vurulmuş, boylu boyunca yerde yatarken kanı ağır ağır asfalta yayılan 13-14 yaşlarında başı örtülü genç kızları, içimiz yanarak, kalbimiz alev alarak izledik, izlemek zorunda kaldık.
Türkiye 'çıplak' durumda
S-400 füzelerinin satın alınmasına ABD ne diyecek diye epeydir bekliyorduk.Gerçi verilecek tepkinin çerçevesi aşağı yukarı belli idi. Daha önce Ankara’nın hava savunma sistemi ile ilgili hamlelerine nasıl tepki verildi ise, bir benzeri burada da söz konusu olacaktı. “Endişeliyiz” diyeceklerdi, “Ankara’nın bunu yapmasını istemiyoruz” diyeceklerdi. Nitekim öyle oldu. Önce ABD Genelkurmay Başkanı Dunford konuştu, “Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 almasının kaygı verici olacağını” söyledi. Devamında Pentagon sözcüsü Albay Jeff Davis “Ekipmanlarımızın karşılıklı birbiriyle çalışma kabiliyetine sahip olması gerekir”diye bir beyanatta bulundu.
Dünyada söz sahibi olan bir güç
Gençlik yıllarımızın eylem envanterinde, İsrail’i protesto ilk sırada yer alır. Beyazıt meydanında, görkemli eylemlerde en çok İsrail bayrağı yakılmıştır. ‘Kahrolsun İsrail’ sloganı, ilgili, ilgisiz neredeyse her eylemde atılmıştır.Sanırım yine gençlik yıllarımızdan beri en çok Kudüs ve Filistin için göz yaşı dökmüşüzdür. Zira bizim kuşağımız doğduğu günden itibaren, dünyanın Filistin meselesi diye bir sorunu olmuştur. Ortadoğu 1948 yılından bu yana, böğrüne saplanmış bir hançerin neden olduğu kanamayı yaşar. Dünya ise bu kanamayı durdurmak yerine, geçici pansumanlar yapar ama yara hep kanar. Kudüs’ün hakikati kanayan bir yaraya benzer. Durmadan kanayan bir yara.
Mısır-BAE bloku
Geçtiğimiz cumartesi günü, Mısır’ın kuzeybatısındaki Mersâ Matrûh kenti yakınlarında “Ortadoğu’nun en büyük askeri üssü” resmen kullanıma açıldı. 23 Temmuz 1952 askeri darbesinin önde gelen figürlerinden General Muhammed Necib’in ismini taşıyan üs, 1115 bina ve tesisten oluşuyor. İçinde ve çevresindeki yolların uzunluğu 72 kilometreyi bulan üste geniş tatbikat alanlarının yanı sıra, her türlü konforla spor ve eğlence merkezleri de mevcut.Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, üssün açılışında bölgedeki müttefikleriyle birlikte basının karşısındaydı. Geçit resminde bir yanına Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zâyed’i alan Sisi’nin diğer yanında Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamed vardı. Libya’nın tamamında egemenlik kurmaya çalışan General Halife Hafter, Muhammed bin Zâyed’in yanı başında dururken, törende Suudi Arabistan’ı Mekke Valisi ve Kral Selman’ın Başdanışmanı Prens Hâlid el Faysal temsil etti.