|

Yeni Şafak yazarları ne dedi?

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik...

Yeni Şafak
10:00 - 13/11/2016 Pazar
Güncelleme: 07:09 - 13/11/2016 Pazar
Yeni Şafak

Hayrettin Karaman, İsmail Kılıçarslan, Hasan Öztürk, Faruk Beşer ve Mustafa Armağan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:







Kredi için hanefî fukahâsının bulduğu iki usûl

Mecelle'nin 118. maddesi vefâen bey'i hem tarif ediyor, hem de hukuki ma­hiyetini ortaya koyuyor: “Bey'u'l-vefâ, bir kimesne bir malı, âhare, semeni reddedikte (bedeli iâde edince) geri vermek üzere şu kadar kuruşa satmaktır ki; müşteri, mebî ile intifâ eylemesine (alanın maldan faydalanabilmesine) naza­ran bey'i-caiz hükmünde, tarafeyn (taraflar) bunu feshe muktedir oldukları ci­hetle bey'i-fâsid hükmünde ve müşteri mebî'i, âhere satamadığı cihetle rehin hükmündedir.”




Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere geri alma şartlı satım, üç nevi akdin hükümlerini kendinde toplayan müstakil bir akittir; hükümleri sa­hih satım, fâsid satım ve rehinden alınmıştır.





Mersedes aha şu kantinin önüne yanaşır

Ayşe'nin babasının 'manda kasa beyaz Mersedes'i okulun kapısından güçlükle geçip salına tıslaya fakülte binasının önünde durduğunda canım sıkıldı.




Canım sıkıldı, çünkü Vakko eşarbından, Togo çantasından, Beymen pardösüsünden zaten işkillendiğim Ayşe meselesinde şüpheye hiç mahal kalmadı. Basbayağı zengin yerin zengin kızıydı Ayşe. Dönüp de bizim baldırı çıplak Sami'ye bakar mıydı?




'Baldırı çıplak' demem lafın gelişi değil, 'öyküye sınıf çatışması üzerinden dramatik bir çatı kurayım' uyanıklığı hiç değil. Sami'nin babası, Dilovası'ndaki boya fabrikalarının birinde işçi. Anası ev hanımı... Sami'den gayrı okuyan 3 çocuk daha var. Hani Hüdai Vakfı'ndan güçlükle temin ettiğimiz 50 milyon lira burs olmasa Sami'nin okula gelecek yol parası yok. 1 milyon liralık fişini sıraya koymuş durumdayız 4-5 arkadaş. Her gün birimiz ısmarlıyoruz yemeği Sami'ye. Anlayacağınız, ben en başından hissetmiştim o işin zor olduğunu.

Hazreti Ali Camii'nin etrafında toplanmıştık

Öğrendim ki 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nda “O gece sela ve ezan okunması fikri kimindi” sorusunun peşine düşülmüş. Komisyon üyesi Mehmet Erdoğan eski Emniyet Genel Müdürü Celalettin Lekesiz'e şöyle sormuş:




“15 Temmuz gecesinin en önemli buluşu sela okunmasıydıherhalde. Bugünkü teknolojide, televizyonlar, sosyal medya vesaire varken bu sela fikrinin hemen, akşamın erken saatinde kimin aklına ilk geldiğini ve bunun nasıl gündeme geldiğini gerçekten merak ediyorum.”




Lekesiz'in cevabı, “Bu ortak aklın bir sonucu. Konuya ilişkin değerlendirmeler yapılırken arkadaşlarımızdan, daire başkanlarımızdan falan birisinin fikri. Genel kabul görmesi sonucunda da Diyanet'le irtibat kuruldu…” oluyor.

Besmele ile başlamak bir ibadetken...

Şu sözü beğendiğim için çok tekrarlarım: Bir düşüncenin ya da dinin sürekli canlı kalabilmesi, zamana ve şartlara göre kendini güncelleyebilmesi için dört temel unsura ihtiyaç vardır: Bilgi, eylem/amel, tefekkür ve heyecan. Bunlardan biri eksik olursa hayat insanı yolun dışına atar ve kendisi ilerlemeye devam eder.




İlk üçü üretmek için vardır, heyecan ise üçünün de motorudur. Biz heyecana zaman zaman cihat ruhu diyoruz ve cihadı da; müminin i'la-yı kelimetullah için, mutlak adaleti tesis etmek için kendi zamanına ve şartlarına göre ne yapılması gerekiyorsa onu cehtle gayretle ve heyecanla yapmasıdır diye tarif ediyoruz. Yani cihat ille de savaş demek değildir. Heyecan yok olunca bilgi de, amel de, tefekkür de işe yaramaz. Ama bu üçüyle beslenmeyen bir heyecan da cihat olmaz, cinnete, zulme, yakıp yıkmaya dönüşebilir.






Yunanlar şımarmasın da kim şımarsın?

Dışişleri Bakanlığı'nın resmi sitesinde okuyunca demek ki atmasyon değilmiş dedim. Meğer Yunanistan, ilişkilerimizin canciğerkuzusarması(!) olduğu 1930'larda Türkiye'nin Ege'deki haklarını gasp edip durmuş. Site bunu şöyle aktarıyor:




“Yunanistan 1931 yılında o tarihte karasularının genişliği 3 deniz mili olmasına karşın, ulusal hava sahasını 10 deniz mili olarak deklare etmiştir. Daha sonra 1936 yılında karasularını günümüzde uyguladığı 6 deniz miline çıkartmıştır. Yunanistan'ın ulusal hava sahasının 10 deniz mili olduğu iddiasının uluslararası hukuk çerçevesinde savunulabilir bir yanı bulunmamaktadır.”





#Hayrettin Karaman
#İsmail Kılıçarslan
#Hasan Öztürk
#Faruk Beşer
#Mustafa Armağan
7 yıl önce