|

Yeni Şafak yazarları ne dedi?

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik...

Yeni Şafak
08:00 - 15/11/2016 Salı
Güncelleme: 06:35 - 15/11/2016 Salı
Yeni Şafak

Kemal Öztürk, İsmail Kılıçarslan, Akif Emre, Abdullah Muradoğlu ve Hatice Karahan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:






Cumhuriyet Gazetesi'nin en büyük sorunu

Bir masanın etrafında oturuyorlardı. İntikam duygusuyla dolu ve nefretin esiri olmuşlardı hepsi. Yenilmişliğin ya da galip gelememenin öfkesi, hepsinin mantığını esir almıştı. “İttifaklar yapmalıyız. Başkalarıyla güçlerimizi birleştirmeliyiz” dedi biri. İşte o an, 'düşmanlarının düşmanı kim' diye etrafa baktılar. Sonra da hayatın en ahlaksız ilkesini dillendirdiler: 'Düşmanımın düşmanı dostumdur'.




Nefretin ve öfkenin esiri olmak




İnsan, nefretin ve öfkenin esiri olmaya görsün. En ahlaksız ve tehlikeli fikirleri bile bir mantığa bürüyüverir hemen. Normal şartlarda asla kabul etmeyeceği fikirleri, normal zamanlarda hasmı olan insanları, makul görmeye başlar. Düşmanının düşmanı, bir zamanlar kendi düşmanı olsa bile onu dost edinebilir.





Ne diyordu Bertolucci: Bunlar böyledir yeğenim.

Merhaba Mehmet kardeşim,




Altın Kelebek nam o ödül töreninin akşamı kendini hala kültürün muktediri zanneden o müptezelin, yani Okan Bayülgen'in sana ve üç sezondur aslanlar gibi yaptığın, yayınlanan her bölümü rating birinciliğini hiçbir başka yapıma bırakmayan dizin Diriliş Ertuğrul'a yapmaya çalıştığı şey var ya. Hani aklınca seni ve dizini yerden yere vurmaya çalıştı. Hani o fazla 'line'lı, fazla 'taş'lı pasparlak zekâsıyla alay etmeye kalkıştı ya seninle. Bunu niçin yapıyor biliyor musun? Çünkü 'elinden kayıp gideni' fark ediyor ve bunu kesinlikle hazmedemiyor.




Onların sevdiği yıllar 90'lı yıllardı kardeş. Memleketteki askeri vesayete tek bir cümle, tek bir kelime dahi etmeye cesareti olmayan, buna gerek de duymayan bu 'pembe mabadlılar'ın altın çağıydı o dönem. Amerika'da on yıllardır yayınlanan talking showların üçüncü sınıf taklitleriyle 'adam' zannedildikleri dönem o dönemdi. Bütün ana akım medya ellerindeydi ve 'ana akım medyanın tekelci anlayışı'na karşı da hiçbir muhalefetleri yoktu.



Avrupa tarihi biraz da Osmanlı tarihidir

Avrupa Birliği eline geçen her fırsatta Türkiye ile ilişkileri geriyor. Bir yönüyle bakıldığında AB kriterleri açısından haklılık payı olan tepkiler gösterdiği söylenebilir, Madem temel değerlerinizi Avrupa Birliği'nin kriterlerine uygun hale getirmeye karar vermiş ve bu yönde siyasi irade göstermişseniz bu tür eleştiriler kaçınılmaz. Ölçüyü koyanlar yargılama hakkını ellerinde tuturlar.




Türkiye ile AB ilişkileri bu kadar düz ve tek boyutlu değil elbette.




Son iki yüzyıllık Batılılaşma maceramızdan bağımsız ele alnamayacak bir süreçten bahsediyoruz. Eğer, Batı özelde Avrupa ilişkilerimiz sadece ilkeler ve temennilerden ibaret olsaydı Osmanlının batıya en çok yaklaştığı/batılılaştığı dönemde Avrupalılarca parçalanma hesapları yapılmazdı. Osmanlının parçalanması tek başına Batıya yakınlaşmasının bir sonucu değil ama Avrupa emperyalizminin doğrudan sonucu olduğu söylenebilir. Gerçekleşen her gönüllü reform girişimi ya da Batılılarca dikte ettirilen düzenlemelerin siyasal sonuçları temenniler ve uygarlık iddialarını aşan çok farklı düzlemdeki çıkar ilişkileriyle bir arada ele almadan anlaşılmaz.






'Başarı için her yol mübah' diyen bir kişilik

Bir kaza bela olmasa Donald Trump Ocak 2017'de koltuğuna oturacak. Kuşkusuz liderlerin kişiliği yönetim anlayışları hakkında ip ucu verir. Trump iş adamı kimliğiyle öne çıkan bir isim. Amerika'da “bir insan nasıl zengin olur” diye sorulduğunda ilk akla gelen isimlerden. Trump bu konularda televizyonda programlar yaptı ve hem de ücret ödeyerek izlenen “Learning Annex Zenginlik Seminerleri Fuarı”na konuşmacı olarak katıldı.




Trump gibi medyatik bir iş adamının ABD gibi dünyanın patronluğuna soyunmuş bir gücü nasıl yöneteceği herkes için merak konusu. Vaat ettiklerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini hep birlikte izleyeceğiz. Mesela Trump'ın ABD'nin “NATO”daki harcamalarını kısacağını söylemesi büyük laf. Trump Başkanlık koltuğuna oturduğunda fikir değiştirebilir ama bu sözler NATO üyesi olan Baltık devletleri ve Ukrayna'da soğuk duş etkisi yaptı. NATO, ABD'nin 'dünya politikası'nda etkin olarak kulandığı araçlardan biri. Başkanlık koltuğuna oturduğunda Trump'ın yüzleşeceği en ciddi ve en netameli sorunlardan biri 'NATO' olacaktır.





Meseleye NAFTA ile başlayalım. Ne demişti Trump?

"Trump'lı Yeni Dünya” serisinin 2. yazısına, bugün kaldığım yerden devam ediyorum. Odağımız, yine ekonomi... Çıkış noktamız ise, Trump'ın kampanyası boyunca sarf ettiği ve verdiği, globalizm karşıtı sözler…




Bir önceki yazımda,serbest ticaret anlaşmaları (STA) bünyesindeki ticaretin, ABD için öneminden bahsetmiş ve bu kapsamda NAFTA'nın ağırlığına dikkat çekmiştim. Meksika-ABD ticari ilişkilerini masaya yatırdıktan sonra, şimdi ise sıra kuzeydeki komşuya geldi. O halde, bugün Kanada tarafına geçip bir göz atalım. Nitekim Trump Kanada'ya bir Meksika gibi saldırmasa da, yeni dönemin bu komşu ekonomi için de çeşitli açılardan iz bırakması muhtemel…





#Kemal Öztürk
#İsmail Kılıçarslan
#Akif Emre
#Abdullah Muradoğlu
#Hatice Karahan
7 yıl önce