|

Adalet dairesini inşa etmek

Yeni Şafak
04:00 - 20/11/2015 Cuma
Güncelleme: 01:26 - 20/11/2015 Cuma
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ERCAN YILDIRIM

YAZAR


2015 yılının son seçiminde ortaya çıkan tablo, Türkiye'de millet vasfının kadim idealleri ve sağduyusu ile geleceğe yönelik ümitleri arasındaki derin çatlağı gösterdi. Seçim sonuçları, Anadolu'da şekillenen millet varlığının müşterek ruh, amaç, idealler açısından büyük bir kütleyi oluşturacak “potansiyeli” hala barındırdığını kanıtlıyor. Öyle ki marjinal ve küçük partilerin silindiği, HDP kitlesinin birlikteliğini sağladığı atmosferde seçimler, Parlamentodaki üç partiye mensup seçmenlerin yüzde 50 / 50 gibi ayrışmaya gitmeyeceğini, en azından “vatan ve millet” varlığı söz konusu olduğunda aynı kaygıları paylaştıklarını işaret etmesi açısından önemli.



1 Kasım seçimleri milletin öncelikle güvenlik, huzur ve iktisadi refah beklentisinde olduğunu belirginleştirdi. Bu bakımdan modern devletin temel vasfı olan “özgürlük” talebi, grup aidiyeti, millet varlığının gerisinde kaldı. Dünyanın her yerinde insanlar siyasetten ilk önce güvenlik, huzur, iktisadi refah bekler. Bu bakımdan “çözüm süreci” ile başlayan güvenlik ve huzur kaygısı, 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan iktisadi kriz ve istikrar korkusunun neredeyse gerisinde kaldı. Bununla bağlantılı olarak millet beklentisini “demokratik reform”lardan çok temel işleyişin devamı ve kadim değerlerin ihyası yönünde ortaya koydu. Neoliberal krizlerde bile bu derece psikolojik eşiğe ulaşmayan istikrar endişesi son seçimlerin ana temasını oluşturdu. Fakat burada bir gerçek var ki; seçmen, milliyetçi ve ulusalcı kesimler bile, çözüm sürecinin açtığı yaraların sarılmasında, terörle ve teröristle mücadelenin yürütülmesinde MHP'den çok AK Parti iktidarına güvendiklerini gösterdi. Bu, terörü bastırmanın, şiddet ve güvenlik politikalarının yanında ülke çapında ekonomik refahın da sağlanmasıyla mümkün olabileceğine ilişkin genel ve bütüncül anlayışın göstergesidir.



1 KASIM SEÇİMLERİ VE KINALIZADE

Siyasi hayatın yeniden düzenlenmesi, dizaynı ve inşasında 1 Kasım seçimlerini tek başına ele almak hatalı olur. 7 Haziran seçim sonuçlarıyla 1 Kasım birlikte değerlendirildiğinde, millet yeni bir inşa sürecine talip olurken, yeni inşanın pratik siyasi sonuçlarla ideal ve tarihi değerlerin bir arada gelişmesini istediği sonucu çıkar. Bu bakımdan İslamcıların Kınalızade'yi okuyarak, “Adalet Dairesi”ni yeniden yorumlaması gerekir.



Klasik düşünce tarihimizde önemli bir ahlak literatürü bulunur. İmam Gazali'nin İhya'sından Babanzade Ahmet Naim Efendi'ye kadar, devlet idaresi, ilim geleneği, askerlik sanatı hep bu ahlak anlayışı üzerinden ele alınır, yorumlanır hatta reformların temeli olarak ahlaki kaideler gösterilir. Ahlak ile devlet birbirinden ayrı düşmez; rüyalar bile ahlak üzere yaşanır. Medinetü'l Fazıla'dan Erdemli Ülke'ye kadar Müslümanlar, adaleti, hikmeti, irfanı inşanın temellerine yerleştirirler. Farabi, Fâzıl şehrin karşısına cahil, fâsık, şaşkın şehri koyar. Saadet isteği, Müslüman zihninde Batının yaptığı gibi bir “yeryüzü cenneti” inşa etmeyi değil bilakis huzurun, güvenliğin, iktisadi olarak sıkıntısız asgari şartların temin edildiği bir hayatı karşılar.



Kınalızade'nin vurguladığı gibi Adalet Dairesi adaletten başlayarak tekrar adalete varan bir döngüdür. Adalet Dairesi aslında bir ahlak inşasıdır. Merkezinde adaletin bulunduğu, tüm unsurların birbirini tamamladığı bu çemberde ne devlet ve millet, ne asker, ulema ve bürokrasi kendi özerk alanlarını korumaya alamazlar; müşterek ortam içinde dünyadaki kulluklarının amaçlarını gerçekleştirebilecekleri hayatı inşa ve imar etmeye çalışırlar. Adalet dairesinde cemiyet yani millet asıldır, milleti yaşatmak için devlet reisi gerekir. Mülkü yani vatanı korumak için asker, millet ve mülkü idame ettirmek için üretim yani iktisadi faaliyet elzemdir. Bunların hepsinin üstünde bir “Nizam – ı Âlem” fikri bulunur. Adalet dairesinde öncelik güvenlik, huzurdadır; bunları asker kadar adalet tesis eder.



İSTİKAMET VE SADAKAT AHLAKI

Yeni Osmanlılardan Mustafa Fâzıl Paşa, gerileme dönemi devlet adamları ve ulemanın tüm tespitlerinde olduğu gibi çöküşün başlangıcı olarak “ahlaki dejenarasyonu” gösterir.



Son dönem düşünce hayatımızda ahlak meseleleri bilhassa Babanzade üzerinden okundu; sonraları bu da terk edilerek iyiden iyiye ahlakın alanı daraltılarak “namus meselesi”ne sıkıştırıldı. Ahlak son dönem düşünce adamları içinde Nurettin Topçu'nun üzerinde durduğu meselelerden biridir.



Ahlak gündelik hayatın kaidelerinden yeme içme adabına kadar bir milletin yaşayış biçimini, tarzını gösteren değerler dizisidir. Kınalızade, İmparatorluğun yükseliş döneminde kaleme aldığı Ahlâk – ı Alâî'de, devletin en güçlü döneminde bile halkla devlet, birey ile toplum, millet ve devlet ile İslam arasındaki kopmaz, ayrıştırılmaz bütünlüğü ahlak üzerinden yeniden düşünmeye çalışır. Çöküş kadar yükseliş de ahlak merkezli adalet dairesine bağlıdır.



1 Kasım, milletin “başında kimleri görmek istemediği”ni son derece net ve sarih olarak belirttiği tarihlerden ikincisidir. Millet kendisini yönetme mevkiinde İslamcıları görürken, sadece korku ve kaygıdan değil, ümit, dayanışmadan beslenen bir dönemin kapılarını da aralamak istiyor.



Millet demokratik reformlardan çok Adalet Dairesi'nin kaim edilmesini, ahlak inşasını; “istikamet ve sadakat” temelli ahlak inşasını bekliyor.










#adalet
#demokrasi
#nizam
8 yıl önce